Kızım Su ile bir süredir her yıl, baba-kız başbaşa, ikimizin de daha önce görmediği bir ülkede tatil yapıyoruz.
Covid döneminde bu gezilere mecburen ara vermiştik.
Pandemi sonrası kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Gezmeyi çok seviyorum.
Zaten kim sevmez ki?
Bugüne kadar 55 ülke gezdim.
Yeryüzünde yer alan 200 kadar ülkenin hepsini görme şansım olamayacaksa da, en azından yarısını gezmeye talibim.
Dünyanın jandarmasını kim tanımaz ki zaten.
Son günlerde Amerikalı bir polisin, ona doğrultulan onca kameraya hiç aldırmadan, güpegündüz siyahi Amerikalı bir vatandaşı boğarak öldürmesi sonrası yine zor günler geçiren Amerika, hiç gündemimizden düşmüyor.
Haziran ayının sonunda oraya gidene kadar ben hiç tanımazdım. Hatta sıkça; Mozambik, Mogadişu, Moritanya ile karıştırırdım. Koskoca bir ülke 10 günde ne kadar anlaşılırsa ben de o kadar anladım işte.
Daha önce görmediğimiz bir şehri ilk ziyaretimizde edineceğimiz izlenim, beklenti ve önyargılarımızla da doğru orantılıdır.
Oraya giderkenki duygularımız, gittiğimiz zaman dilimindeki yaşımız, o ülkenin mevcut siyasi konumu, o şehre bakışımızı etkileyen faktörlerdendir.
Babamdan otuz beş sene sonra ben de, 1991 yılında baba oldum.
Kızımı ilk kucağıma aldığımdaki duygularımı tarif etmekte hala zorlanırım.
Mutluluk, endişe, gurur, coşku, huzur bunlardan ilk aklıma gelenler..
Citius, altius, fortius demiş modern olimpiyatların kurucusu Fransız baron Pierre de Coubertin.
Yani, daha hızlı, daha yükseğe, daha güçlü..
Kendisinden önce 2 yıl kadar başkanlık yapan Yunan’dan sonra Pierre baba atmış temelini asri Olimpiyat oyunlarının.
Biraz kuş gribini karikatür krizini unutup bana kulak vermeye çalışır mısınız?
“başımıza daha neler gelecek? at kızamığı mı, İspanyol hıçkırığı mı, yoksa koyun menapozu mu?” diye boşuna tahmin yürütmeye çalışmayın.
Yine masum insanlar öldü Mısır’da. Niye öldüklerini anlayamadan göçüverdiler.
Kendini patlatmaya karar vermiş birine karşı savunma yapmak nasıl da zor.
Mısır’da, 1992 yılında turistik yerlerde başlayan saldırıların on üçüncüsü en kanlısı oldu.