Hey! Gidi günler hey!.. Yıllar nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Gerçi yaşımız yetmişi buldu ama, Alanya’daki bu olumlu değişikliği gördük ya; artık gözümüz arkada kalmaz.
Neydi bir zamanlar o elektrik sorunu. Meğer hepsi regülatör
üreticilerinin bir oyunuymuş. Nasıl da üzülmüştük 21. yüzyılın son
yıllarında. Şimdi Dim Baraj’ında üretilen enerjiyi nereye
pazarlayacağımızı düşünüyoruz.
Bugün 250 bin yatak kapasitesine
ulaştık. Çeşitli etkinliklerle 300 güne çıkardığımız turizm sezonu,
artık herkesin yüzünü güldürüyor. 34.’sünü düzenleyeceğimiz Triatlon
yarışlarının, son 20 yıldır hiç para sorunu olmuyor. Medya, yayın
hakları için birbirini yiyor.
3. arıtma geçtiğimiz yıllarda devreye
girdi. Zavallı turistleri eskiden mavi bayraklı plajlarda nasıl da kendi
dışkılarıyla yüzdürürdük.
O yıllarda daha ne Gazipaşa, ne de
Manavgat Havalimanı devreye girmişti. Hatta ekspres yol, raylı sistem de
yapılmamıştı. 1960’lı yıllardan kalma daracık bir yolda, her yıl 500
kişi ölürdü.
Cengiz Aydoğan iki kez turizm bakanlığı yaptıktan
sonra, Alanya’ya döndü. Şimdi hatırladığı kadarıyla, part-time inşaat
mühendisliği yapıyor.
Eskiden dükkan sahipleri yapışkan
tezgahtarları sokağa salar, at sineği gibi turistlerin peşine
takarlardı. Nerede şimdiki gibi, herkes müşterilerini dükkanlarının
içerisinde beklesin. Minik gömme hoparlörlerle, tüm şehre klasik müzik
yayını yapılsın.
Yollarda önümüze belediyenin anketörleri çıkıyor.
Yapılan hizmetlerin kalitesi, neyin nasıl yapıldığı, şikayetlerin neler
olduğunu soruyorlar. Tüm verileri,hatta şehirde yaşayanların doğum
günlerini bile ellerindeki bilgisayarlara kaydediyorlar.
Kolej
artık eski yılların taş mektebi değil. Çevre illerden bile rağbet gören
modern, gerçek anlamda bir “college”. Başkan yine Şevket Tokuş Bey. Her
toplantıya en önce gelerek eskisi gibi herkese örnek oluyor.
Hatırladığım kadarıyla 2010 yılında, ilk yelken sporları kulübü
kurulmuştu. Karaya bağımlı insanlar olduğumuzdan, açık bir denizin yanı
başımızda olduğunu çok geç fark ettik.
Yani şimdi, insan geriye
dönüp bakınca inanası gelmiyor ama, öyleydi işte o yıllarda.
Motosikletliler kasksız dolaşır, en ufak bir kazada ölürlerdi. Buna
ağlaşan akrabaları, ertesi gün yine kasksız yola çıkarlardı.
Trafik
ışıklarında o yıllarda bilgisayarlı kameralar yoktu.
Sürücüler,polislerin yanında kırmızı ışıkta geçer ve hiç
cezalandırılmazlardı. Binalar tek tip ve zevksizdi. Bisiklete binmek
için, mangal gibi yürek gerekirdi.
Amerikalı ve Japon turistler ise hiç gelmezdi.
Nostalji acı veriyor doğrusu. Neyse ki şimdi bunların hiçbiri olmuyor. O orta çağ dönemini geride bırakalı yıllar olmuş.
Tunç Müstecaplıoğlu
12/08/1998