Alanya’da güzel bir toplantı gerçekleşti. Çok fonksiyonel olacağına inandığım Akdeniz Kültürleri Araştırma Derneği, doğumunu bu güzel organizasyonla müjdeledi. Değerli konuklarımız vardı. Güzel bir Türkçe ile,40 yıl önceki Alanya’yı anlattılar. Kibar üslupla Alanya’nın mevcut konumunu değerlendirdiler.
“Hangi ayı dikti bu zevksiz binaları buralara?..” diyemediler
ama, bence böyle bir anlam çıkarılmalıydı. Yaşlı Almanlar da Rusya’ya
kadar gidip savaşmalarına rağmen, Hitler dönemini hayırla anmazlar.
Oysa, o yıllarda onlar da savaş endüstrisinin birer parçasıydılar.
Toplantıya
katılanların bir çoğu, geçmişteki bu yapılaşma yağmasından rant elde
etmişlerdi. Şimdi döktükleri timsah gözyaşlarına inanmak çok zor oldu.
Konuşmacılardan birinin de dediği gibi; Alanya, üzerinde yaşayan Alanyalılar tarafından işgal edilmiştir.
Tarihi
değerlere sahip çıkılması konusu da işlendi. Konuklarımızdan, bu tür
talanların yüzyıllarca önce de işlendiğini öğrenmiş olduk. Hatta Mimar Sinan bile, Bizans Kiliseleri’nden sütun yürüterek cami yapımında kullanmış. Yani tarihin talanı bizde bir ölçüde genetik.
Bu
derneğin kurucularından Avukat Mehmet Ağaoğlu, ele aldığı her işi
başarıyla tamamlamasıyla bilinir. Panelin molalarında bolca yeni üye
kaybetti. Duyarlı bir Alanyalı’dır.
Ne yazık ki o bile, babasının
kurduğu enfes Doğan Oteli’nin yıkılmasına engel olamadı. Ki o otel
Alanya ve Türk otelcilik tarihinin ilk örneklerindendir. Kötü
benzerlerine İngiltere’de kahvaltı hariç gecede 300 DM ödeniyor. Otelin
orijinal çerçeveli fiyat listesi, ileride kurulacak Alanya’nın TURİZM TARİHİ MÜZESİ’nde sergilenecektir. Oğlu,bunun hesabını ileride mutlaka soracaktır.
Şimdiden uyarırım!..
Yörenin
kültürel değerlerine, tarihine sahip çıkılmaya çalışılması çok önemli.
Ancak bunun miladı Selçuklu dönemi olarak belirlenirse, hata edilir.
Oktay Ekinci’nin dediği gibi biz, binlerce yıl geçmişli Anadolu
Medeniyetleri’nin torunlarıyız. Yörenin pazarlanmasında tarihi değerler
kullanılacaksa, yörede daha önce yaşamış tüm uygarlıklardan
esinlenilmelidir.
Bu arada, ören yerleri gelirlerinin yılda yaklaşık
bir-bir buçuk milyon Mark düzeyinde olduğunu, bu paranın merkeze
gönderildiğini ve bu cironun % 10’unun bile geriye gelmediğini üzülerek
öğrendik.
Gönderilen, estetikten yoksun çiçekler yine gözlerimizi
tırmaladı. Bu son 15 yılın çelenk gönderme modası giderek
zevksizleşiyor. Kişisel reklam bilboardları her kimin elinden çıkıyorsa,
salonun içine getirilmemeli. Adları yetmiyormuş gibi bir de, İNŞ. MÜH.
Gibi kısaltmalarla, mesleklerini de ekliyorlar. Gönderdikleri 30 santim
boyundaki çiçeklere, 50 santim boyunda adlarını yazdırıyorlar. Çiçekçi
dostlarım kızacaktır ama, bunlar hem çirkin, hem de onca çiçeğe yazık.
Bir
de, Alanyalı arkadaşlarım Alanya’daki sözcüğünü ısrarla “Alanyadağki”
diye yanlış telaffuz ediyorlar. Helmut Kohl’ün bile retorik ( doğru
konuşma )dersleri aldığını düşünsünler ve hemen aksanlarını düzeltmeye
çalışsınlar. Özellikle gündemdeki politikacılar, bunun gibi birçok
terimi hatalı konuşuyorlar. Ders almalarını öneririm...
Bilim
adamlarının dışında yakasında çiçek, elinde baston, şalvarlı konuklar da
vardı. Herkes zevkle izledi, katıldı. Kentin dertlerine çözüm aradı.
Genelde Bodrum’u kışlık mesken tutan değerli entelektüellerimizi
Alanya’da görmek bir şans. Umarım peşlerinden yenileri de gelir. Bizde
kendilerinden feyz alırız.
Yazıyı, Avrupa Konseyi’nde söylenmiş güzel cümlelerden biriyle tamamlayalım;
“Geleceğin kentleri, tarihiyle barışık kentler olacaktır”...
Tunç Müstecaplıoğlu
24.01.2000