Bu kış umduğumdan daha renkli geçiyor Antalya’da. GM dergisini çıkaran Özlem-Selçuk Meral çifti, 14 aylık bir bebeği, Kemer’de bir oteli, sanki stand by konumuna almışlar, düzenledikleri seminerlerle turizmcilerin bireysel gelişimlerine katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Hiperaktif proje üreticisi bu genç karı-koca, gün geçmiyor ki yeni bir etkinlikle karşımıza çıkmasınlar.
GM’in düzenlediği, “Outsourcing Zirvesi”ne Aydın Aytuğ ile
birlikte deneyimler bölümünde konuşmacı olarak davet edildiğimde, hatırı
sayılır bir para vererek, yetmişe yakın insanın geleceğini ummamıştım.
Outsource deyince kulağa İngilizce olarak fena gelmiyor. Ne zaman ki “taşeron”
diye çevirince Türkçe’ye, insanlar genelde kooperatif ya da yol
inşaatını yarıda bırakıp, aldığı paralarla beraber kaçan üçkağıtçı
taşeronlarla yalan yanlış karıştırabiliyorlar.
Tarihçesi, anlamı,
hukuku, püf noktaları enine boyuna tartışıldı bu toplantıda. Herkes
içini döküp gelen konukların kafalarındaki soruları aydınlatmaya
çalıştı. Gelemeyip de merak edenlere kendi konuşmamı ve üç yıllık
deneyimlerimi özetliyorum:
1-tek bir oteli olan yatırımcının geçmesini doğru bulmuyorum
dolayısıyla zincirleşme yolundaki yatırımcılara yararlı olabilir
2-otelin genel müdürünün yetkilerini( iktidarını )devretmeye niyeti yoksa sorunlar çıkıyor
3-Amerika’nın bazı otellerinde, aynı otelin içinde 10’dan fazla taşeron birlikte çalışabiliyor.
4-Her
türlü programın, yani üst düzey servis veren otellerin dahil, taşeronla
doğru bir anlaşma yapılırsa, uygulanabileceğine inanıyorum
5-İleride, satış&pazarlamanın bile dışarıya verilebileceğini tahmin ediyorum
6-Böylece,
misafire odaklanma, partner ilişkilerini geliştirme, yeni projelere
yönelme, kurumsal kimlik çalışmalarına konsantrasyon gibi konulara daha
rahat zaman ayrılabilir
7-Onlarca satıcı ile ilgilenme yükü kalkar
8-Taşeron güçlü ise, onun satın alma kanallarından yararlanarak doğru ürüne, doğru fiyatla ulaşılabilir
Kısaca; taraflar iyi niyetle olurlarsa, iyi bir sistem..
FLAMİNGO YOLUNDA COACHİNG SEMİNERİ VARDI..
Sonra, yine GM’in düzenlediği “Koçluk”
seminerini izledik. Riva Diva otelinde Doç. Dr. Turgay Biçer bize
basketbol koçu tarzında iletişim yollarını anlattı. Renkli bir
seminerdi. Aralarda dans ettik, zıpladık, eğlendik.
Yeni Lara
yolu şaşırtmayı sürdürüyor. Artık Ofo otelinin oradan başlayan, 11
kilometre boyunca pırıl, pırıl bir yoldan Topkapı Palace’a kadar
gidilebiliyor. Temalı otellerin vatanımıza katkılarına daha önceki
yazılarımızda değinmiştik. Yeni otellerin en temasızının damında iki
yeşil kubbesi var. Yolun deniz tarafı Las Vegası andırıyor, kara tarafı
ise temasız, ya da “gecekondu apartmanları temalı” Hong Kong
mimarisinden esinlenilmiş.. Bakalım, yüksek sezonda bir odanın gecesine
500 Euro veren turistlerle, yılda 500 Euro kira veren yazlıkçılar,
dükkan tezgahtarları, nasıl bir uyum içinde yaşayacaklar merakla
bekliyorum..
POYD, ÜYELERİNE HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
POYD
(Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği), 12 yaşında, deneyimli üst
düzey yöneticilerin üyesi olduğu bir sivil toplum örgütü. Amaçlarından
biri de üyelerinin gelişimine katkıda bulunmak. Bu çerçevede
düzenledikleri “Bilgi Tazeleme Seminerleri” geçen ay, dünyaca
ünlü motivasyon hocası bayan Lexie Griffiths’le başladı. Bu güne dek, 25
ülkede bir milyondan fazla insana deneyimlerini aktaran 1.51 metre
boyundaki “full power Mrs. Lexie” , altı saatlik seminerinde
bizlere çeşitli önerilerde bulundu. Balıkçıda tezgahtar olmanın bile
eğlenceli bir hobiye dönüştürülebileceğini, sabah yatağımızdan
kalktığımızda günümüzün mutlu ya da mutsuz geçeceğinin kararını aslında
kendimizin verdiğini, bir iş yerinde başarının, iç müşteri diye de
adlandırılan çalışanlarının işyerindeki mutluluk ve huzurundan geçtiğini
anlattı.
CORENDON 5. YAŞINI ATA DEMİRER’LE KUTLADI
Özellikle,
Hollanda ve Belçika’da hızla yükselen Corendon firmasının Talya’daki
kutlama gecesinin sanatçı konuğu, ünlü tek kişilik komedi ustası Ata
Demirer’di. Bence çok doğru bir seçimdi. Fanatik Cem Yılmaz hayranları
bile bol, bol güldüler bu bir saatlik gösteride. Gerçi Ata bey bizi
biraz neşesiz buldu ama herkes, bu tek kişilik tiyatro oyununda
kıkırdayıp durdu.
ALEX’İ İSTANBUL KAPMADAN İZLEYİN DERİM..
Normalde
23.30’da gözleri kapanan birisi olarak, gece yarısı 01.30 başlayıp dört
saate yakın sürecek bir programı sonuna kadar izlemeyi başlangıçta
gözüm yemiyordu. Simsiyah giyinmiş yedi adamdan, saatlerce Türkçe pop
müzik dinlemek konserin başlangıcında sanki çekilmez olacak gibi
geliyordu. Normalde ben, sabaha kadar Britney Spears’e bile zor
dayanırım.
Ancak Ebu Hayko, namı diğer Alex, sahne
performansı ile tüm izleyicilerini mutlu ediyor. Hepsi, hepsi dokuz
notanın bileşiminden üretilen besteleri öyle güzel yorumluyor ki,
özellikle de hanımlar (Alex yakışıklı olduğundan salonun üçte ikisi
kadınlardan oluşuyor), neredeyse hiç oturmadan gece boyunca kendisine
eşlik ediyorlar.
Konserin başında, “acaba şimdi sırıtsam delikanlılığım gölgelenir mi” kıvamındaki sert suratlı adamlar bile, ortalara doğru omuzlarını kıpırdatmaya başlıyorlar.
“Keşke benim oğlum da böyle kendisine güvenen, kalabalık toplulukları sanatıyla mutlu edebilen bir adam olsa”
diye içinden geçiriyordur izleyicilerin bir çoğu, buna eminim. Sanatçı
ithalatçısı İstanbul, pek yakında bu adamı fark edip çeker Cece bardan
Boğaz’a. Gitmeden görmenizi öneririm.
Özetleyecek olursam, Antalya kış aylarında, rüzgar uğultusu, bolca sağanak yağışı, gri havasına rağmen, “almasını bilene, yedi veren gül gibi” güzel bir şehir..
Tunç Müstecaplıoğlu
20.12.2004