Sevgililik nedir, ne kadar sürer, aşkla ilintisi ne kadardır?
Bu sevgililik denen şey, evlenince de sürer mi?
Bu ve buna benzer sorular, belirli dönemlerde benim de kafamı kurcalar durur.
Sevgililik nedir, ne kadar sürer, aşkla ilintisi ne kadardır?
Bu sevgililik denen şey, evlenince de sürer mi?
Bu ve buna benzer sorular, belirli dönemlerde benim de kafamı kurcalar durur.
Kişiye, coğrafyaya, kadına, erkeğe göre nasıl da göreceli kavramlardır bunlar, değil mi?
Tecavüz
edilen kızlarını, aile meclisinde alınan bir kararla katleden ve bunun
adına da töre diyen canilerle aynı topraklarda yaşıyoruz.
Onların sevgiye, aşka yaklaşımları, tabi ki bir büyük şehir insanından çok daha farklı.
“Oğlan sevmiş, gavuşamamış, aşk olmuş” demiş Aşık Veysel.
Sabaha
karşı sessizce sevgilisine kaçan karısının çıkınının içine, cebindeki
tüm parasını koyacak kadar da engin gönüllüymüş Veysel baba.
Kavuşunca bitiyor mu şu aşk denen şey gerçekten de?
Ne zaman başlıyor bu sevgililik durumu?
İlk kez elele tutuşunca mı?
Yoksa ilk sevişme midir, sevgililiğin yazılı olmayan başlangıç noktası?
Uğruna hangi sınırlar zorlanır bir sevgili için?
“canım feda olsun senin uğruna” fazla klişe bir cümledir, tamam bunu kabul ediyorum.
Ama, kalan yaşam kalitesini riske sokarak, sevgilisine bir organını bağışlamaya hazır binlerce aşık yok mudur?
Sürekli gözünün içine aşk kıvılcımlarıyla bakan bir sevgili, diğer cins için ne kadar süreyle ilginçliğini korur?
Sevgililiğin tanımlamasını bir türlü tam yapamıyorum.
Birlikte
zaman geçirmekten her daim haz almak, dokunduğunda içi titremek, ilk
fırsatta onu aramak, yanına koşmak, onsuz bir eğlencede ‘keşke şimdi o da yanımda olsaydı’ demek, ona kalabalıkların içinde bile en değerli olduğunu hissettirmek.
Ve tabi ki cinsel sadakat.
Hepsi doğru da yapılsa, bir başkası ile yaşanan bir gece hepsini silip götürür mü?
Bir ömür boyu aynı insanla sevişme sözleşmesi nasıl bir duygudur?
Yirmi beş yaşında iken sevgilinize aşık olduğunuzu ve onunla birlikte yaşlanmaya karar verdiğinizi varsayalım.
Yetmiş beş yıllık da bir ömür biçelim size.
Aynı insanla elli yılı paylaşmak nasıl bir duygudur?
Bunu ite-kaka da olsa sürdürebilmiş tonton teyze ve amcalara bakınca fena gözükmüyor aslında.
Ya cinsel enerji ne durumda pekiyi?
Bu
süre içerisinde (hadi iyi niyetli bir ortalama hesapla yılda yüz elli
sevişmeden yola çıkalım) aynı insanla, başkasına dokunmamak kuralı ile,
sadece onunla yedi bin beş yüz kez sevişme anlaşması nasıl bir histir?
‘zaten pek uyan yok ki’ demek yok ama.
Almanların bu konuyla ilintili şöyle bir özdeyişi vardır:
“Appetit darf man draussen holen, aber essen muss man zu Hause”..
Türkçe meali şöyle: İştahınız dışarıda kabarabilir, ama yemeğinizi evde yemek zorundasınız.
Elin Faşingci Almanı bile, konu sekse gelince tutucu olabiliyor aslında.
Ya da, böylesi özlü sözlerle kendilerini kontrol etmeye çalışıyorlar.
Sevgililikten aşka, aşktan sekse geçmeden bu konuları bir türlü anlamlandıramıyorum.
Maymunlarda
bile aldatma söz konusu iken, ben şimdi bu kutsal Valentine günlerine
beş kala nasıl sonsuz sevgiden bahsedebileceğim.
“hoop yazar kardeşim, en günahsız olan ilk aşk palavrasını sıksın” derse birisi ne diyeceğim ona?
Cem Yılmaz ne de güzel hicvetmişti bir oyununda.
“bir
gün benim oyunun bir yerinde sevgililik hakkında konuşurken, ön
sıralarda oturan birine, ‘abi yanınızdaki sevgiliniz mi?’ diye
sormuştum.
Adam dehşetle irkildi ve ‘ne sevgilisi Cem bey, o benim karım” demişti.
Gerçekten de bu statü değişikliği sevgililiği de bitiriyor mu?
Bu
yaşa kadar karışmadıysa hala kafanız, yarım asırı gerinde bırakınca
sizin ki de, benim ki gibi bulaşık teline dönebilir, bakın şimdiden
uyarıyorum.
Askerler evlenince, karılarının koyunlarından çıkıp savaşmak istemiyorlar diye, devrin Roma imparatoru 2. Claudius, “bundan böyle evlenmek yassah hemşerim” demiş .
Aşıklara kıyamayan naif rahip Valentine ise, onları çaktırmadan everivermiş.
Olay
çakılınca, emre itaatsizlikten Valentine abi bundan tam 1739 yıl önce,
yani İ.S. 270 yılında İmparator’un muhafızları tarafından yediği sopa
darbeleri sonucu iç kanamadan ölmüş.
Evlendirdiği aşıklar da ona bir korsan aziz rütbesi vermişler.
Olmuş sana Saint Valentine.
Bizim payımıza da şubat ayının başından itibaren, sevgilimize uygun bir hediye arama telaşı düşmüş..
Çok romantik özetleyemediğimin bilincindeyim.
Hanımlar lütfen sevgilinize, ‘yoksa sen de böyle mi düşünüyorsun, benden bıkacak mısın bir gün, madem öyle ben de şimdiden düşeyim yollara” gibilerinden girişmeyin.
Ben hala bu hayli şaibeli öyküyü, kırmızı don üreticilerinin tezgahladığından şüpheliyim.
Bu ay bolca, romantik, ağdalı, Issız Adam kıvamında yazılar okuyacaksınız nasıl olsa.
Bir tane de bundan olsun elinizin altında.
Valentine beye sevgi ve saygılarımla..
Tunç Müstecaplıoğlu
22.01.2009