Sizi bilmem ama şu sıralar kafam, Covid 19 haberleri okumaktan bulaşık teline döndü. Ellerim ise her an yıkanmaktan, derede evin tüm çamaşırını yıkayan bir köylü kadını kıvamında. Hepimiz birbirimize aynı soruları sorup, benzer cevaplarla umutlanıyor ya da endişeleniyoruz. İşte ben de şu sıralar merak ettiğim konuları araştırıp, aldığım notları da sizlerle paylaşıyorum.
Tarihçi falan değilim, sadece meraklı bir sonrada görme tarih severim.
Okuduklarım içinden ilgimi çekenleri, bir hap halinde size sunmaya çalışacağım.
Osmanlı’da sadrazamlık makamını, geçmişte yaşananları sıkça merak etmişimdir.
Orta
okulda, Emin Oktay’ın tarih kitaplarındaki anlatımı, tarihleri
ezberleme zorluğu, sınav stresi, not baskısı ile merak duygularımı
gıdıklamamıştı hiç..
“Padişahımız henüz şafak sökmeden uyandı, sabah
namazını kıldı, atının kuyruğunu bağladı ve ordusuna ilerleme emrini
verdi”.. gibi pek çok klişelerle doluydu.
Savaşlar, antlaşmalar,
bunların tarihleri, başarıların abartılarak anlatılması, yenilgilerin
üstünkörü geçilmesi, inandırıcı olamıyordu bir türlü.
Adeta, eski zamanlarda insanlar sadece savaşıp, sonrasında da anlaşmalar imzalıyorlardı.
Okuduğumuz
sayfalarda, o dönemde yaşayan insanların; günlük yaşamları, sevinçleri,
hüzünleri, tutkuları, aşkları, kutlamaları, giysileri, gelenekleri,
inançları neredeyse yok gibiydi.
İşte bu sefer de o dönemin sadrazam cinayetlerine yoğunlaşmak istedim.
Yazıyı okuyup severseniz paylaşın, beğenmezseniz de silin gitsin.
45 BAŞBAKANINI ÖLDÜREN BİR SÜLALE İKTİDARI
Kimlerdi
acaba Osmanlı döneminin atanmış 215 sadrazamı ve bunların içinden 45’i
(%21) neden çeşitli yöntemlerle katledilmişlerdi?
Bu makama uzun
yıllar Vezir adı verilirken, ihtiyaçtan dolayı vezir sayısı artınca
makamın adı önce vezir-i azam, yani en büyük vezir olarak değişmiş.
1656’dan sonra da uzun yıllar Sadrazam denmiş adlarına.
Modern dönemlerin başbakanlık makamı olan sadrazamlık.
Bizde artık olmayan bir makam..
Şimdilik son başbakanlık, 9 Temmuz 2018’de görevini bırakan Binali Yıldırım’a ait.
Sadrazamlık mevkiinin Osmanlı’ya, İran’dan geçen bir devlet geleneği olduğu söyleniyor.
Bir çok ülkede bu tür bir ünvan için lord, baron, dük gibi soylu kökler aranırken, Osmanlı’da durum farklıydı.
Cellat
ya da kapıcılık geçmişi olanlar bile, becerilerine ya da saray ile
kurdukları iletişimlerine paralel olarak, Osmanlı topraklarındaki
padişahlıktan sonraki bu en önemli makama seçilmişler.
Bunlardan
111’i Türk kökenli iken, 33’ü Arnavut, 24’ü Kafkas (Abhaz, Çerkez),
20’si Slav, 5’i Rum, 3’ü Arap, 2’si Latin, 2’si Ermeni kökenli
devşirmeler.
15’inin etnisitesi ise bilinmiyor.
Şu dönemde Hırvat kökenli bir Başbakan’ı düşünmek zor olsa da, o yıllarda pekala olabiliyormuş.
Siyahi sadrazam hiç atanmamış, ancak daha önce harem ağası olarak çalışmış 5 hadım edilmiş adam sadrazamlığa atanmışlar.
Aranan en önemli iki şart, Müslüman (din değiştirmeler kabul ediliyormuş) olmaları ve Türkçe bilmeleri.
Kadın sadrazam yok hiç, ama bir çok saraylı kadının sadrazam hatta padişah seçiminde önemli rol oynadıklarını biliyoruz.
Sadrazamların ödüllendirme ve cezalandırma yetkileri de padişahlara yakındı.
Padişahın katılmadığı seferlere çıkan sadrazamlara Serdar-ı Ekrem denirdi.
Onlar,
padişahın verdiği boş kağıtlara ferman bile yazabilirler, günümüzün
orgeneral rütbesi düzeyindeki subayları idam ettirebilirlerdi.
İktidarda en uzun kalan sadrazam, 1364-1387 yılları arasında 22 yıl 4 ay görev yapan Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa.
En kısası ise, 5 Mart 1656’da 4 saat görev yapabilen Zurnazen Mustafa Paşa.
LAKABIM OLMADAN ASLA..
İstisnasız
hepsinin isimlerinin sonuna Paşa sözcüğü ekleniyor ve neredeyse
hepsinin Hababam Sınıfı’nda olduğu gibi ilginç lakapları var.
Hadım
Hasan, Rum Mehmet, Yemişçi Hasan, Mere Hüseyin, Kemankeş Kara Ali, Topal
Recep, Boşnak Hüsrev, Tabanıyassı Mehmet, Sofu Mehmet, Sarı Süleyman,
Nişancı İsmail, Arabacı Ali, Daltaban Mustafa, Gürcü Yusuf, Deli Kel
Hoca İbrahim, Silahtar Süleyman, Kabakulak İbrahim, Bıyıklı Ali,
Yağlıkçızade Emin Mehmet, Rusçuklu Şerif Hasan, Benderli Ali bunlardan
bazıları.
Bu saydığım isimlerin hepsi çeşitli nedenlerle katledilmişler.
Padişahların arasında en fazla sadrazam atama rekoru 4. Mehmed’de (1642-1693), kendisi tam 18 sadrazam atamış.
4. (Avcı) Mehmed, 7 yaşında tahta çıkmış ve bunca atamadan anlaşıldığı kadarı ile geçimsiz bir lider.
Yıldırım Bayezid (1360-1402) ise sadece bir sadrazam atamış.
Gururlu
ve inatçı bir padişah olan Yıldırım, Timur’a yenilip ona esir düşünce
zehir içerek intihar etmiş. (Osmanlı tarihinde esaret altında ölen
yegane padişah)
Süleyman Demirel (1924-2015), 1965-1993 yılları
arasındaki 28 yılda, 7 farklı hükümette 10 yıl 5 ay başbakanlık
yapmıştı, çocukluk ve gençliğimizin en renkli siyasetçisiydi.
Osmanlı döneminin benzer rekortmeni de, 1838-1914 yılları arasında yaşamış olan Erzurumlu sadrazam Mehmed Said Paşa.
9 farklı dönemde 9 yıla yakın sadrazamlık yapmış.
“Padişahını öldüren bir devlet, sadrazamına neler yapmaz” diye bir anekdot okumuştum.
Sadr-ı
azam (her şeyin önünde giden) Osmanlı topraklarında bir yurttaşın
yükselebileceği en üst makam olmasına rağmen, aynı zamanda ateşten bir
gömlekmiş.
SADRAZAMLARINI ÖLDÜRMEYE DOYAMAMIŞLAR BİR TÜRLÜ
Padişahlar arası sadrazam öldürme sıralaması şöyle;
Birinci sırada 3. Ahmed var, 1696-1730 yılları arasında tam 7 sadrazamını öldürtmüş.
Be adam, bunları atarken sadrazam seçimlerinde senin hiç mi suçun yoktu!.
Onu, 6’şar idam ile 4. Murad ve Avcı Mehmet takip ediyorlar.
Daha sonra 3’er idamla Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve 3. Mehmet geliyorlar.
Kanuni Sultan Süleyman, 1. Ahmed, Deli İbrahim ve 3. Mustafa, ikişer sadrazam öldürtmüşler.
2.
Bayazid, 2. Süleyman, 2. Ahmed, 1. Mahmud, 3. Osman, 1. Abdülhamit, 3.
Selim, 2. Mahmut ve 2. Abdülhamit, birer sadrazam idamı ile son
sıralarda yer alıyorlar.
Osmanlılar, 1299-1453 yılları arasındaki 154 yılda hiçbir vezirini öldürmemiş.
İlk öldürülen sadrazam, Fatih Sultan Mehmet döneminde 1453’te Çandarlı Halil Paşa.
Son öldürülen ise, Sultan Mahmud döneminde 1821’de Benderli Ali Paşa.
1884’de
Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde öldürülen ve adı uzun yıllar dünyanın
belki de en güzel manzaralı stadyumuna verilen Mithat Paşa (sonraki adı
İnönü Stadyumu, şimdilerde de Vodafone Park olan Beşiktaş’ın yuvası),
1921 yılında Roma’da öldürülen Prens Said Halim Paşa ve aynı yıl
Berlin’de öldürülen Talat Paşa siyasi cinayetler olarak kaydedilmiş.
Çok yüksek maaşlı bir devlet görevi sadrazamlık.
Günümüzün parası ile milyar dolarlık serveti olan vezir-i azamlar yaşamış topraklarımızda.
Altın
ile aldıkları maaşları dışında, en az bir o kadar da padişahtan
gelirleri var, savaşa padişahı temsilen katıldıklarında, hele bir de
seferden muzaffer olarak döndüklerinde ikramiyeleri çok yüksekmiş.
Katledilen 45 sadrazamın neredeyse hepsi nefret cinayetlerine kurban gitmişler gibi.
Bir kaç örnek vermek isterim..
1453’de Çandarlı Halil Paşa’yı boğmak yetmemiş, öncesinde gözlerine mil de çekmişler. (kızgın demirle dağlamak)
İkinci
Bayazid, 1482 yılında Gedik Ahmed Paşa’yı bir akşam yemeğine davet
etmiş , sofrada ona siyah bir kaftan hediye etmiş, sonra da cellatlarına
boğdurmuş.
1515’de Yavuz Sultan Selim, sadrazamı Dukakinoğlu Ahmed
Paşa’yı önce bizzat bıçaklayıp yaralamış, daha sonra da cellatlarına
adamın kafasını kestirmiş.
Kanı dökülmeden sadece iple boğma şekli ile öldürülmek, sadece padişahlara tanınmış yazılı olmayan bir ayrıcalık.
1517’de
yine Yavuz Sultan Selim, isyanı bastırmak için gittiği Mısır seferinden
dönerken, Mısır’da işleri sarpa sardıran hidivini (bir tür eyalet
valiliği), bu seferi ve atadığı yeni hidivi eleştirdiği için atından
indirip kafasını kesip, yol boyunca kesik kafayı elinde taşımış.
1536’da
Kanuni’nin, çocukluk arkadaşı Sadrazam Pargalı İbrahim’i öldürttüğünü,
tarih soslu Muhteşem Yüzyıl dizisinden herkes biliyordur zaten.
Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra 40 yıl kadar sadrazam cinayetlerine ara veriliyor.
Dördüncü Murad (1612-1640) 11 yaşında iken tahta çıkmış.
Padişahın yaşı dolayısı ile devlet işleri, kararlar, daha çok annesi Kösem Sultan tarafından yürütülmüş.
İçki
ve tütünü yasaklamasına rağmen 28 yaşında sirozdan ölen bu genç
padişah, tam 6 sadrazamının ölüm fermanını imzalamış ve bu rakam toplam
katledilen sadrazamların %13’ü anlamına geliyor.
Bunlardan belki de
en üzücüsü, padişah henüz 14 yaşındayken, sipahileri (atlı askerler)
öyle istedi diye, 1626 yılında huzuruna çağırtıp boğdurduğu 90 yaşındaki
sadrazamı Hadım Gürcü Mehmet Paşa’dır.
1644 yılında Sadrazam
Kemankeş Kara Mustafa Paşa, 2 kez istifa etmiş, istifaları kabul
edilmemiş, Deli İbrahim tarafından boğdurulmuş.
Gitmek istiyor adam, bırak adamı gitsin değil mi, yoo illa boğacak.
Aynı
Deli İbrahim, Istanbul’a araba ile girilmesini yasaklamış, onun
aracının önüne bir araba çıktı diye 1647’de sadrazamı Hersekli Salih
Paşa’yı verdiği talimatı uygulatamıyor diye öldürtmüş.
Sadrazam
Torhoncu Ahmed Paşa, Osmanlı’nın gelir-giderini kontrol ettirebilmek
için Osmanlı tarihinde ilk kez bütçe yaptırmak istemiş.
Dönemin padişahı Avcı Mehmed, bu ekonomik reform işini pek sevmemiş ve onu 1653’de boğdurmuş.
Avcı
Mehmed ilginç bir şahsiyet, sadrazam olmayı istemeyen İbşir Paşa’yı
önce zorla sadrazam olarak atamış, 2 ay sonra da onu boğdurmuş.
ÇOK DA YARATICIYIZDIR CİNAYETTE VE KELLE KORUMADA
Avcı Mehmet, 2. Viyana bozgunundan sonra faturayı ordunun başındaki sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya çıkarmış.
Evine
dönme yolunda olan sadrazam önce Belgrad’da boğdurulmuş, kafa derisi
saçlarıyla birlikte yüzdürülmüş, kelle yolda bozulmasın diye de bir bal
kavanozuna koyularak İstanbul’a Avcı Mehmet’e getirilmiş.
Ava çok meraklı olan Padişah Mehmet, Merzifonlu’nun öldüğünden emin olduktan sonra ballı kafayı Sarayburnu’ndan denize atmış.
Yeniçeriler, bununla da yetinmeyip 1687’de Avcı’yı tahtından indirip yerine 2. Süleyman’ı getirmişler.
Başarısız
olarak nitelenen sadrazamların bir çoğu önce; Rodos, Edirne, Midilli
(Lesbos), Halikarnassos (Bodrum) gibi İstanbul’a uzak şehirlere
sürülmüşler, bir süre orada hapsedildikten sonra önce boğdurulup sonra
kafaları kesilip, padişaha göstermek üzere İstanbul’a getirilmiş.
1730
yılında, Padişah 3. Ahmed, yeniçerilerin isyanından kurtulabilmek için
damadı Nevşehirli Damat İbrahim’i feda etmiş, onu yüksek bir duvardan
aşağı attırarak yeniçerilere teslim etmiş.
Yeniçeriler de damadı hemen öldürüp cesedini parçalamış.
1755’de
Padişah 3. Osman sadrazamı Silahtar Bıyıklı Ali’yi boğdurmuş, 2 saat
sonra onu gereksiz yere boğdurduğunu farketmiş, ama olan olmuş bir kere.
1821 yılında Padişah 2. Mahmud, henüz 9 günlük sadrazamı Benderli Ali Paşa’yı, Yunan casusu diye idam etmiş.
Benderli
Paşa’nın öldürülmesini Osmanlı’nın son sadrazam katli olarak sayarsak, o
tarihten 17 Eylül 1961 tarihine kadar 140 yıl hiçbir sadrazam/başbakan
öldürülmemiş.
Bundan 59 yıl önce İmralı’da asılan Adnan Menderes, Cumhuriyet tarihimizin idam edilen ilk ve son başbakanı oldu.
Fazla
yetkilendirilen liderlerin, taht kavgası, keyif ve hırs uğruna ne vahşi
cinayetler işleyebildiklerini, hem kendi topraklarımızda yaşananlardan
hem de günümüzün modern ülkelerininde geçmişte yaşanan trajedilerden
biliyoruz.
İnsanlık tarihi, katı monarşilerden uzun vadede hiçbir hayır görmemiş.
Antik
Yunanca’dan gelen; demos (halk) ve kratos (güç, iktidar, yönetim)
sözcüklerini birleştirmekten başka çaresi yok insanlığın.
Halkın egemenliği dışındaki tüm rejimler, kısa ya da orta vadede tökezlemeye mahkum.
Tunç Müstecaplıoğlu
25.05.2020