Anadolu’dan gelip geçen uygarlıkları, lise çağlarımda not baskısıyla savsaklayarak, hafızamın derinliklerine gömmüştüm. Justiniano Otelleri’nde yöneticiliğe başladıktan sonra, otellerin adını, kurulduğu bölgede 1500 yıl kadar önce yaşamış olan bir Bizans yazlık şehri olan Jüstinyen Polis’ten aldığını öğrendim.
Otelin pazarlamasına katkıda bulunması amacıyla yaptığım yüzeysel
araştırmalar, merak duygularımı kıpırdattı ve kendimi Alanya Müzesi’nde
buldum.
Club Justiniano’nun isim babası olan müze müdürü
İsmail beyin odasında Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın kitabına, Gülcan
ve Seher hanımların notlarına gömüldüm.
Bizim köklerimiz meğer ne
kadar derindeymiş. Türk Tarih Kurumu’nun katkılarıyla, 1935-1983
yılları arasında kurulan 136 müze ile Anadolu topraklarında 8000 yıl
içerisinde bulunan tüm eserlere kucak açılmış.
1983 yılında,
yani kurum devletleştikten sonra, İ.S. 1071 yılında Selçuklular’ın
Anadolu’ya girişi ve Malazgirt Savaşı öncesine, nedense hayli soğuk
davranılmaya başlanmış. Bu 7000 yılın ıskalanmasını Akurgal şöyle dile
getiriyor;
“Biz Türkler, Anadolu topraklarında oluşmuş tüm
toplulukların çocuklarıyız ve onların bize bıraktıkları kültür
varlıklarının mirasçılarıyız. Bu kültürlerin hepsi bizim. Yok eğer inkar
edersek, “öyleyse orada ne işiniz var?” demezler mi adama?
Anadolu
topraklarına gelen tüm uygarlıklar yarımada potasında erimiş ve onun
sonunda bu günkü Türkiye ortaya çıkmıştır. Bazı politik ve zorunlu
göçler dışında tüm tarih boyunca Anadolu’dan dışarıya göç eden bir
topluluk yoktur. Öyleyse biz, Hatti, Hitit, Hurri, Urartu, Frigya,
Karia, Likya ve Anadolu’da yaşamış bütün milletlerin çocuklarıyız.
Üstad
ne güzel demiş değil mi? Bence de, akrabalığın bunca uygarlıkla
karışması gurur duyulacak bir kokteyl. 8000 yıllık bir yarımada
tarihinin, son seksen yılının egemeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuş
beyinli bir siyasetçisi, hatırlarsanız, “Efesus, Troya, Pamfilya gibi
isimleri kullanarak düşmanlarımızın gereksiz yere iştahını
kabartıyorsunuz” gibi ifadeler kullanmıştı.
Homeros gibi
edebiyatçıları, Thales gibi bilim adamlarını yetiştiren Anadolu, onların
altın çağından üç bin yıl kadar sonra bu sığırları da doğurmuş.
Şimdi size tarih öncesi çağlardan günümüze kadar yaşayan uygarlıkların bir bölümünü özetlemeye çalışacağım;
Yeni Taş Çağı (İ.Ö.8000-5500):
Dünyada bilinen en eski köy kültürleri bu devirde kurulmuştur.
Çatalhöyük köylüleri 8000 yıl önce evlerinin duvarlarını fresklerle
kaplayıp, sayısız sanat eserleri üretmişler.
Tahıl yetiştirip
onları öğütmüşler, ölülerini güneşte kuruttuktan sonra etlerini
kerpiçten yaptıkları sedirlerinin altına gömmüşler. Köpek, keçi ve
koyunun evcilleştirilmesi de o yıllarda başlıyor.
Kalkolitik Çağı (İ.Ö.5500-3000):
Taş
ve Maden Devri anlamına geliyor. Bakır, ilk kez o zaman üretiliyor.
Dokuma, seramik gibi eşyalarla takas edilerek ilk ticaret başlıyor.
Ticaretle birlikte karşılıklı haberleşme gereği ortaya çıkınca, kutsal
yazı anlamına gelen HİYEROGLİF’le yazışmalar başlamış.
İ.Ö. 4000’in
sonlarına doğru ilk kentler oluşmaya başlamış. Aynı yıllarda
Mezopotamya ve Mısır dünyanın en uygar bölgeleri. Nitekim İ.Ö. 2000
yıllarında çivi yazısını bulan Mezopotamyalılar dünyanın süper gücü
oluyor. Sonralarda matbaanın 200 yıllık bir gecikmeyle geldiği gibi çivi
yazısı da 1000 yıllık gecikmeyle Anadolu’ya ulaşıyor.
Tunç Çağı (İ.Ö.3000-1200):
Bakır ve kalayın karışımıyla elde edilen tunç madeni, Anadolu’da yeni
bir çağı simgeliyor. 1800 yıllık bu uzun dönemde iki önemli uygarlık
görüyoruz:
HATTİ UYGARLIĞI
(İ.Ö. 2500-2000)
Anadolu’nun bilinen en eski adı, bu dönemi simgeliyor. Hatti Ülkesi.
Daha sonra, Kafkaslar’dan gelen HİTİTLER (İ.Ö.1660-1190), Mısırla
birlikte dünyanın iki süper gücü haline geliyor. Hititler, federatif
sistemleriyle bir imparatorluk kurup, Suriye ve Mezopotamya üzerinde
egemen oluyorlar. Hititler, kadın-erkek haklarını bile koruyan bir hukuk
devletiydi.
Bu arada, İ.Ö. 3000-1800 yılları arasında Çanakkale
yakınlarında taştan konutları ve surlarıyla ünlü, farklı tarihlerde üç
ayrı Troya uygarlığı kuruluyor. Ne yazık ki, altın ve gümüş eserleri,
1870 yılında bir alman işadamı tarafından Almanya’ya götürülüyor.
ANADOLUYU TANIR MISIN ?
Demir Çağı (İ.Ö. 1200-750);
Karanlık çağ da denen bu dönem, bir çeşit gerileme dönemi. Zenginlik yok, yazı da kullanılmıyor.
Urartular (İ.Ö. 860-580);
Van
gölü yakınlarında yaşayan Urartular, Frigler (İ.Ö.750-300) ve
Lidyalılar (İ.Ö.700-300) ile birlikte dünyanın o zamanki önemli
uygarlıklarını geliştiriyorlar. Urartu ve Frigler, madeni eserler, müzik
konularında batı dünyasına esin kaynağını olurken, Lidyalılar ilk
madeni parayı keşfediyorlar.
İşte bu dönemde Homeros (İ.Ö.
750-700), batının ilk edebiyat ürünü olan İLİADA’yı yazıyor. Anadolu,
Persler tarafından işgal edildiği İ.Ö.545-533 tarihleri arasında,
önderliğini yitirmiş ancak, Hellenistik dönem (İ.Ö. 333-30) boyunca
dünyanın kültür merkezi haline gelmiştir.
Büyük İskender,
tarihin ilk kültür emperyalisti olarak biliniyor. O yılların bayındır
şehirleri Efes, Milet ve Bergama, Roma mimarisini de etkilemiştir.
Roma Çağı (İ.Ö.30-İ.S.395);
İşte
Anadolu’nun zenginlik yılları. Sağlam, bakımlı yollar, taş köprüler, su
kemerleri, çeşmeler, mermerden gymnasionlar, stadyumlar, tiyatrolar,
agoralar, hamam, kütüphane ve sütunlu caddeler hep bu devrin ürünleri.
Aspendos
ve Side tiyatroları da o devrin eserleri. Şimdi bir balıkçı barınağı
tamamlanamazken, 1800 yıl önce 15.000 kişilik Aspendos tiyatrosunda tüm
Pamfilya ahalisi tiyatro izlermiş. Kemer-Alara çayı arası Pamfilya diye
adlandırılırken, Alara-Anamur arasına Kilikya denirmiş.
Bizans Dönemi (İ.S. 395-1453);
İ.S.
395 yılında, Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan Roma İmparatorluğu’nun
doğusuna, Bizans adı verilmiş. Fatih’in 1453 yılında İstanbul’u
almasıyla kapanan ve 1058 yıl süren Bizans dönemini 84 ayrı imparator
yönetiyor.
Bunların on birincisi olan l. Justinian, 527-565
yılları arasındaki iktidar döneminde, askeri başarılarının yanı sıra
İstanbul’da Ayasofya’yı yaptırıyor. Hukukçuları bir araya getirerek,
Roma hukukunu modernleştiriyor. Bu gün kullandığımız medeni hukukun
temellerini atıyor.
Almanca’da Justiz, İngilizce’de ise Justice
diye söylenen ve hukuk anlamına gelen bu sözcük, Justinian’ın adını
anmak için konuluyor. Okurcalar’a kurduğu antik kent, aslında onun
başarılı eserlerinden sadece bir tanesi.
SELÇUKLULAR (1071-1299);
Kervansarayları,
medreseleri, camileri, rasathaneleri, kütüphaneleri ve sarayları ile
Selçuklular, Avrupa dahil Orta Çağ dünyasının en ileri düzeydeki
temsilcilerindendi.
OSMANLILAR (1299-1923);
600 yıl
boyunca güçlü bir imparatorluk kuran Osmanlılar, yüzyıllarca Doğu
Avrupa ve Balkanlara egemen oldular. Çini, minyatür, mücevhercilik, ağaç
kakmacılığı, kumaşçılık, halıcılık ve mimarlık alanlarında eşsiz
eserler yarattılar.
VEE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ (1923- )
78
yıllık genç cumhuriyet, işte Anadolu’nun bu eşsiz uygarlık mozaiğinin
son varisi. Kökleri bu kadar eskiye giden çok az ulus var. Sadece 500
yıllık tarihi olan Amerika’nın, varlıklı işadamlarının gözü, o nedenle
tarihi eserlerimizde. Ne kadar paraları olsa da kökleri çok kısa.
Bugün,
Anadolu’nun her karış toprağında karşımıza çıkan ören yerleri,
harabeler (tarihi eser olarak koruyamayıp harap ettiğimizden ne yazık ki
adları böyle), müzeler, mirasçısı olduğumuz kültürlerin bize kalan
anıları, yadigarlarıdır.
Bu eserlerin ne olduğunu doğru anlayıp,
bizden sonraki kuşaklara anlatabilip, sağlam olarak aktarabilirsek,
ancak o zaman bu toprakların gerçek sahibi olduğumuzu hissedebiliriz.
Tunç Müstecaplıoğlu
01.09.2002