Ülkemizde, İspanya’daki gibi boğa güreşleri olmadığından, ya da yapılanların iki boğa arasında geçen kansız boynuz tokuşturmaları çerçevesinde kaldığından, “Oley!..” terimi bizde daha çok; rakip futbol takımını ve seyircisini kızdırmak için kullanılır.
Kökeni 1.500 yıl kadar öncesine dayanan Boğa Güreşi’nin, ilk kez Girit
Adası’nda yapıldığı sanılıyor. Hıristiyanlığın yayılmasıyla boğa
güreşlerine azalan ilgi; Müslüman Faslılar’ın 8. yüzyılda bu sporu
İspanya’ya getirmeleriyle yeniden canlanmış.
18. yüzyılda bir kez
daha gözden düşen boğa güreşleri, İspanya’da; 1936 yılında iç savaşın
bitiminden sonra, uluslararası üne kavuşmuş. Günümüzde bu vahşi spor,
her hafta sonu 10 binlerce İspanyol’u ve turisti arenalara çekmeye devam
ediyor. Hatta kendilerine MATADOR, ya da TORERO denen boğa
güreşçilerinin hareketlerini, baleye benzetenler bile var.
Avrupalı
hayvan sever derneklerinin tümünün engellemeye çalıştığı bu tuhaf
gösteri; çok güçlü bir hayvanın, önceden belirlenen, bu işe antrenmanlı
bir ekip tarafından; planlanarak katlinden başka bir şey değil.
Yaşları
4-7, ağırlıkları ise 400-500 kg. arasındaki ve daha önce hiçbir insanla
güreşmemiş boğalar, sırf bu gösteriler için özel çiftliklerde
yetiştiriliyorlar.
Boğayı arenaya ilk çıktığında, kendilerine
PİCADOR denen, eli zıpkınlı atlılar karşılıyor. Kendilerince, atla
dürüst bir güreş atacağını sanan boğa, boynuna yediği 2,5 metrelik süslü
bir mızrakla, ilk şoku yaşıyor. Ardından diğer mızraklar peş peşe,
öldürücü olmayan, ama direnç kırıcı noktalarına saplanıyor.
Sonra
sırayı BANDERİLLOS adlı yaya PİKADORLAR alıyor. Onlar da çelik uçlu
mızraklarını, estetik bir sadistlikle; hayvanın çeşitli yerlerine
saplayarak, iyice yoruyorlar. Ve sıra sırtında MULETA denen pelerini;
şapkası, pırıltılı giysileriyle; “günün esas oğlanı” TORERO’ya geliyor.
Torero, elindeki şapkasını bir bayan seyirciye fırlatarak; o dövüşü, o
hanıma adıyor. ( Ne duygusal bir atmosfer değil mi!...) Kırmızı
pelerinini seyircilerin OLE sesleri arasında; bir o yana, bir bu yana
sallayarak, bitkin boğayı boş yere saldırttıktan sonra; beklenen
öldürücü kılıç darbesini vuruyor.
Boğa, seyircilerin başından
beri bekledikleri bu kutsal hamlede efendice ölmezse, o zaman yedek
matadorlar şişleriyle hayvanın başına üşüşerek, önceden belli sonunu
hazırlıyorlar.
İnsanla dövüşme gereği hiç olmamış, iki
boynuzundan başka da silahı olmayan bu heybetli hayvan; her hafta sonu
İspanya’da ve bazı Güney Amerika Ülkeleri’nde, binlerce gönüllü tanığın
önünde, taammüden katlediliyor.
Cansız boğa, toprak zeminde
katırlar tarafından sürüklenerek, arena dışına çıkarılırken, parlak
giysili Torero, alkışlar arasında halkı selamlıyor.
Kaptan Cousteau :
“Yeryüzünde en tehlikeli canlı, insandır” derken, ne kadar doğru
söylemiş. Çünkü; spor, turizm, kin, hobi ya da öylesine bir nedenle,
diğer bir canlıyı öldüren, insandan başka bir canlı yok.
Tunç Müstecaplıoğlu
03/09/1993