Uludağ’ın hakkında bu kadar ileri geri konuşunca gökyüzü bile üzüntüsünden yağmur olup ağlamaya başladı.
Bunca tuhaflığa bir de yağmur eklenince, pistler kısa sürede Toroslar’ın meşhur karlama tatlısına dönüşüverdi.
Bizler de, gece yarısından sonra şık faytonu bal kabağına dönen Kül Kedisi gibi kalakaldık ıslak tepelerde.
Hemen bir B planı yapıverdik ve indik Bursa’nın Kervansaray oteline.
Otel adeta tarihin içine yapılmış gibiydi.
Hele doğal eski kaplıcası görülmeye değerdi.
1.500 yıllık Bizans hamamında tıpkı İmparatoriçe Teodora gibi yıkanınca adeta bir tarih yolculuğu yaşadık.
Hamamdan çıkınca 650 yıllık Osmanlı mimarisi karşıladı bizleri.
Ne sıcak, ne hamam, ne de masaj severim aslında.
Ancak bu birinci sınıf tarih yolculuğu kaçmazdı.
Dinlenme bölümünde altımda geleneksel bir peştamal, kafamda da bir havlu, uzatıverdiler beni beyaz plastik şezlonga.
Otelin tarihi hepi topu 25 yıllık olduğundan, henüz tarihi doku ile uyuşamamışlar.
O güzelim Osmanlı kiremitlerini, tertemiz mermerleri seyredeyim diyorum, gözümü duvarlara asılmış plastik çiçekler tırmalıyor.
Onlardan gözümü kaçırayım diyorum, bu kez plastik şezlongların üzerindeki Carlsberg marka minderler canımı sıkıyor.
Hay vizyonu batasıcalar, kıyamadınız mı 30 TL’nize amblemsiz bir minder almak için?
Ya o istasyon saati gibi duran yuvarlak saati niye taktınız canım duvarlarınıza?
Takunya,
bornoz, baş havlusu gibi otantik malzemelerin yanına, bol ışıklı
Icetea, Pepsi Cola, Ayran dolaplarını niye diktiniz ki?
Sedirden bir kapı yapmak varken tarihi hamama, kim akıl etti o Pimapen kılıklı sahte duruşlu kapıları acaba?
Kim izin verdi tarihin içine otel kondurmanıza?
Sonra, Tayyare semti yakınlarındaki İskender kebapçısına gittik.
Atatürk doğmadan önce başlamışlar et sanatlarına.
Sanat diyorum, çünkü döner ancak bu kadar lezzetli olabilir.
Otuz sandalyeli, otuz yıldır çalışan garsonların hizmet ettiği mavi ahşaplı pek özel bir lokanta.
İskender
bey, yerde ateş üzerinde çevrilerek pişirilen eti ayağa kaldırıp, ateşi
de ona paralel bir biçime getiren dönerin mucidi.
Sonraki kuşaklar bu adı tescil ettirmişler.
Artık öyle her yerde İskender kebap adına rastlanmıyor.
Rakipleri Bursa kebabı adıyla ayakta duruyorlar.
Osmanlı’nın
710 yıl önce kuruluşuna tanıklık etmiş bu tarihi şehir, iki milyona
yaklaşan merkezi nüfusu ile Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi.
Otomotivden, tekstile, kestane şekerinden, kış turizmine kadar ülkemizin marka şehirlerinden.
Demirtaş’ta
benim de bir zamanlar çim kayağı yaptığım tesisler kapanmış, onun
yerine şimdi Manavgat’taki gibi suni gölde motorsuz su kayağı başlamış.
Evvelden
Kültür Park’ın içinde yer alan hayvanat bahçesi, şimdi çok daha modern
bir görünümle İstanbul yolu üzerindeki Botanik Bahçesi’nin içinde yerini
almış.
Bu güzel hayvanat bahçesine yaptığım küçük manevi katkımı da bir başka yazımda anlatırım artık.
Her şeye rağmen Bursa, hızlı gelişimi ile her gidişinizde sizi şaşırtacak değişimlere uğrayan çok önemli bir şehrimiz.
Gittiyseniz de yine görmek için gidin derim..
Tunç Müstecaplıoğlu
11.03.2009