Ben pek beceremiyorum da.
Nights in white satin gibi romantik şarkılar ile sevgiliye sarılarak yalandan kımıldanmaları kastetmiyorum.
Onu şiş bacağı ile babam da yapıyor.
Şöyle, delikanlı gibi salon danslarıyla partnerinizi uçurmayı kastediyorum.
Tango, vals, rock and roll, mambo, rumba, çaça falan yani.
Yere basılı duran ayakkabının uçlarını, sağa sola sallayarak yapılan Twist ne de kolaydı.
Gel gör ki Twist çalabilen orkestra elemanları çoktan emekli oldular.
Break dans bile demode artık.
Hani şu dans edenin yerde ters dönmüş hamam böceği gibi debelendiği dans.
Güncel Latin dansları çok moda şu aralar.
Salsa, Samba, Merengue, Capoera, HipHop..
Alanya’da
uluslararası bir Plaj Futbolu turnuvasının kapanış gecesinde,
Brezilyalı sambacı kızlar gösterilerinin sonlarına doğru seyircileri de
piste çekmişlerdi.
Kurbanlarının arasında ben de vardım.
Taa kalkıp Rio’dan bize gelmiş kızları kırmak bize yakışmazdı.
Hanımların terli bellerine tutunarak, masaların arasında bir-iki tur sağa sola sallanmıştık.
Oturduğumda, bana bir sambacı havası gelmişti gereksizce.
Masa arkadaşım, o dönemin Alanya Kaymakamı Cengiz Gökçe bey havamı hemen kaçırıvermişti.
Tunç
bey, ben seni oturana kadar tanıyamadım vallahi. Ponpon kızların
arasındaki bu Ponpon adam da kim diye düşünmüştüm kendi kendime.
Dalyan gibi samba dansçıları ile Ponpon kızları birbirine karıştıran benden beterleri de vardı anlayacağınız.
Bachata’dan (baçata diye okunuyor) bahsetmeden geçemeyeceğim.
Sosyal Latin danslarından olan Bachata, aynı Merengue gibi Salsa’nın genç akrabalarından sayılıyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde ayakta sevişme kıvamında olabiliyor.
Tam RTÜK’lük bir durum yani.
Gerçi RTÜK başkanının haltları, yakında ancak geç saatlerde kırmızı nokta ile gösterilecek, ama konumuz bu değil şimdi.
Tevazuyu bırakıp dans şampiyonluğumu anlatma mevzuuma geliyorum artık.
Sene 1972, yer Silivri’de bir devlet kampı.
Partnerim, benden biraz daha az kütük Ankaralı Berrin.
On kadar çiftin katıldığı yarışmada, farklı türlerden bir şeyler çalınıyor.
Biz de her farklı türde, ama aynı şekilde bolca sallanıyoruz.
Bilsek yapacağız, ama yeteneklerimiz bir hayli sınırlı.
Yarışmanın ilk üçü neredeyse belli gibi.
İçlerinde yarı profesyonel dansçılar da var.
Bizim sonuncu olmamamız sürprizden sayılacak..
Sonuçlar açıklandı, aaa bizi birinci seçmişler.
Anam, babam bile itiraz edecek gibi oldular.
İnsan ilişkilerim fena sayılmazdı o yıllarda.
Toprak
Mahsülleri’nden emekli Hamit amcanın gazetesini almışım sabahtan,
Jülide teyzenin kapısını süpürüp çamaşırlarını toplamışım, Halil abinin
oğluna bisiklete binmeyi öğretmişim, takımda hiç oynamaması gereken
İsmet abinin kızını voleybol takımına almışım, vb…
Bu iyilik yaptıklarımın tümü de tesadüfen jüri üyeleri değil miymiş meğerse.
Hak edilmiş şampiyonluğumuzun altında buzağı falan aranmasın lütfen.
Bu mikro ölçeği büyütün, büyütün, büyütün.
Olimpiyatlar da, tüm gerekli alt ve üst yapılar hazırlandıktan sonra benzer bir çalışmayla hak ediliyor zaten.
İşte ben o gün, yani tam da zirvedeyken bıraktım dans etmeyi.
Ah bir de düğün dernek dansları vardır ki onların da seyrine doyum olmaz.
Gece, orkestranın çaldığı Johann Strauss valsleri ile başlar.
Sanırsınız Viyana sosyetesinden bir çift everiliyor.
Kısa
bir süre, yani beşinci şarkıdan sonra falan, klavyecinin içine bir
şeytan girer ve valsten ani bir U dönüşü ile Osman Aga’ya geçilir.
Pistte dans edenlerin sayısı hemen artar.
Bunların çoğu ağzında sigaraları ile erkek misafirlerdir.
Zorla, en dans etmeyeceğine inanılan adamlar bile ite kaka sahneye iteklenir.
İteklenerek dansa kaldırılan adamı smokinle havuza atsalar daha az kızacaktır o anda.
Onlar da, yandaş bulmak için imdat istercesine el işaretleri ile oturan azınlığı teşvik ederler.
Olur sana tipik bir Türk düğünü.
Geleneksel halay bile çekilirken uyumsuzluktan ayaklar ezilir bolca.
Hele bir de oryantal çalmaya görsün.
Ortada neredeyse hiç dişi mahlukat kalmaz.
Dansözün önünü kapatıp, ille de kendisini seyrettirmeye çalışan yüz yirmi kiloluk adamlar seyretmişliğim oldu.
Erotik kıvırtmalarla az gülen adamlar danslarına başlarlar.
Dansa en zor kalkanlar, genelde oturmaya da en zor ikna edilenler olur.
Az önce, kurbanlık koç gibi sahneye dans etmek üzere sürüklenen şahıs artık o değildir.
İçindeki dans Tanrısı uyanmıştır bir kere.
Yayları fırlamış tükenmez kalem gibi, her bir yeri bir diğerinden bağımsız olarak kıvranır pistte.
‘Abi pasta kesilecek, gel dinlen biraz’ falan hikaye gelir artık.
Biz buraya oturmaya mı geldik lan, yiğenimin bu mutlu gününde ben oynamicam da kim oynicak.
Terli alınlara yapıştırılan paralar, ortalarda koşuşan bebeler.
Bir başkadır benim memleketim.
Bir düğüne gidesim geldi nedense..
Tunç Müstecaplıoğlu
21.09.2008