Bostancı Pınarı Caddesi’nde 1985 yılından bu yana yaşıyoruz. İlk tanıdığım tozlu yollarından bu yana epey betonlandı ama, huzuru her yıl giderek azalıyor.
Kireç kuyusu, tüp deposu ve miskin arabası park yeri; enfes bir bahçeye
dönüştü. Yaz aylarında ara sokakları trafiğe kapandı, toz azaldı, beton
ağaçlar dikildi, çöp kovaları çağdaşlaştı, sinekle mücadele arttı; ama
güvenli yaşam giderek bozuldu.
Hükümet, Müftüler ve Gazipaşa
Caddeler’i gibi trafiğe kapanabilen şanslı caddeler arasına giremeyip,
İskele’ye yegane ulaşımın sağlandığı caddede olduğu bahanesiyle ve
giderek artan bir trafikle; yoğun trafikli büyük bir şehirde yaşadığını
sanmaya başladı cadde halkı.
Uygar bir şehirde, böyle bir yolda,
30 kilometrenin üzerinde seyredenleri akıl hastanesine kontrole
gönderdiklerinden; sürat yapan kuş beyinli otomobil, motosiklet
sürücülerini, şaşkın gözlerle, en çok yabancı konuklar izliyor.
Tek
tekerlek üzerinde inanılmaz sesler çıkartarak, dikkat çekmenin en
ahmakça yoluna başvuran; kendilerine sövdürerek dikkat çeken motosiklet
fanatiklerine bu yıl bir de; FAYTONLAR eklendi.
İçlerinde atına,
arabasına, yolcusuna son derece iyi davranan; kurallı giden, sevimli,
turistik olanları da yok değil. Ancak, hatırı sayılır bir çoğunluk cadde
halkını tedirgin ediyor.
Ardarda müşteri bekleyerek trafiği tıkayanlar, plaka ve ışık kullanmayanlar en zararsızları.
Ani
U dönüşü yapanlar, bu dönüşü hızla yapayım derken at ve arabayla
birlikte kaldırımlara yayılanlar; insanlara çarpıp yerlerde
sürükledikten sonra, hiç durmadan kaçanlar; yolcu varken ya da yokken,
atı betonun üzerinde dörtnala koşturanlar; aklıma ilk gelen kural dışı
olaylar Atların arkasına torba bağlayıp, İstanbullular’a; Adalar’ın
kendine has at dışkısı kokusunu sık sık hatırlatanlara, değinmeyeceğim
bile.
4 Eylül Cumartesi akşamı saat 22.30 sularında, bu anlamsız
dörtnalcılardan bir tanesi önümüzde durunca, kendisiyle konuşabilme
fırsatı buldum.
Yanına yaklaştığımda, plakasının takılı
olmadığını farkettiğim faytonun sempatik, sarışın uzun saçlı genç
sürücüsü: emniyet güçlerini protesto ekmek amacıyla hız yaptığını
söyledi. Kendisine çalışma izni verilmediğinden, ışıksız, plakasız ve
içkili olarak dörtnala giderek bu kararı protesto ettiğini ama,
kendisine kimsenin karışmadığına şaştığını söyledi.
Bu protestonun
hiçbir işe yaramayacağını, sadece bu konuda sorumluluğu olmayan bir
yayanın, atının ve kendisinin zarar görebileceğini söylediğimde hiç
umursamadı ve birkaç dakika sonra daha da hızlı bir şekilde önümüzden
geçti.
Bunun üzerine 155 Polis İmdat telefonunu arayarak,
kendilerine durumu bildirdim. Genç sürücünün, plakasının BLF 017
olduğunu söylediğini aktardım.
Aradan beş dakika geçmemişti ki
önümüzden, yaklaşık 70 kilometre hızla başıboş bir at, Kuyularönü
Camii’nden, trafik ışıklarına doğru yıldırım gibi geçti. Korkulu
bakışlarla hayvanın caddeye çıkışını izledik. Ve tam ışıklarda, bir
arabaya o hızla çarptı. Hiç etkilenmemişçesine daha da hızlanarak;
geriye doğru, yani geldiği yön olan camiye doğru koşmaya başladı.
Dehşet
dolu bakışlar arasında. Hakan Butik’in önünde duran bir taksiye, aynı
hızla önden çarptı ve arkasından yere yuvarlandı. Son gücüyle yeniden
ayağa kalkarak, ara sokaklardan birine daldı ve orada yığıldı kaldı...
Olay
yerine koştuğumuzda kanlar içinde kırılmış ön cam ve yüzlerce kişinin
ortasında baygınlık geçiren yabancı bir kadınla karşılaştık.
Fayton’un
plakası BLF 030’du. Büyük bir şans eseri hiçbir insana çarpmayan
hayvancağız; yaşadığı panikle yalnızca kendisine ve iki otomobile hasar
vermişti. Bu fayton, daha önce de aşırı hızdan sık sık notuma aldığım
bir araçtı. Atını, sanki bir derbi yarışı koşturur gibi kırbaçlayarak
önümüzden geçenlerin, en hızlılarından biriydi. Kimbilir at Arabadan
nasıl kurtulmuştu ve can havliyle nereye kaçtığını sanıyordu?
Eğer yaşarsa kaderi, yine aynı arabayı çekmek olacak...
Bizim
caddede trafik güvenliği – ne yazık ki – hiç yok gibi. Yaşamsal önemi
olan aşırı hız, anormal sollama, tek tekerlek üzerinde seyir, U
dönüşler, yerli yersiz korna çalma hiç ceza görmezken; tek önemsenen
konu park yasağı.
Keşke hatalı park edilen araçlar, kornalarına
basarak tüm semt rahatsız edilerek çağrılmasa da, doğrudan çekilse. Ve
keşke, yaşamsal önemi olan hız kontrolleri, hız sınırları uyarıcı
levhalarla belirtilerek yapılabilse.
Sıcak ve işlerin bozukluğu
ile toleransını iyice yitirmiş olan semt esnafı ve halkı, tepkisini
açıkça belli etmeye başladı. “Ezilmeden karşıya nasıl geçeriz..” diye
düşünmekten, topluca paranoyaklaşmaya başladık.
Alanya
Belediyesi’nin denetiminde olan faytonların, belediyenin çalışma
saatleri dışında kontrolsüzlüğü apaçık ortada. Koordinasyonun kısa
sürede yapılacağını, şehir içerisinde at sürebilme hakkının da, daha
ince elenip sık dokunarak verileceğini umuyoruz
Tunç Müstecaplıoğlu
06/09/1993