Geçen ay, “bir gün otursam da yöneticilik anılarımı yazsam mı acaba” diye içimden geçiriyordum. Yöneticilik, dışarıdan bakıldığında fiyakalı bir işe benziyordu başlarda. “Kim bilir ne önemli kararlar alırım, çalıştığım kuruma nasıl da çağ atlatırım” gibi hayallerim de vardı.
Kısa sürede bunun zorluğunu farkettim. İyi bir gözlemci olan kızım,
zaten daha ilk günlerde demoralize etmişti beni. “Sen buna çalışmak mı
diyorsun baba. Sen emrediyorsun başkaları çalışıyor.” Yöneticiliğe
farklı bir bakışla yaklaşmıştı. Bu kız beni 13 yıldır fıtık eder zaten.
Bir
gün önceden, kendimce çalışma planları yaparım. Bire bir uygulama
şansım neredeyse hiç olmaz. Habersiz, çat kapı gelen misafirler,
gündemimle alakasız telefonlar, anlaşılması zor talepler, enerji
vakumcuları, günümün yarıdan fazlasını alabiliyorlar. Bir acenteye
gidiyorum diye arabaya binip, kendimi noter yolunda, ya da otele
gidiyorum diye yola çıkıp, kendimi belediyede bulduğum çok olmuştur.
Yani,
evdeki hesap çoğunlukla ofise de uymuyor. Bir konuşmacı, genel
müdürleri “kafası kesik tavuklar”a benzetmişti. Bence de haksız
sayılmaz.
Mart ve nisan ayları, eş dostun talep aylarıdır genelde..
Ahmet iyi çocuktur. Marketi ona kiraya versene!
Hatice teyzemin küçük kızı muhasebe okumuş. Pek dil bilmiyor ama resepsiyonda çalışmak istiyor. Alsana şu kızı işe..
Bizim patron sevgilisi ile tatile gelmek istiyor. En iyi odana cazip bir fiyat yap da sana göndereyim.
Kaynımın matbaası var. Kağıt kürek işlerini ona yaptırsana.
Siz balığı kaçtan alıyorsunuz? Doğru dürüst kar varsa bu işte, ben de soyunmayı düşünüyorum. O zaman benden alır mısın?
Şu Rus animatöre yazılsam yanlış anlaşılır mı?
Senle ortak, bir apart otel işine girelim mi?
Sana
bir konu danışacağım. Biliyorsun bölgeye eşek safari turlarını ilk ben
getirdim. Şimdi yine bir ilki gerçekleştirerek, sırf balık-ekmek satan
bir dükkan açmak istiyorum. Sence tutar mı?
Talep, tavsiye,
sitem.. Mayın tarlalarının arasından sekip geçerek, doğru kararlar
almaya çalışır dururum. Ancak geçen gün, kırılamayacak bir arkadaşımdan
öyle bir talep aldım ki, çalışma hayatımda her daim özel bir yeri
olacak.
Daha önce Alanya’da yaşayıp, yıllarca başarıyla acente
yöneticiliği yapan, şimdi ailecek Ankara’da yaşayan, az sonra bahsi
geçecek arkadaşımın, İncekum-Avsallar’da bahçeli güzel bir evi var.
Artık sadece yazları gelebildiğinden, bahçesindeki tavuk ve horozları da
zorunluluktan kimsesiz kaldı. Hayvanların kümesleri de olmadığından,
ağaçların dallarında ve bahçede sürdürüyorlar yaşamlarını. Yani, bir tür
yarı vahşi tavukların belgeseli, söz konusu olan doğal yaşam. Animal
Planet’e bile mevzu olabilir.
ANGARYA GELİYORUM DEMEZ..
“Tunç,
bizim horozu mahallenin kedileri yemiş. Tavuklar kocasız kalmış.
Lütfen, sizin otelden bir horozu, bizim bahçeye damat olarak
gönderiver!”
Otel müdürümüzden, biraz da sıkılarak rica ettim.
Sağolsun hemen bir horoz fırlatıvermiş bahçelerine. Fırlatmış diyorum,
çünkü bahçenin duvarları yüksek, kapısı da kilitli. Bir tek, mahallenin
mendebur kedileri girip çıkabiliyor.
Bir gün geçmedi ki yeni bir
posta daha aldım: “Senin horoz kaçmış Tunç! Kardeşim,sen bizim tavukları
unuttun herhalde. Onlar bodur tavuk. Yollamışsın uzun boylu Denizli
horozunu. O da beyenmemiş olmalı ki bizim çıtırları, çekip gitmiş.
Lütfen daha kısa boylu bir horoz buluver. Hem, geldiğinde sen de
seversin civcivlerini!”
Fesupanallah.. Yahu çevrede pek insan da
yaşamıyor. Nereden gidiyor bu haber hemen İncekum’dan Ankara’ya? Yoksa
travmalı tavukların cep telefonları falan mı var? Anlayamadım. Önce,
kalan tavukları da ızgara mı yapsak diye düşünmedim desem yalan olur.
Sonra biraz sakinleşince; bahçeye bir kaç kedi atayım da, şu tavuklardan
topluca kurtulalım diye içimden geçirdim.
Demek istediğim;
bahtsız bir yöneticinin, Ankara’dan Antalya’ya siparişle, Avsallar’da
yaşayan dul tavukların cinsel yaşamlarına çözüm yolları da düşünmesi
gerekebiliyor zaman zaman. Ama, arkadaşım kırılabilecek cinsten biri
değil.
Haberiniz ola! Cüce, mazbut bir horoz arıyoruz.
Kıssadan hisse: Turizm asla sadece turizm değildir..
Tunç Müstecaplıoğlu
26.04.2004