Michael : Selam Heinz, Kemer'den yeni döndüm. Anlatamam sana nasıl eğlendiğimi.
Heinz: Yaa, neymiş o anlatılamayacak anıların?
M : Şu Türkler var ya şu Türkler, hizmet konusunda kimse ellerine su dökemez bunların azizim.
H : Yapma ya, bu bir Türk özdeyişi falan olmasın.
M : Sen de hiçbir şeyi beğenmezsin ki be Heinz.
H : Ben de geçen yaz Belek'teydim, hiç de aynı görüşte değilim seninle . Neydi seni böylesine etkileyen?
M
: Sana birkaç örnek anlatayım da dudağın uçuklasın. Mesela, öğle
yemeğinde karımın önünde ön büro müdürü diz çökerek arya söylemeye
başladı.
H : Eee, öğle yemeğinde buna ne gerek var ki?
M : Gerçi Gerda da elinde sosis-patates tabağıyla öylece kalakaldı, ama yine de hoşuna gitti.
H
: Benim kaldığım otelde de tam gazetenin en heyecanlı haberini okurken,
tıfıl bir animatör Tayland'daki yaramaz maymunlar gibi gözlüğümü
kapıverdi.
M : Sebep neymiş, bir animasyon oyunu falan mıymış ?
H : Yok, geçen gün ben onlara, "biz oyun falan istemiyoruz" diye kükreyince bizi artık havuz oyunlarından muaf tutuyorlar.
M : Sen de hemen parlayıveriyorsun genç çocuklara.
H : Nasıl kızmam ki Michael. İlle de, yeni bel fıtığı ameliyatı olmuş annemle havuzda top oynayacaklarmış. "Mama,
bak gayet kolay, ben havuza şu gördüğün tenis topunu atacağım, sen de
elindeki tenis raketiyle karşıdan gelen topa vurarak havuza
atlayacaksın, hepsi bu." diye neredeyse kandıracaklardı kadını.
M : Bu seferki sebep neymiş peki?
H
: Otelde gözlük camı silme hizmetine başlamışlar da. Tüm gözlükleri
izin almadan kaptıkları gibi ne idüğü belirsiz bir bezle ovalayıp
duruyorlar. Neyse ki bizim bölümün temizlikçisini ezberledim, o daha
yaklaşırken gözlüğümü çantama saklıyordum.
M : Amaaan, sen de hiç hizmet farklılığından anlamıyorsun. Bizim otelin aşçıbaşısı haftada üç kez Aikido dersi verdi bize.
H
: Bizimki de jonglörlük eğitimleri veriyordu. Ben daha şimdiden dört
elmayı hızla havaya atıp tutar oldum. Ama bir yılda yemediğim kadar da
hindi eti yedim orada.
M : Şimdi Housekeeper tango kursu açtı diyeceğim, ona da bir kulp takacaksın.
H : İyi de, elin Antalyalısı'ndan Arjantin salon dansını öğrenmenin ne gibi bir manası olabilir ki Michael?
M : Senin bugün moralin mi bozuk Heinz?
H
: Yoo, sen açtın konuyu ben de kendi görüşlerimi anlatıyorum, hepsi bu.
Dur sana plajda başıma geleni anlatayım, belki sen bundan da olumlu bir
şey çıkartırsın.
M : Neymiş anlat bakayım.
H : Sahilde güneşlenirken birden ayı gibi, çekik gözlü bir herif ayağımın altıyla oynamaya başladı. Ben çekmeye çalıştıkça da, "my friend eta besplatna"
gibi sesler çıkarıyordu. Zaten ayağımın altından çok gıdıklanırım, ben
güldükçe adam da bu eylemden hoşlanıyorum sanıp tabanımı kurcalamayı
sürdürüyordu. Çaresiz kalıp "imdaat" diye bağırınca, soğuk havlu dağıtan çocuk, ayıyı ayağımdan ayırdı.
M : Neymiş sebep ?
H : Meğerse ücretsiz ayak masajı tanıtımı yapıyormuş, hamamcının Kazak elemanı.
M
: Sen de Türkiye'ye tatile giderken birkaç kelime Rusça öğreniverseydin
ya arkadaşım. Artık öyle Alman Almana tatil dönemi bitti. Ruslarla
havuz oyunlarına şimdiden alış.
H : Şekerim de tavana vurdu Türkiye'de.
M : Gıdıklayana sinirlendiğin için mi?
H : Hayır fazla lokum yedim de ondan.
M : Madem öyle yemeseydin sen de.
H
: Yahu, sempatik genç kızlar ellerinde gümüş tepsi içinde getirip
duruyorlar. Zaten tatlıya zaafım vardır. İkisinden kurtulsam üçüncüsüne
kesin yakalanıyordum.
M : Pekiyi, sizde bebek bezi değiştirme etkinliği var mıydı?
H : Yok artık Merkel'in pabucu, o da neyin nesi öyle?
M
: Konsept geliştirme konusunda kimse Türklerle yarışamaz dostum. Bizim
otelde her gün 10-12 saatleri arasında otel müdürü ve kurmayları
bebeklerin altını temizliyorlardı. Vizite çıkmış doktor ekibi gibi
ciddi, beyaz önlükler ve plastik eldivenlerle yakaladıkları bebeleri
yatırıp, altı pis olsun olmasın bezin temizi ile değiştiriyorlardı.
Farkedebiliyor musun hizmetin sınırsızlığını Heinz?
H : Michael, sen
Türkiye'ye gide gele onlar gibi üşütmeye başlamışsın galiba. Bunlar her
yıl onlarca oteli hiçbir araştırma yapmadan dikip, sonra bunları nasıl
satacağız endişesiyle sıyırmaya başladılar. Ben artık bu aşırı ilgiden
sıkılmaya başladım. Seneye Mayorka'ya gideceğim.
M : Ama aşırı
milliyetçi Mayorkalılar İspanyolcayı bile yabancı dilden sayıyorlar.
Mönülerde bile birinci dil Katalanca. Nasıl anlaşmayı düşünüyorsun
onlarla?
H : Aman aman iyi. Ben artık kimse benimle Almanca konuşsun
falan da istemiyorum. Elimle kolumla, ya da istediğim şeyi göstererek
anlaşırım ben. Kimseyle konuşmadan, havuz şaklabanlıklarına falan
katılmadan, kitabımı okumak istiyorum.
M : Bu konuda seninle
anlaşamayacağız galiba. Ben şimdiden yaz rezervasyonumu yaptım bile.
Duyduğum kadarıyla otel yönetimi, bu yıl da yenilik olarak bazı kuyum
alışverişlerimizi armağan etmeyi planlıyormuş.
H : Ne diyeyim sana Michael, Allah hem Türklere hem de sana akıl fikir versin..
Tunç Müstecaplıoğlu
07.03.2007