Eşimle ikimiz, 2012-2015 yılları arasında yaşadığımız Mısır’ı bir hayli özlemişiz.
O nedenle de Haziran ayında, bir haftalık tatilimizi Hurgada’da değerlendirmeye karar verdik.
Sahip olduğu turizm destinasyonları, güzel otelleri, yetişmiş çalışanları, tarihi eserleri, ören yerleri, tur ve alışveriş seçenekleri, muhteşem Kızıl Deniz’ine rağmen, Mısır turizmde hâlâ hak ettiği yerde değil.
Mısır da ileride bir gün, İspanya, Fransa, ABD, İtalya, Türkiye gibi yılda 57-90 milyon arasında turist ağırlayan ülkeler seviyesine gelir mi acaba?
2010 yılında 14.7 milyon turist ağırlayarak, o yıllarda kendileri için bir rekora imza atmışlardı.
2023 yılında 14.9 milyon rakamına ulaşarak, o rekoru da kırdılar.
Bu rakamın dört milyondan biraz fazlası Almanya, Rusya ve Suudi Arabistan’dan gelen turistlerden oluşuyor.
Turizmin ekonomiye katkısı da büyük.
Gelen yabancılar kişi başı ortalama 850 $ harcıyorlar.
Hurghada, Sharm ve Marsa Alam’da 2.000’e yakın otelleri ve bunları işletecek yeterli çalışanları var.
NÜFUSUN ÖNLENEMEYEN ARTIŞI
Üretim ve gelir kısıtlı.
İthalata bağlı ekonomileri sallanıyor.
12 yıl önce biz Mısır’da yaşarken bir dolar 6 Mısır Pound’uydu.
Bugünlerde bir dolar 50 Pound civarında.
Hatta ara sıra kara borsada 80’e kadar çıkmış.
Nüfus 2012’de 84 milyondu.
Nüfus bu günlerde 115 milyon civarında.
Bizim olmadığımız 12 yılda 31 milyon can daha artmış.
Bu artışın ateşini hangi ekonomi düşürebilir ki?
Süveyş Kanalı, turizm gelirleri, her yıl ortalama olarak %2 artan bu nüfusa, onların düşledikleri hayatları zor yaşatır Mısır.
Luxor katliamı, turistik otobüslere saldırı, askerin yönetime el koyması, havada patlayan uçak, köpek balığı saldırıları, hiper enflasyon derken, bir kaç yılda bir ciddi sorunlar yaşayan Mısır, bir türlü belini doğrultamıyor.
Turizm en korkak sektördür.
Turist, en ufak bir şüphede o ülkeye gitmez, hiç bir yere gidecek cesareti olmazsa da, o yıl tatilini bahçesinde geçirir.
KIZIL DENİZ YİNE ENFESTİ
Günde yüzlerce tekne turu düzenlenmesine, gün içinde yarı beyni uyuyan yunusları yüzlerce turist düdükle, kornayla taciz etmesine rağmen, sualtı hâlâ capcanlı.
Mercanlar, balıklar, görüş mesafeleri, denizin berraklığı göz kamaştırıcı.
ÇOK YAŞA SEN HEPCA
Hepca, yani The Hurghada Environmental Protection and Conservation Association, kâr amacı gütmeden, devletle doğrudan organik bir bağı olmayan, sadece deniz yaşamını korumayı hedefleyen bir dernek.
Hurgada Çevre Koruma ve Yaşatma Derneği, 1992 yılında kurulmuş ve hizmetlerine başarıyla devam ediyor.
Deniz onların sayesinde pırıl pırıl.
Keşke kara tarafının yönetimi de onlara verilse.
12 yıl öncesine oranla bir miktar kıpırtı olsa da, sizi hâlâ Hurgada havalimanından çıkışta tel örgülere dolanmış plastik torbalar ve çöpler karşılıyor.
Bu kötü ilk izlenim, neden bir türlü değiştirilemiyor, anlamış değilim.
HAYALET ŞEHİR
Ghost City adlı bir tur vardı bir zamanlar Hurghada’da.
Bir dönem yaşandıktan sonra terkedilen maden ocakları, oradaki boş evler, okul ve cami ilgi çekiciydi.
Hurgada’nın bazı bölgelerinde hâlâ benzer bir ambiyans var.
Bina ortaya çıkmış, kolonları var, ama boyanmamış, camları yok, demir filizleri ortada.
Her yerde bu hayalet binalardan bolca mevcut.
Şehrin göbeğindeki tarihi Sheraton Oteli de aynı durumda.
Ne yıkabiliyorlar ne de yeniden tadilat yapıp işletmeye açıyorlar.
Anlaşılır gibi değil.
FAZLA GÜNEŞ İYİDİR
Avrupalı’nın her şeyi var, ama yeterince güneşi, sıcak denizleri yok.
Zaten o nedenle sıcak ülkelere geliyorlar.
Aswan, Marsa Alam, Hurghada, Sharm’da yılda ortalama olarak 3.300-4.000 saat güneş parıldıyor.
Yağmur yok denecek kadar az.
Gökyüzü hep masmavi.
Bu iklimde doğup, büyüyenler, bunun ne kadar önemli bir ayrıcalık olduğunu bir süre sonra unutuyorlar.
Oysa, Berlin, Londra, Moskova, Varşova’da yaşayanlar, yılda 1.400-1.700 saat güneşi görebilirlerse kendilerini şanslı hissediyorlar.
Bol yağmur, Avrupa’yı yemyeşil yapsa da, bulutlu, kapalı iklimler insanları sertleştirip, kabalaştırıp, depresif yapıyor.
Fazla güneş alan ülkelerin insanları, genellikle daha güleryüzlü ama ağır oluyorlar.
Samimi servisle, yılışık bir iletişim arasında ince bir köprü vardır.
Mısır’da bu çelişkiyi sıkça yaşamışımdır.
YOL AYDINLATMALARI VE TRAFİK
Bu ikisinin nasıl da kötü olduğunu ne yazık ki unutmuşum.
Araçlar artmış ama alışkanlıklar hiç değişmemiş.
Hava karardığında farlarını yakanlar hâlâ azınlıkta.
Sanırsın, farlarını yakarlarsa daha fazla elektrik faturası ödeyecekler.
O nedenle de, araçların çoğu karanlıkta, bir kara bela gibi farları kapalı olarak gidiyor.
Otoyolda, caddeleri aydınlatması gereken direklerin çoğu arızalı.
Hızlı gidenleri caydırma amaçlı olarak otoyola çeşitli kasisler de koymuşlar.
Kasisleri kimse farketmesin diye de cadde ile aynı renge boyamışlar.
Birden kendinizi yerden havalanmış olarak bulabiliyorsunuz.
Siz arabanızla normal bir hızda giderken, son anda farlarını yakarak sizi şaşırtan sürücüler hızla sağınızdan ya da solunuzdan geçebiliyor.
HURGADA BİR KÖŞEYE KONACAKSA EĞER, EL GOUNA BAMBAŞKA BİR KÖŞEYE KONMALI
2012’de El Gouna’yı ilk kez gördüğüm zaman çok şaşırmıştım.
Hurghada, 1900’lerin başında kurulmuş bir balıkçı şehri.
El Gouna ise Samih Sawiris tarafından 1989’da kurulmuş, adeta bir yapay cennet.
O yıllarda Hurgada ile El Gouna arasında, şehircilik, temizlik, düzen, yaşam koşulları, eğlence anlayışı, güvenlik bakımından, El Gouna lehine belki 30 yıl fark vardı.
Çalışacağım ofise uzaklığı ve yolu gözümde büyüdüğünden dolayı, Hurgada’nın içinde yaşamaya karar vermiştim.
Aradan geçen 12 yıl içinde, bu kalite farkı azalmamış, belki de artmış.
17 oteli ve 25.000 kadar düzenli olarak El Gouna’da yaşayan halkı ile, halk arasında kendisine kısaca Gouna denen bu bölge, bence tüm Mısır’a örnek olabilecek bir şehir hâline gelmiş.
MISIR’I GÖRMEYEN KALMASIN
Türkiye gibi kaotik trafiğe aşina ülke vatandaşları için, bu anlattıklarım vız gelir tırıs gider.
Kapısında 25 $’a vize alınan (gerçi önce Türkiye’den yurt dışına gidebilmek için 50 $’a yakın bir haraç ödemeniz gerekecek) ve İstanbul’dan üç saatten kısa bir sürede ulaşılabilen bu güzel ülkeye fırsat buldukça gitmenizi öneririm.
Tarihin başladığı yer olarak da bilinen Mısır’ın, en kısa sürede hak ettiği yere gelmesi dileğiyle.