Hani bana yeni yaşamını anlatacaktın.
Daha geçenlerde, “hele bir gel Olympos’daki evimize de nasıl emekli olunur göstereyim sana” diye özendirmiştin beni.
Yirmi üç yıl kadar önce, sen henüz Alanya’da acente yöneticiliği yaparken tanışmıştık seninle.
Coni ile oturduğunuz o yüce palmiyeli evde bize saksafon becerilerini göstermiştin.
Deniz doğmamıştı henüz.
Kitle turizminin başlangıç yıllarında, genç bir acenteci olarak nasıl da emeğin geçmişti şu mesleğe.
Sonra otel yöneticiliğine başladın.
Titiz ve mükemmelliyetçi yapınla kısa sürede sivrildin.
Sunrise otellerini senin sayende tanımıştım.
Başım sıkıştığında senin marjinal fikirlerinden yararlanmayı pek de severdim.
Kemal, sarhoş bir Alman lobide olay çıkartıp duruyor, ne yapmamı önerirsin?
- Herife kafa göz giriş
- Amaan, başka seçeneğin yok mu?
- Kelepçeleyip kazan dairesine sok iti, bir süre beklettikten sonra jandarmayı çağır
- Dur ben bir de başkasını arayayım, bu böyle olmayacak..
Şahane diyaloglarımız olurdu doğrusu seninle.
Hatırlar mısın, bir gün seni otel yöneticilerimizle sohbet etmeye davet etmiştim.
Şöyle başlamıştın konuşmana:
“Merhaba arkadaşlar, başka bir imkanınız varsa hemen bu işi bırakın ve buralarda arkanıza bakmadan gidin.”
Yaklaşık kırk kişi afallamıştı senin bu sözlerinle.
“Yok ille de bu meslekte ısrarcıysanız, o zaman kalın ve layığı ile yapın. Çünkü, severseniz güzel bir iştir bu otelcilik” diye sürdürmüştün konuşmanı.
İnsanı her zaman güldüren, düşündüren, şaşırtan, çok özel bir dosttun sen be Kemal.
Çeşme Triatlonu’na nasıl da istikrarla hazırlanmıştık.
Bir seferinde, Manavgat Oymapınar barajından kızılderili kanolarıyla denize kadar antrenman yapmayı önermiştin.
ne kadar sürer bu nehir antrenmanı sence Kemal ?
- bir aksilik olmaz ise iki saate aşağıdayız Tunç..
Sekiz
kişi ile başladığımız bu adrenalin soslu seyrü seferimiz, daha
başlangıçtaki mini şelalede topluca devrilmemizden dolayı dört kişiye
inmişti.
Sekiz saat sonra, karanlık çöktüğünde, turdan dönen turist
teknelerinin tuhaf bakışları arasında hedefimize, senin o güzel teknene
varmıştık.
Siz o gün Zeynep’le ayrılmadınız ya, hala ona şaşarım.
Aslında ölümle içiçe yaşıyoruz.
Yılda
250 şehit, 700 gazi, 5.000 trafik ölümü, canlı bombalar, cansız
bombalar, kalleşçe döşenen mayınlar derken, ölüm hep yanıbaşımızda
zaten.
Alışmamız lazım şu lanet ölüme, ama alışamıyoruz işte.
Hele ki böyle beklenmedik dost ölümleri derinden sarsıyor hepimizi.
Neden düştün o tıkanası kanala be Kemal?
Oysa daha yapacak ne çok işin vardı.
Kitabını
yayımlayacaktın, beni teniste yenecektin, uzun Triatlon’u bitirecektin,
Carlos Santana’yı konserinde izleyecektin, kahkahalarınla çevrene ışık
saçacaktın..
Neydi acelen, neden gittin böyle apar topar be Kemal?
Tunç Müstecaplıoğlu
24.05.2007