Alman eğlencelerinin çoğunu sevmem aslında. Ama Bavyera bölgesini pek Almanya’dan saymamak lazım. 30 senelik çalışma arkadaşına adıyla hitap edemeyen Almanlar, nasıl olur da Faşing, Oktoberfest gibi etkinliklerde böylesine çoşarlar hala tam anlayamam. Belli ki bira, bu çalışkan ve sert insanları da yumuşatıveriyor.
Oysa nasıl da hevesle gitmiştim Antalya’nın Oktoberfest’ini görmeye.
Bir Alman geleneğini Antalya’da yaşamak ne hoş olurdu.
12 Ekim 1810’da bir Bavyera Prensi evlenmiş.
5 gün boyunca bu düğün kutlanmış.
Bu düğünde yaşananlar öylesine beğenilmiş ki, sonrasında bir halk etkinliği haline gelmiş.
Havalar ekimde Almanya’da iyice soğuduğundan dolayı da Oktoberfest-Ekim Şenliği (bayramı) eylül ayına çekilmiş.
Hani
Atatürk, “ordular ilk hedefiniz Akdeniz” diye emredip de niye İzmir’e
gidildi örneğinde olduğu gibi kafalar karışmasın diye yazıyorum bunları.
Neyse, gelelim yine bizim henüz olamamış Antalya usulü Ekim Şenliğimize..
Çimenlere
atılmış bir miktar Efes minderi, tanıdık birkaç Antalyalı işletmenin
tanımadık bulamaç menüleri, olmuş sana Oktoberfest.
Haa bir de şenlikle kel alaka bir konserler dizisi.
Böyle enayi bir etkinliğe gelen Alman var mı diye etrafıma şöyle bir bakındım, pek göremedim.
Gelen de muhtemelen epey gülmüştür bu alaturka Oktoberfest’e.
Elinde
neredeyse bin dönüm bir parkın var, şehrinde ikamet eden; bir Alman
konsolosun, binlerce Alman misafirin, Antalya’yı ziyaret eden
milyonlarca Alman turistin.
Neden onlara sormazsınız acaba “bu iş nasıl olur diye”.
Ya da diyelim sordunuz, aldığınız cevaplardan çıka çıka bu mu çıktı ortaya?
Otopark nasıl da sıkışıktı öyle , herkes arabasıyla geldiğine bin pişman.
Ne yönlendirme tabelası var ne de araçları yönlendiren bir görevli.
Pislikleri yerlere taşmış, ağzına kadar dolu çöp tenekelerini neden değiştirmiyorsunuz?
O kokular eşliğinde girdik parka..
Şöyle bir tur atayım dedim.
Vasatın altındaki standların arasından geçtim.
Parkın sonuna doğru, kalabalığın yoğun olduğu ışıl ışıl bir bina gördüm.
Herhalde ilginç bir olay var orada diye yaklaştım, meğer tuvaletmiş.
İçini hiç anlatmayayım.
Plastik bardaklarda verilen biralar hadi mecburiyetten plastikte veriliyor diyelim.
Birbirine yapışmış patates kızartmalarını, salça sosuyla yaratığa dönmüş yiyecekleri kimse denetlemez mi?
Belediye başkanının fotoğrafını bir fıçının içine oturtup protesto etmiş bazı gruplar.
Biberonla da portakal suyu içirmeye çalışıyorlar Hoca’ya.
Halkın çoğunluğunun Oktoberfest’i algılaması bu kadar işte.
Gerçek bir Oktoberfest menüsü uygulansaydı, neler gelirdi o fotoğrafın başına düşünmek bile istemiyorum.
Domuz inciği, domuz sosisi bu şenliğin ana yemeklerindendir.
Patates
salatası, farklı et türevlerinden yapılan bir Leberkaese, zencefilli
kuru pastanın kraliçesi meşhur Lebkuchen, karamelize edilmiş şekerli
fıstık, elmalı tatlıları Apfelstrudel, hele hele Alman simiti Bretzel
olmadan Oktoberfest de neyin nesidir?
Her iki elinde dörder tane litrelik bira bardağını tek başına taşıyan tombik Alman ablalar bizde yok haliyle.
Adına Trachten denen, geleneksel Bavyera giysileri sadece tek tük sıska kızcağızın üzerinde hayli emanet duruyordu..
Münih’te, dokuz bin kişilik bir halk korteji caddelerde geleneksel Bavyera kıyafetleri ile yürüyerek başlatır bu şenliği.
Hadi bu zor diyelim, faytonları temaya uygun olarak süslemek de mi zor?
Eğlenceli
yarışmaları, samimiyeti ile Gloria otelleri bile koskoca Antalya
şehrinden çok daha güzel Oktoberfestler düzenledi yıllarca.
Oysa fikir ne kadar da doğru.
Başta Alman ve Rus misafirlerimiz olmak üzere, onların kültürlerini Antalya’da yaşatmaya çalışmak ne kadar da doğru bir fikir.
Antalya, 52 haftada 52 etkinliği hakediyor, ama ehil ellerde.
Yabancıların etkinliklerine özendiğim zamanlarda kendimi hep kötü hissetmişimdir.
Herhangi bir eğlence bu kadar mı başarıyla gelenekselleştirilir, sürdürülebilir hale getirilir, halkına benimsetilir..
Oysa ver bizim elimize en güzel organizasyonu, garantili olarak sıradanlaştırılır, pespayeleştirilir.
Geleni bir daha oraya gelmemeye tövbe ettirme garantisi verilir.
Senin neyine Alman’ın Oktoberfest’i.
Şunun adına delikanlı gibi Park’ta Eylül Şenliği de olsun bitsin.
Gereksiz yere, anlamadığın, becermeye niyetli olmadığın bir kültürün şenliğinden sana ne.
“Park’ta konser var, yerlere de minder koyduk, al biranı yayıl çimenlere ve düşene kadar iç” desen, zaten buna gelecek binlerce insan yaşıyor bu şehirde.
Oktoberfest yapacağım diye, ne kendini zor duruma sok ne de bu etkinliği bilerek gelenleri hayal kırıklığına uğrat.
Yeni rahmetli olan sevgili Kurthan hocanın dediği gibi, “olmamış, otur sıfır”..
Tunç Müstecaplıoğlu
24.09.2012