Eğitim eğitim diyoruz da patronları, ya da kibar bir deyişle yatırımcıları kim eğitecek? Marka giysilerle dolaşmalar, Atatürk’ün Kocatepe’den ordusunu denetler gibi bakışlar, burnundan kıl aldırmamalar, ufak dağları üretmeler tamam da, onları kim geliştirip eğitebilecek?
Davranıştan kurumsallaşmaya kadar bir torba yeni terimi, eğilimi, bu
zat-ı muhteremler kendi tesislerine, henüz kendileri öğrenmeden nasıl
uyarlayabilecekler? Hepsinin de hakkını yemeyelim canım. Dil
eğitiminden, modern yönetim tekniklerine kadar, kendisine yatırım
yapmaya çalışan bir çok patron tanıdım.
Ancak çoğunluğu, başka
bir gezegenden gelmiş gibi.. İş yaşamına yeni başlamış bir trafik
polisini, trafiğin en yoğun olduğu saatte, en yoğun akışlı kavşağa
dikerseniz afallar ya . Durum aynen öyle. Kavşağın asayişi de ondan
sorulduğundan, trafiğin akışıyla kel alaka düdükler öttürüp trafiği
karıştıranı da var, akan trafiğin akışını bir ping pong maçı izler gibi
seyredeni de..
BANKA HESABINDA KAÇ PARAN VAR KOÇUM?
At
gözlüğü ile dolaşanlarının gelişme şansı hayli zayıf. Bilgi ve finansal
sermayenin farklı dinamikler olduğunu ayırt edemeyen çok insan tanıdım.
1. Yesari beyin size çok yararı dokunabilir patroncuğum!.
2. İyi de benden zengin mi ?
2. Yok canım daha neler. Ama başarılı bir iş doktoru o..
3. Benden daha az parası olan bir adam bana ne öğretebilir ki?
PATRON YETKİLERİNİ NİYE DEVREDER?
Ya
kendisi o işten anlamıyordur, ya da başka işleri olduğu için racon
kesme yetkisini tamamen ya da geçici bir süre için devrediyordur.
Seçilen yönetici hangi düzeyde olursa olsun şunu bilmelidir: “Yatırımcı beni model olarak seçti. Benden, benim gibi insanları tesislere kazandırmamı da bekliyor.”
Bu
konunun hayli derin olduğunun bilincindeyim. Üzerine çok şey yazılıp
çizilebilir. Benim aklıma gelen en temel iki neden ise yukarıda
yazdıklarım. Patron, yetkisini devrederken aşağıda okuduklarımın daha
kibarcalarını söyleyebilir. Ambalaja kanmayın, meali okuyacaklarınızı
içerir.
“Sevgili müdür gardaşım, bizler ailecek çalışıp
çabalayıp şu gördüğün eşşeği aldık. Ben zaten köyden geldiğim için,
hayvandan insan kadar anlarım. Bu eşek bu yemi yer ve buraya bağlanır.
Senden ricam bu görevi sürdürmen.”
Ya da: “Daha önce kedi
köpek besledim. Şimdi de arkadaşların tavsiyesiyle bu eşeği aldım.
Açıkçası Heybeliada turu dışında hiçbir eşekle tanışıklığım yok. Sizin
eşekten anladığınızı öğrendim. Ricam, eşeğe dilediğiniz gibi bakmanız.
Aman eşeğime bir zarar gelmesin, sayenizde de değer kazansın, sağlıklı
gelişsin.
İkinci tür patronu herkes tercih eder doğal olarak. Deneyimli otelci ağabeylerimizden biri şöyle demişti: “Patronum
işime karışmasın, senede bir hesap görelim, yeni yatırımlar için parası
olsun, yaptıklarımı da hep onaylasın. Böyle patronun işletmesini dedem
de yürütürdü”
BANA PATRONUNU SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM..
Cervantes’in
bu özlü sözü, iş yaşamına tıpatıp uymasa da gerçeklik payı da yok
değil. Yatırımcı doğal olarak dünya görüşüne uygun bir yönetici arıyor.
Sermaye, bilgi, istikrar, yetki devri birleşince de iyi ürünler
fışkırıyor.
Otel sahipleri zaman, zaman ana riski üstlenen tur
operatörünü sokak acenteleriyle karıştırabiliyor. Deneyimli acente
yöneticileri de kısa süreli bir sohbetin ardından otel sahibinin gerçek
bir turizmci mi yoksa hala yapsatçı mı olduğunu fark edebiliyor.
Uyumlu bir tur operatörü, otelci, fiyat, ürün dörtgeni de yeni işletmeleri, evlilikleri doğuruyor.
PEKİYİ NEREDEN ÇIKTI BU YAZI?
Diye
düşünebilirsiniz. Yaşadığım, dinlediğim, okuduğum patron-yönetici
ilişkilerinin her biri ayrı bir kitaba konu olabilir. Ben de öylesine
bir deyineyim dedim. Tepedeki insanların inanmadığı, omuz vermediği her
türlü yenilik, eğitim, yatırım sakat doğacaktır.
“Süt için, süt içirin” anekdotu gibi olacak ama, yöneticinin bir görevi de yatırımcısını doğru yönlendirmektir. Öğrenelim, öğrenmelerine emek sarf edelim arkadaşlar..
Tunç Müstecaplıoğlu
11.08.2004