Hani geçenlerde yazmıştım, Istanbul’da tenis oynamaya hasret kaldım diye.
Tam onun üzerine bir yerde bir ilan gördüm.
1. Türkiye Plaj Tenisi Turnuvası başlıyor diye.
Eurosport’ta;
curlingten, bilek güreşine, dart’tan, tren çekme yarışmalarına kadar
seyreden benim, bu spordan nasıl haberim olmazdı?
Ama yoktu işte.
Önce, herhalde yeni bir spordur, oyanayanı da pek yoktur diye düşündüm.
Gugıl abi pek öyle olmadığını anlattı bana.
Bundan 30 yıl kadar önce, İtalyan Giandomenico Bellettini hem bu sporu hem de bu sporun raketini icat etmiş.
Kısa sürede, dünyanın 57 ülkesinde milyonların oynadığı bir spor dalı haline gelmiş.
Pek yakında bir olimpik spor haline gelirse de hiç şaşırmam.
Beach Tennis diye yazınca, bilgi otoyolundan epeyce görüntü çıkıyor.
Sahanın ölçüleri Plaj Voleybolu ile aynı, yani 8 x 16 metre.
File yüksekliği 1.70 metre.
Yine Plaj Voleybolu’nda olduğu gibi ikişer kişi oynanıyor.
Raket, çocuk tenis raketine benziyor, toplar da hafifletilmiş tenis topları.
Sadece vole oynanıyor, yani top yere düşmeyecek.
Sayılar 15-30-40-oyun diye, tenisteki gibi sayılıyor.
Dört oyun alan bir seti, iki seti alan da maçı kazanıyor.
En azından bu ilk turnuvada, Istanbul’da kural böyleydi.
Organizasyonun başında, Cahit Yavuz gibi değerli bir spor adamı olunca katılmamak olmazdı artık.
Kumlara atlayıp zıplamayalı epey olmuştu.
Turnuva Pendik Belediyesi hamiliğinde olduğuna göre, eski Istanbul plajlarından birinde oynayacağız diye düşledim önce.
Viaport Alışveriş Merkezinde mi?
Nasıl yani, AVM’nin neresinde spor yapacağız şimdi biz?
Sabiha Gökçen havalimanına giderken yolun sağında gördüğüm Lunaparklı outletin otoparkında oynanacakmış turnuva.
Bakmışlar
ki kimsenin AVM’lerden çıkası yok, bari biz bu alışverişle kafasını
bozmuş halkımızın gezindiği yere etkinliğimizi getirelim demişler
herhalde.
Pek yakında AVM’lerde; sıra günleri, kına geceleri,
düğünler, mezuniyet törenleri, akraba buluşmaları, toplu sünnetler,
okuma yazma seferberlikleri düzenlenirse şaşırmayacağım.
Şu yaşımda,
Viaport’ta Atlıkarınca’ya bineceğim aklıma gelirdi de, onun otoparkına
dökülen kumların üzerinde, elimde birbirimize hiç aşina olmadığımız bir
raketle koşturacağım aklıma gelmezdi doğrusu.
Bir de tribün yaptırmışlar, DJ katkısı ile yer gök müzikle inletiliyor.
Oradan her geçeni çekti sempatik sunucu sahaya.
Seven takıldı, sıkılan alışverişe devam etti.
Sunucu, sporcuların spor özgeçmişleri hakkında belli ki çok iyi bir araştırma yaparak gelmişti.
Mesela beni şöyle tanıttı:
“Tunç
Müstecenaplıoğlu, uzun yıllar Avrupa’da Plaj Tenisi oynadıktan sonra
şimdi burada, Viaport Alışveriş Merkezinde aramızda. Kendisi, 6 yıl
kadar Fenerbahçe takımında boks ve yağlı güreş takımlarında yarıştı”
Tanıtımın iyisi kötüsü olmaz tabi de..
Ama
bu tanıtımdan sonra, ne kadar sağa sola koşarsan koş, kumlara topu
kurtaracağım diye atlarsan atla, bizi izleyenlerin yüzünde daimi bir
gülümseme vardı.
Neyse ki partnerim Dünya Baltacıoğlu idi.
Voleybolda 84 kez milli olmuş, kumların üzerinde; spor yapmaya da, organize etmeye de 25 yıldır aşina bir sportif abide.
Kendisi, Altınyurt Spor Kulübü’nün yetiştirdiği özel sporculardandır.
1959’da kurulan Altınyurt Spor Kulübünü bilmeyen pek yoktur.
Ben yine de yazayım istedim.
Kurucusu, Dünya’nın dedesi İsmail Hakkı bey ve arkadaşlarıdır.
Birinci
Baltacıoğlu döneminden sonra Dünya’nın babası Tuna bey, 2. Baltacıoğlu
dönemi olarak 1966-1997 yılları arasında tam 31 yıl boyunca, efsanevi
volaybol antrenörü Memet Fuat’ın (Mehmet Fuat Bengü) önderliğinde kulübü
yıllarca başarıyla yönetti.
Şimdi de sıra Dünya’da.
O da 14 yıldır, arkadaşlarıyla birlikte bu futbol endüstrisine odaklı spor dünyasında amatör sporcular yetiştirmeye çalışıyor.
İleride Dünya yorulunca, muhtemelen sırayı şimdilerde 20 yaşında olan Plaj Voleybolu yıldızı oğlu Tayga devralacak.
Bu bence, badem ezmesi lezzetinde bir monarşi.
Baltacıoğlu ailesi, 20 milyon yıldır aynı kumsala yumurtlamaya gelen deniz kaplumbağaları gibi..
Hiçbir şeyi doğru dürüst sürdüremeyen ülkemizin, adeta bir spor anıtıdır Altınyurt Spor kulübü.
Her takım bir isimle anılacakmış, bize de takımımızın adının ne olduğunu sordular.
Ben, Dünya’nın da iznini alarak Altınyurt olmasını istedim.
Ponpişler, Tontişler gibi takım adlarının arasında bizim takımın adı biraz ağır kaçtı haliyle.
Takım adları magazinel de olsa, oyuncuların çoğu performans sporcuları ya da tenis hocalarından oluşuyordu.
Sporcuların yaş ortalamaları 25 gibiydi.
Belki de bu nedenle takımlardan bazıları, hatta bir çoğu, 55 yaşlarındaki biz abilerine saygıdan yenildiler.
Turnuvaya dönecek olursam, yarışmalar üç ayrı kategoride yapıldı.
Yaş grupları olmadan; çift erkekler, çift hanımlar ve karışık çiftler maçları vardı.
Dünya ile biz ilk defa birlikte oynadık, ilk defa Plaj Tenisi oynadık.
Neyse ki diğerleri de bu sporu ilk defa yapıyorlardı.
Pek bir oyun taktiğimiz de yoktu aslında.
Dünya’nın boyu benden bir santim falan daha uzun olduğundan, file üstündeki toplara smaçtan o sorumluydu.
Ben
yere daha yakın olduğum için, kumlara atlayarak savunma yapmak ve top
bana geldikçe topu oyunda tutmak benim görev tanımlarımın içindeydi.
Rakiplerimiz onun sert servislerine adapte olana kadar, bir de baktık ki biz finale çıkmışız.
Dünya, ülkemizi 1980-1984 yılları arasında 4 yıl boyunca İtalya’da, o zor İtalyan Voleybol liginde başarıyla temsil etmişti.
Hayatını voleyboldan kazandı da diyebiliriz.
Oysa benim, bugüne kadar sadece amatör turnuvalardan çeşitli teneke kupalar kazanmışlığım vardır.
Yani, spordan kazandığım bir delikli kuruşum olmamıştır.
İddialı
maçların sonunda kazandığım; gofret, gazoz, sosisli gibi faydalı
besinler grubuna giren büfe ürünlerini de bu alçakgönüllü ödül
kalabalığına dahil edebilirim.
Finale çıkınca, bu kez şık bir kupanın, bir buket çiçeğin, tişörtlerin ardından 375’er dolar para da kazandık.
Finali kazansaydık bu rakam 1.000’er dolara bile çıkacaktı.
En fit zamanlarımda bile hiç para kazanamamışken, bu sürpriz para ödülünü hiç unutmayacağım.
Gökhan Dönmez bu güzel sporu Türkiye’ye getirdi.
PTT derece alan sporculara10 bin dolar para dağıttı.
Viaport evinin bahçesini bizlere açtı
Güleryüzlü Pendik Belediye Başkanı Kenan Şahin herkesi ağırladı, ellerimizi samimiyetle sıktı.
Bizi desteklemeye gelen yakınlarım bize moraller verdi.
Hepiniz hayatıma yeni bir hobi daha kattınız.
Emeği geçenlere teşekkürlerimle..
Tunç Müstecaplıoğlu
26.07.2011