Biliyorum konu biraz tatsız, ama ölüyor bizim cins sonunda bir şekilde işte. "Kaç yıl daha yaşarız, sonumuz nasıl olur acaba" diye düşünmeyenimiz yoktur sanırım. Nasıl ve ne zaman öleceğimizi hep merak eder, hem de bilmek istemeyiz değil mi?
Yani, Ekim-Mayıs ayları arasında Avrupa’dan misafir ağırlıyoruz.
Ağırlıklı olarak da İtalya, Almanya ve Polonya’dan misafirlerimiz.
Şubat başında Çin Wuhan’da başladığı varsayılan bu salgınının, önceleri sadece Çin’de kalacağını sandık.
Bu haberi, Ebola, Sars, Mers gibi uzaklarda olan bir tür egzotik bir hastalık gibi algılamaya daha meyilliydik.
Oysa, Domuz Gribi, Kuş Gribi, Deli Dana gibi hastalıklar Türkiye’yi doğrudan etkilemişti.
Olayı
öğrendiğimiz tarihten 45 gün sonra Umman, sınırlarını önce
İtalyanlar’a, ondan kısa bir süre sonra da kendi vatandaşları, Körfez
Ülkeleri hariç herkese kapadı.
Şu günlerde kendi vatandaşlarının yurt dışına çıkmalarını da yasakladı.
Adeta
1932-1970 yılları arasında Umman’ı büyük bir baskı ile yönetmiş Said
bin Teymur dönemi seyahat kurallarını yaşamaya başladık.
O yıllarda ne Ummanlılar yurt dışına gidebilirmiş, ne de yabancılar Umman’a girebilirlermiş.
Onun yerine geçen yegane oğlu Sultan Qabus, 1970-2020 yılları arasında yaklaşık olarak 50 yıl ülkeyi başarıyla yönetti.
10
Ocak 2020’de Sultan Qabus ölünce ilan edilen 4 günlük alkol yasağı ve
kırk günlük müziksiz yas süresi bizi epeyce endişelendirmişti.
HAYAT GERÇEKTEN DE SÜRPRİZLERLE DOLU
Assolistin henüz sahne almadığını nereden bilebilirdik ki,..
Oysa, 2019’un son çeyreğinde ve 2020’nin ilk iki ayında tüm finansal ve misafir memnuniyeti hedeflerimizi yakalamıştık.
Sonra, Umman Turizm Bakanlığı’ndan ardarda talimatlar yağmaya başladı.
Restoranlarınızı kapatın, barlarınızı kapatın, havuzlarınızı kapatın, plajlarınızı kapatın.
Bu talimat yağmuru arasında otelde, bin kadar herşey dahil konaklayan misafiri ağırlamaya çalışıyorduk.
Hemen, otelleri kapatma, misafirleri ve çalışanlarımızı sınırlar kapanmadan evlerine gönderme telaşı başladı.
Bu satırları yazarken hala da sürüyor.
Antalya’da
biraz daha kolay olurdu çalışanları evlerine yollamak, oysa 34 ülkeden
850 takım arkadaşımızı göndermek bir hayli çetrefilli bir organizasyon.
Anlaşmamız gereği hepsini, evlerine kadar uçakla yollamamız da gerekiyor.
Kırgız, Özbek, Azeri, Ukraynalı, İtalyan, Bangladeşli çalışanlarımız henüz evlerine dönemediler.
Ya ülkeleri sınırlarını kapatmış durumda ya da oraya uçacak uçak yok.
Bu krizin daha ne kadar süreceğini de bilmiyoruz.
Bir kaç aya kadar herşey düzelirse, muhtemelen yeni zorluklarla karşılaşacağız.
Bazı ülke vatandaşlarının Umman’a girişlerine izin alamayabiliriz, onların çalışma izinleri yenilenmeyebilir vb.
Bir otelin tüm departmanlarında çalıştırabileceğimiz Ummanlı da yok denecek kadar az.
Servis, kat hizmetleri, bar gibi bölümlerde çalışmak istemiyorlar.
Bu bölümler olmadan da bir otel açılamıyor..
Bu beklenmedik kriz sonrası biz yüksek sezondaki son 1.5 ayımızı kaybettik.
Sizlerin şu anda yaşadığınız belirsizliği, hayal kırıklığını tahmin edebiliyorum.
KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ
2 Ağustos 1990-28 Şubat 1991 yılları arasındaki Körfez Savaşı’ndaki duygularım geldi aklıma.
TV’de,
bej üniformalı, duygusuz konuşmalı Amerikalı komutanların basın
toplantılarını, mahir bir şekilde hızla çeviren simultan çevirmen
hanımın anlattıkları hiç de umut vermiyordu.
Yedi ay sürmüştü bu savaş, ama hasarı büyük olmuştu hepimize.
Ama bitmişti sonunda ve insanlar yine, hem de eskisinden daha da fazla olarak tatile koşmuşlardı.
Yine aynısının olacağından hiç kuşkum yok, ama seyahat endüstrisinde bu krize kimler dayanabilecek acaba?
%
1-3 arası düşük karlarla çalışan tur operatörleri ve havayolu
şirketleri, kredi borçları olan oteller, çalışanlar nasıl kalkacaklar bu
krizin altından?
Krizlerde safra gibi görülüp kapının önüne ilk konan çalışanlar nasıl geçinecek?
Ya Nisan’ın başında işlerine dönme umudu olan, zaten sezonluk çalışanlar ve onların aileleri?
NATURAL SELECTION
Ne demiş 1790’lı yıllarda kütlenin korunumu kanununu ortaya koyan Fransız kimyacı Antoine Lavoisier; “hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz”.
Virüse karşı koyabilen organizmalar yaşamlarını sürdürebilecekler, doğal ayıklanmadan ayakta kalanlarla hayat yine devam edecek.
Seyahat Endüstrisi de tabi ki ortadan kaybolmayacak.
Bu süreçte ayakta kalabilenler yollarına devam edecekler.
Ne tur operatörleri ne de otel zincirleri yok olmayacak.
Daha
varlıklı kurumlar, kişiler, fonlar, bankalar; dayanamayanların
hisselerini devralarak şirketlerin ortaklık yapılarını, yönetimlerini
değiştirecekler.
Bu tür zor durumlar karşısında, mümtaz halkımız saf adrenalinin yanısıra bolca mizah da üretiyor.
Gün içinde mesaj kutumuza, karamsar postalar kadar komikleri de düşüyor.
En beğendiklerimden biri de; “Yılın ikinci çeyreğinde; uzaylıları, kutup ayısını ve zombileri bekliyoruz artık” oldu.
Zaman, endişelerimizi kenara bırakma zamanı.
Yatırımcıları, iş ortaklarımızı, çalışma arkadaşlarımızı doğru anlayıp planlar üretmeliyiz.
Haydi, dışarı çıkamasanız da evinizde plan yapın, beyninizin uyuşmasına, yenilgiyi kabul etmesine hiç izin vermeyin.
Bu
da geçecek elbette, yeter ki karanlık bir tünelin içinde olsak bile, o
tünelin sonundaki pasparlak güneşi düşlemeyi unutmayalım.