Corona günlerinde, tarihin kara sayfalarına geçecek bir sapığı anlatmak istiyorum size. 2008 yılında duymuştuk adını, sonra da unuttuk bir çoğumuz. Geçenlerde aklıma geldi bu iblis ve eski gazete sayfalarından araştırdım biraz. Josef’in yaşam öyküsünden ileride bir film ya da dizi çekileceğini tahmin ediyorum.
Kızım Su ile 7 yıldan bu yana ayrı ülkelerde yaşıyoruz. Baş başa tatil yapma kararı aldık geçenlerde. Her gittiğimiz yerde her nedense fahri rehber ben olurum, burada yolcu koltuğunda oturdum, şahane rehberim kızımdı. Aman ne rahatmış anlatamam. Zaten Japonya’ya gitmeyi de o seçti.
Föniks diye okunan ve bizde adına Anka denen bu mitolojik kuş ile başlayayım dedim yazıma.
Hani şu küllerinden dirilen..
25 yıl önce Antalya’da kurulan ATİK, yani Antalya Tenis İhtisas ve Spor Kulübü, 2008 yazına kadar benim için ara sıra o güzel bahçesinde tenis turnuvalarına katıldığım herhangi bir dernekti.
Ama öyle sosyal sırıtmaları sormuyorum.
Hani şu, formal, mesafeli, “ya öyle mi” ile biten maskeli gülücükleri de kastetmiyorum.
Ne sıklıkta doyasıya gülebiliyorsunuz? Kahkaha atarak, gözünüzden yaş gelene kadar.
Bir günde beş film izlediğim olmuştur, ama aynı gün içinde dört konser izlediğim hiç olmamıştı daha önce.
Birinci konseri CD’den izledim.
Ünlü Yunanlı besteci Yanni (54), Atina’nın ünlü Akropol’ünden hayranlarını coşturdu.
Şu mendebur cadde ne yapıyor da beni kendine çekiyor anlamıyorum.
Pisliğinden, kalabalığından, güvensiz olmasından ne kadar şikayet etsem de, her Istanbul’a gidişimde sanki beni bir mıknatıs çekmiş gibi kendimi orada buluyorum.