Kızım Su ile bir süredir her yıl, baba-kız başbaşa, ikimizin de daha önce görmediği bir ülkede tatil yapıyoruz.
Covid döneminde bu gezilere mecburen ara vermiştik.
Pandemi sonrası kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Dünyanın jandarmasını kim tanımaz ki zaten.
Son günlerde Amerikalı bir polisin, ona doğrultulan onca kameraya hiç aldırmadan, güpegündüz siyahi Amerikalı bir vatandaşı boğarak öldürmesi sonrası yine zor günler geçiren Amerika, hiç gündemimizden düşmüyor.
Müzikallerle tanışmam yaklaşık kırk yıl öncesine dayanıyor.
Annemin zoru ile İngiliz şarkıcı Cliff Richard’ın başrolünü oynadığı “Summer Holiday” filminden sonra eve büyülenmiş gibi dönmüştüm.
İsviçre’yi otuz yıl sonra ikinci kez gördüm.
İlkinde, bir lise öğrencisi iken, sevgilimi ziyarete gitmiştim.
Bir “Lady School”da eğitim alıyordu.
16 yaşında iken bir hanımefendi olmaya çalışıyordu.
Oldu da sonunda.
Şimdi, kendisi gibi hanımefendiler yetiştirmeye çalışıyor Türkiye’de.
Bu aralar iş bahanesiyle leylekle beraber havalardayım. Son yolculuğumda leylek yoktu. Çünkü Norveç’teydim. Bir otelimize iki yıldır bol miktarda gelen, zarif, güleryüzlü, sorun çıkarmaya niyetsiz Norveçliler, acaba evlerinde nasıldılar? Şimdi size bunları, Abba’nın otuz yıllık klasiklerini dinleyerek yazacağım.
Yine masum insanlar öldü Mısır’da. Niye öldüklerini anlayamadan göçüverdiler.
Kendini patlatmaya karar vermiş birine karşı savunma yapmak nasıl da zor.
Mısır’da, 1992 yılında turistik yerlerde başlayan saldırıların on üçüncüsü en kanlısı oldu.
Yaklaşık yirmi yıldır amatör bir kayakçı olarak içinde bulunduğum kayak camiasını, ikinci Erdoğan ÜSTÜNSOYLU Federasyonu’nda bana verilen bazı alçak gönüllü görevler dolayısıyla daha yakından tanıma olanağım oldu.