Dünyanın jandarmasını kim tanımaz ki zaten.
Son günlerde Amerikalı bir polisin, ona doğrultulan onca kameraya hiç aldırmadan, güpegündüz siyahi Amerikalı bir vatandaşı boğarak öldürmesi sonrası yine zor günler geçiren Amerika, hiç gündemimizden düşmüyor.
Hükümetlerinin aldığı kararlar, para birimlerinin oynaması dahil attıkları her adım, dünyanın öteki ucundaki insanları bile etkiliyor.
Benim bu ülke ile yakından ilgilenmemin bir de özel nedeni var.
Kızım Su, on yıldan beri orada yaşıyor, orada üniversite eğitimi aldı ve yaklaşık iki yıl önce de Amerikan vatandaşı oldu.
Artık Amerikalılar’la ilgili atıp tutmadan önce bir kere daha düşünüyorum.
Şimdi sizlerle Kuzey Amerika hakkında aldığım bazı notlarımı paylaşmak istiyorum.
ÇAKMA KAŞİF, TÜCCAR COLUMBUS
Tarihe her nedense bu kıtayı İtalyan denizci Christopher Columbus (1451-1506) keşfetmiş olarak geçmiş.
Oysa,
dönemin İspanyol Kralı sponsorluğunda uzaklara ticari olarak bir keşfe
çıkan Columbus, Hindistan’a vardığını sanmış, karşısında gördüğü
Amerika’nın esas ev sahibi olan yerlilerini de Hintli sanmış ve onlara
Indians demiş.
Kıtaya adını veren ise yine bir İtalyan tüccar-denizcisi olan Amerigo Vespucci olmuş. (1454-1512).
Olmuş
olmasına da Kuzey Amerika, Columbus’tan 491 yıl kadar önce zaten
İzlandalı denizci Leif Erikson (970-1020) tarafından 1001 yılında
ziyaret edilmiş.
Muhtemelen o da nereye geldiğinin pek farkında değildi.
Norveçli bir baba ve İzlandalı bir anneden doğma Leif, uzun zamandır İzlanda ve Norveç arasında bir türlü paylaşılamıyor.
AH HOLLYWOOD VAH HOLLYWOOD, VAHŞİ YERLİLER DİYE KANDIRDINIZ HEP BİZİ
Bu beyler keşfetmiş kendilerince keşfetmelerine de neyi keşfetmişler acaba?
Onlardan asırlarca önce oraya gelip yerleşen, yaşayan Amerikan yerlileri neden yok sayılmış?
İÖ
13000 yıllarında, yani Columbus’tan en az 14.500 yıl kadar önce, Bering
Boğazı’nı aşarak Amerika’ya ilk gelen Asyalılar neden Amerika’yı ilk
keşfedenler olarak sayılmıyor, bir çok insan gibi ben de anlamış
değilim.
Kendilerini kaşiften sayan Avrupalı soykırımcı, istilacılar
kıtaya geldiklerinde, bu kıtada zaten 55 milyon kadar çeşitli yerli
kabilesi yaşıyordu.
Onca insanın yaklaşık olarak 50 milyonu, daha
önce hiç karşılaşmadıkları, istilacıların yanlarında getirdikleri basit
hastalıklar (çiçek, tifüs, grip, difteri, kızamık) ve düzenli soykırım
politikaları sonucu öldüler.
Mikroplu battaniyeleri, mikroplu
olduklarını bile bile satarak bunlara bağışıklıkları olmayan insanların
ölümlerine neden oldular.
1492’ye dek, kıta nüfusunun %100’ü yerlilerden oluşurken, bugün %1’in altında kalıyorlar.
İspanyol,
Portekizli, Fransız ve İngiliz göçmenler Columbus’un ayak izlerini
takip ederek kıtanın tüm varlıklarını gasp edip kolonileşmeye
başladılar.
18. yüzyılın ortalarına doğru artık 13 farklı koloni oluşmuştu.
İngilizler’in hakimiyeti belirgindi.
İngiltere Kralı adına kolonilerden vergiler toplanıyordu.
Bu yeni kıta, artık İngiliz hukuk sistemine göre yönetiliyordu.
Alt ve üst meclis olmak üzere iki farklı meclis tarafından idare ediliyorlardı.
Üst meclis üyeleri İngiltere Kralı tarafından atanıyordu.
Koloni
liderleri, çay ihracatına gelen yüksek vergiler sonucu, 1776 yılında
İngilizler’e karşı bir bağımsızlık mücadelesine başladılar.
Böylece,
1492-1776 yılları arasında süregelen 284 yıllık düzen çatırdamaya
başladı. (1776’dan, 2020’ye kadar süren 244 yıllık düzen de şimdilerde
zorlanıyor)
George Washington (1732-1799, ABD’nin ilk Başkanı) ve
Thomas Jefferson (1743-1826) beyin takımı olarak bu süreci yönettiler ve
her yıl 4 Temmuz tarihinde kutlanan ünlü Amerika Bağımsızlık
Bildirgesi’ni 1776 yılında yazdılar.
1783 Paris antlaşması sonucu 13 koloni bağımsızlıklarını ilan etti.
1787 yılında, artık içişlerinde serbest olan bu 13 eyalet, Amerika Birleşik Devletleri’nin temellerini attılar.
1789’da yazdıkları anayasa onaylandı ve ABD, seçimle gelen, demokratik ilk cumhuriyet olarak tarihe geçti.
Bu sistem, dönemin dünyasına, eşitlik, insan hakları, adil yargılanma, kuvvetler ayrılığı gibi yeni kavramları da getirdi.
19. yüzyılda hızla sanayileşmeye başladılar.
GONE WITH THE WIND (RÜZGAR GİBİ GEÇTİ)
1939 yapımı olan bu filmle tanımıştık Amerika’nın kardeş kavgasını.
Evet, 1861-1865 yılları arasında bir iç savaş yaşadı ABD.
1860’da
Abraham Lincoln (1809-1865) başkan seçilince, 11 Güneyli eyalet (Güney
Carolina, Missisipi, Florida, Alabama, Texas, Georgia, Lousiana,
Virginia, Arkansas, Kuzey Carolina, Tennessee) köleliğin kaldırılacağını
da bildiklerinden dolayı Jefferson Davis (1808-1889) liderliğinde
bağımsızlıklarını ilan etti.
Adına Kuzey-Güney savaşı da denen bu dört yıllık iç savaşı Kuzeyliler kazandı.
Kardeş kavgasının bilançosu ağırdı..
Kuzey tarafından 365.000, Güney’den de 290.000 olmak üzere 655.000 kişi öldü, 400.000 kişi de yaralandı.
Lincoln 31 Ocak 1865’de köleliği kaldırdı.
Lincoln,
aldığı bu karardan 2.5 ay sonra 15 Nisan 1865’de, Washington Ford
Theater’da “Our American Cousin” adlı oyunu izlerken, o dönemin tanınmış
bir güney sempatizanı aktörü 27 yaşındaki John Wilkes Booth (1838-1865)
tarafından oyunu izlediği locasında tabancayla vurularak öldürüldü.
56
yaşında öldürülen Lincoln (bir çok siyaset bilimcisine göre ABD’yi
yönetmiş en önemli başkan), bir suikast sonucu ölen ilk ABD Başkanı
olarak tarihe geçti.
ABD YÜKSELİŞE GEÇİYOR
ABD, Birinci Dünya Savaşı’nda (1914-1918) Müttefik Kuvvetler tarafında yer aldı ve kazançlı çıktı.
Ardından 1939-1945 yılları arasında yapılan İkinci Dünya Savaşı’ndan da karlı ayrıldı.
Almanya, İtalya ve Japonya’ya karşı yapılan savaşları kazandı ve artık bir Süper Güç olarak anılmaya başlandı.
Daha sonra, Doğu Bloku’na karşı Soğuk Savaş yılları sırasında (1945-1989) ABD, Batı Bloku’nun liderliğini üstlendi.
SSCB de Doğu Bloku’nun lider ülkesiydi.
Bu süre içinde Kore ve Vietnam savaşlarına katıldılar, Kore batağına bizi de sürüklediler.
Menderes’in 1961 yılında asılma nedenlerinden biri de, Kore Savaşı’na asker göndermesi olmuştu.
1989’da Berlin Duvarı yıkıldı, Soğuk Savaş dönemi de sona erdi..
1990’da Irak Kuveyt’i işgal edince 1. Körfez Savaşı’nda Irak’ı yendiler.
1995 ve 1999 yıllarında Nato yardımıyla Bosna ve Kosova savaşlarına müdahil oldular.
11 Eylül 2001’de El Kaide örgütü ABD’ye saldırınca Afganistan ve Irak savaşlarını başlattılar.
DEMOKRASİ GELDİ HANIM..
“Irak’ın
kimyasal silahları var, bunlarla kendi masum vatandaşlarını
katlediyorlar, bakın biz onlara demokrasi de getiriyoruz” soslarıyla,
Saddam Hüseyin (1937-2006) yakalanıp, idam ettirildi.
2011 yılında iki belalarından daha kurtuldular.
Önce
2 Mayıs tarihinde Osama Bin Ladin (1957-2011) saklandığı yerde
kıstırılarak öldürüldü, sonra da 20 Ekim tarihinde Libya lideri Muammer
Kaddafi (1942-2011) yakalanıp isyancılarca parçalandı.
Barack Obama
(1961) 44. Başkan olarak seçilip 2009-2017 yılları arasında Beyaz
Saray’da görev yapıp insan odaklı politikalar üretince, dünya
kamuoyunda ABD’ye karşı iyimser bir hava oluşmuştu.
Sonra,
Amerikalılar yeniden fabrika ayarlarına döndüler ve kendilerine lider
olarak Donald Trump’ı (1946) 45. Başkanları olarak seçtiler.
Dünyayı, 2021, hatta 2025 yıllarına kadar daha bir çok tuhaf karar, tweet, babalanma ve demeç bekliyor.
BİRAZ DA SİYAHLARIN SORUNLARINDAN BAHSEDELİM Mİ?
1444’de başladığı tahmin edilen köle ticareti, 1850’lere kadar 400 yıldan fazla sürdü.
200 milyon kadar Afrikalı garibanının, 20 milyon kadarı ABD’ye zorla getirildi.
Bu kirli ticareti ilk başlatan Portekizliler’di, onları İspanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya ve Danimarka takip etti.
Kongo, Gabon ve Angola en önemli köle kaynak pazarlarındandı.
1600’lü yıllarda, Liverpool limanından sefere çıkan her dört gemiden biri köle taşırmış.
Amerika’da
1865’de kölelik resmi olarak kalkmış olmasına rağmen, bunu özellikle de
Güney eyaletleri henüz tam anlamıyla içselleştiremediler.
Nitekim,
1865’de kurulan ırkçı Ku Klux Klan (KKK) örgütü, ara sıra faaliyetlerine
ara vermek zorunda kalsa da, hala nefret saçmaya devam ediyor.
1920’li
yıllarda 6 milyona yaklaştığı varsayılan beyaz kukuletalı ürkütücü
fanatik sempatizan sayılarının, günümüzde 8.000’e kadar azaldığı tahmin
ediliyor.
Bunların değil Missisipi, Amerika yansa bile umurlarında olmaz.
Çoğunluğu tarım işçisi olarak getirilen Afrika kökenli Amerikalılar’ın %55’i hala Güney’de yaşıyor.
Siyahilerin
içlerinden yetiştirdikleri önemli liderlerinden, bakan düzeyine gelmiş
Malcolm X (1925-1965) ve Martin Luther King (1929-1968) de birer suikast
sonucu öldürülmüşler.
King, 1963 yılında, “Bir Rüyam Var” demiş,
insanların renklerine göre değil karakterlerine göre yargılanmaları
gerektiğini belirtmiş, 1964’de de Nobel Barış Ödülü’nü almıştı.
66 nolu karayolunun üzerinde 89 kasaba yer alıyor.
Bunların 44’üne, günbatımından sonra siyahların girmesi pek mümkün değil.
Yaklaşık olarak 330 milyon nüfusu olan ABD’nin şu günlerde 50 eyaleti var.
Nüfusları bizim yaklaşık dört katımız, yüzölçümleri de beş katımızdan fazla.
Türkiye’nin en doğusundan en batısına olan uzaklığı 1.660 kilometre iken, aynı mesafe ABD’de 4.500 kilometre.
ABD’deki en uzun iç hat uçuşu Honolulu-Boston arasında ve tam 11 saat 40 dakika.
Eyaletlerin valileri tıpkı belediye başkanları gibi seçimle başa geçiyorlar.
1900’lü yıllarda 76 milyon olan nüfusları dört kattan fazla artmış.
Ortalama olarak her yıl %1 oranında çoğalıyorlar.
11 milyon kadar yasadışı göçmen barındırıyorlar.
En çok göçmen, Çin, Hindistan ve Filipinler’den geliyor.
Toplam
nüfusun %60’ı beyaz, %18’i Latin ya da İspanyol kökenli, %13’ü
siyah/Afrika kökenli (Amerikalılar’ın çoğu bu oranın aslında %30’dan
daha fazla olduğuna inanıyor), %6’sı ise Asyalı.
Soyları kırıla kırıla ilk ev sahibi olan Yerliler ise %1 oranında kalmışlar.
KİM OLURSAN OL..
İnanç/inançsızlık dağılımı da şöyle;
%72 Hıristiyan (%49 Protestan, %23 Katolik), %18.2 Ateist vb, %2.1 Musevi, %1.8 Mormon, %0.8 Müslüman
Amerikalılar’ın ortalama ömürleri neredeyse 79 yıl.
Kadınlar tabi ki orada da daha uzun yaşıyorlar, 81 yıldan biraz fazla.
En kalabalık şehir sıralamasında da ilk onbir şöyle:
New
York 19 milyon, Los Angeles 13 milyon, Chicago 9.5 milyon, Dallas 6.5
milyon, Houston 6.1 milyon, Philadelphia 6 milyon, Washington 5.7
milyon, Miami 5.6 milyon, Atlanta 5.4 milyon, Boston 4.6 milyon ve San
Francisco 4.4 milyon.
9 milyon Amerikalı kendi ifadelerine göre; homoseksüel, biseksüel ya da transseksüel.
ABD’nin imparatorluğu, dünya liderliği daha ne kadar sürer sizce?
Yerine bir başka ülke geçer mi acaba, geçerse kim geçer gibi soru işaretleri hepimizin kafasında dönüp duruyor.
Biz turizmde dünya başarı kürsüsünde 6. sıradayız.
Ekonomik
ağırlık, siyasi nüfuz, uluslararası ittifaklar ve orduların güçleri
gibi kriterler gözönüne alındığında ise Türkiye 16. sırada.
İlk 10 ise şöyle:
ABD, Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İsrail, Güney Kore ve Suudi Arabistan.
PİS KATİLE DÖNECEK OLURSAK..
Derek Michael Chauvin (1976) adlı polis üniforması içindeki katil, 25 Mayıs 2020 tarihinde bu cinayeti bilerek işledi.
Siyahi
Amerikalı George Floyd’u (1973-2020) , Floyd’un elleri kelepçeli
olmasına rağmen, onun ensesine 8 dakika 46 saniye basarak ve
yalvarışlarını duymazdan gelerek katletti.
Suçu da, üzerinde sahte olduğu söylenen 20 Amerikan doları bulundurmasıymış.
Katil polis, muhtemelen cinayetin adına kaza denerek bir yıldan daha az ceza alarak kurtulabilir.
Dünyaya;
demokrasi, insan hakları, eşitlik, kardeşlik, azınlıklara saygı
dersleri verenlerin burunları keşke dışkıdan bir kurtulabilse..
20.06.2020