Hem de aynı Londra’da olduğu gibi, şehrin tam göbeğinde.
Tam yüz dönüm.
Bu arsa, mesela Alanya’da Kleopatra plajında olsaydı, çoğu birbirine küs elli kuzen, yeğen bu büyüklükte bir arsanın içine elli tane üç yıldızlı otel dikerlerdi.
Neyseki burası şahıslara ait değil.
İçinde yüzlerce ağaç, binlerce kuş yaşıyor.
Palmiye, hurma, demir, sakız, kızıl çam, orkide, begonvil ağaçları yanyana dizilmişler.
120 farklı bitki türü var.
Akdeniz bölgesi zaten bitki ve ağaç türleri ile çok özel bir bölge.
Türkiye’de bir bölgeye özel olan (endemik), yani dünyada o bölgeden başka yerde yetişmeyen üç bin kadar bitki var.
Bunların yarısı, yani bin beş yüz kadarı Akdeniz bölgesinde.
Yaşlı ağaçlara da sahibiz.
Elmalı Çamkuyular bölgesinde bir sedir türü var ki, İ.Ö. 150 yıllarında yaşamış Kral Attalos’un çocukluğunu bilir.
İki bin yaşını aşmış yani.
Hyde Park’ta ördek ve kazlar vardı.
Antalya’da ise envai çeşit kuş.
Güvercin, kumru, serçe, kırlangıç, karga, parkın kadrolularından zaten.
Arap bülbülü, peçeli baykuş, ebabil de var desem.
Şimdi sıkı durun, bir de hangi kuş var biliyor musunuz?
Yeşil papağan..
Şaka değil, öyle komşunun kafesinden de kaçmamış.
Bir koloni baykuşu var Park’ın.
Muhtemelen, yakalanacaklarını anlayan insaflı bir kuş toptancısı tarafından salıverilmişler.
Onlar da Antalya’yı mesken tutmuşlar.
Ben kedilere yem olurlar sanmıştım.
Oysa onlar, kızdıkları kedilerin kafalarına kopardıkları hurmaları atıyorlarmış.
Karaalioğlu Parkı’ndan söz ediyorum.
Hani şu Büyükşehir Belediyesi’nin de girişinde yer aldığı Park.
Işıklar caddesine çok yakın olan.
Meğerse ben, otuz beş yıldır içine adımımı atmamışım.
Günbatımı Konserleri’nin gönüllü organizatörlüğü istenince benden, yeniden hatırladım bu güzel Park’ı.
Miradorlarından Akdeniz’i seyretmek tiryakilik yaratabilir.
Diğer
kıyısı olanlar tarafından Orta Deniz (Mediterranean, Mittelmeer,
Meditererranee vb) denen bu minik okyanusa biz neden Akdeniz demişiz
acaba?
İspanyollar, yüksekten deniz gören Maya tapınaklarına Mirador derlermiş.
Yıllar içerisinde, yükseklerden deniz seyredilebilen teraslara mirador denmeye başlanmış.
Falez de ithal bir sözcük aslında.
Fransızcada uçurum anlamına geliyor.
Neyse konuyu çok dağıttım.
Karalioğlu Parkı’nın ilk adı ise İnönü Parkı imiş.
Sonra,
1940’lı yıllarda Antalya’ya, Istanbul’a geçtiği gibi çok emeği geçen
Edirneli vali Haşim İşcan’ın (1898-1968) adı verilmiş.
Karaoğlan parkı diyen de var adına.
Antalya
Büyükşehir Belediyesi ile Tarih Vakfı arasında yapılan bir protokole
göre bu bölge, Antalya için çok yararlı olacağına inandığım Kent
Müzesi’ne bırakılacak.
Antalyaspor Stadyumu da belediye gibi yeni yerine taşınınca, Kent Müzesi’nin sorumluluk alanı yüz kırk dönüme çıkacak.
Dokuz haftadır Günbatımı Konserleri düzenliyoruz Karaalioğlu Parkı’nda.
Bundan tam yetmiş beş yıl önce de, daha parkın açılış yıllarında, danslı müzikli eğlenceler düzenlenirmiş.
Temmuz 1933 gazetelerinden öğrendik bunları.
Konserlerin
amaçlarından biri de, Antalyalılar’la birlikte o güzel günleri
hatırlamak, eski eğlenceli yılların atmosferini solumak.
Pek yakında birlikte film de seyredeceğiz.
Eski açık hava sineması keyfini yaşayacağız.
Çitlenen çekirdekleri yere atmak yasak ama.
Kent Müzesi’nin yükselmesine de az kaldı.
Bu müze Antalya’ya değer katacak.
Antalya’yı, orada yaşayan insanların dününü, bugününü, yarınını anlatacak.
Kent Müzesi detayları artık bir sonraki yazıya..
Kalın sağlıcakla..
Tunç Müstecaplıoğlu
26.08.2008