Gizem telefonda benden bir veda yazısı isteyince önce şöyle bir durakladım. Ben Atik’e, dolayısıyla da Antalya’ya veda mı etmeliydim yoksa?
1984’de ayak bastığım bu şehirden ayrılıyor muydum gerçekten de..
Doğup
büyüdüğüm, her köşesinde 28 yıl yaşadığım Istanbul, bana sonradan
edindiğim bu şehir olan Antalya’dan neden daha yabancıydı acaba?
Yaşanmışlıklar, arkadaşlıklar, içten dostlar, her yönüyle doyulan yer mi gerçekten de insanın esas şehridir?
Ben, maddi, manevi bir çok tatmini bir arada yaşadım Antalya’da.
Bir yıllık üyelik süremin, sekiz ayını çalışarak geçirdiğim ATİK’in bu yaşanmışlıkların içinde özel bir yeri var tabi ki.
Sadece
tenis oynamak için geldiğim bu özel kulüpte, ben hangi arada Ufuk
başkan tarafından idari binanın hemen girişindeki odaya, bir demet
sorumlulukla oturtuldum hala tam hatırlayamıyorum.
Lokantaya gitsem,
kenara not alarak, o restoranın kendi görüşüme göre iyileştirilmesine
katkıda bulunma gibi bir meslek hastalığım vardır nedense.
Ne yapar
eder, işletmenin patronuna, onu bulamazsam şef garsonuna, yazılı ya da
sözlü önerilerimi, benden böyle bir talep olmasa da fısıldarım
kulaklarına.
Geçenlerde cep telefonumun notlar bölümünü kurcalarken, Orfe At Çiftliği ile ilgili öneri notlarımla göz göze geldim.
Atik’te henüz durumdan vazife çıkarmaya başlamamışken, Ufuk Parlakdağ benden öneriler istemesin mi..
Bir yazdım pir yazdım..
Sanırsınız Atik’ten bir Wimbledon yaratacağım.
Sen misin yazan, “buyrun size odanız” dediler, ‘oturunuz ve dediklerinizi hayata geçiriveriniz’.
Neyse ki, teoride yazılanların pratikte hemen uygulanamayacağını daha önceki organizasyon deneyimlerimden biliyordum.
Hemen ekibimizi belirledik ve yola koyulduk.
Yönetim kurulu, komite başkanları, kulüp çalışanları ellerinden geleni yaptılar.
Benim sembolik yöneticiliğime saygı duyarak, her projemde destek oldular, yeni önerilerle geliştirdiler.
Doğrudan kar amaçlı ticari bir yer de işletmediğimizden, üzerimizde fazla bir baskı da olmadı genelde.
Üyelerimizi,
ödedikleri aidat gelirleri ile; spor yaptırıp, eğlendirmek,
konforlarını artırmak, kulüplerine gelme sebeplerini artırmak gibi
fevkalade naif bir amacımız vardı.
Rekabet de yok diyebiliriz aslında.
Diğer kulüpler de iyi sayılırlar, ama Antalya’da tenisin ağabeyi konumundaki Atik’in durumu hepsinden birkaç adım ileride.
Istanbul’da Ataköy’e yerleştim.
İlk işlerimden biri de, 1956 doğumlu Yeşilyurt Spor Kulübü’nü ziyaret etmek oldu.
Bu tarihi kulübün yanında Atik, Şişçi Ramazan’ın yanındaki Extra Blatt gibi kalır.
Daha anlaşılır olayım diye örneği Antalya’dan vereyim dedim.
Çöp Şiş’i lezzetli lezzetli olmasına, ama pijamayla da et yemeye gitsen ortamda hiç sırıtmazsın misali bir lokanta.
Yeşilyurt Spor Kulübü de bakımsız Astsubay Evi gibi ruhsuz bir havadaydı.
Ahşapın
yanında paslı demirler, onun yanında aluminyum, pis bir tuvalet, kapıda
karşılayan adam Anayurt Oteli filminin resepsiyonisti gibiydi adeta..
Yazsam daha yazacağım, ama ellerine geçer de beni içeriye almazlar diye şimdilik kısa kesiyorum.
Özetle, kulübümüzün kıymetini bilelim arkadaşlar.
Veda konusuna dönecek olursam..
Çelebi
Hava Servisi yönetim kurulu üyesi Engin Çelebioğlu, 1960 yılında
evlenip 1982 yılında sirozdan kaybettiği, şirketin kurucu babası Ali
Cavit beyden geçenlerde şöyle bahsediyordu:
“Şimdi erkenden ayrılan çiftleri anlayamıyorum.
Evlilik aynı zamanda bir sabır müessesesidir.
Biz, onunla bunca yıldır bir kere bile ayrılmayı düşünmedik.”Eşinin ölümünün üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen kendisini hala evli sayıyordu.
Engin hanım bile eşiyle vedalaşamadıysa hala, benim de Atik’le vedalaşmamın bir gereği yok demektir.
Zaten her gün web sayfamızı ziyaret ederek sizlerle yaşıyorum.
Vedalaşmaya da şimdilik hiç niyetim yok.
Atik’in İstanbul şubesinden saygı ve sevgilerimle..
Tunç Müstecaplıoğlu
16.09.09