Uzun aralıklarla gelebildiğim Alanya’da kendimi bazen yabancı gibi hissediyorum.
Özellikle şehir merkezindeki olumlu değişimler, Avrupa’da Alanya’yı tanıyan herkesin dilinde.
Alp dağları gibi uzun, hızı ölçen, konuşan tünelleri bile açılmış.
Yirmi yıldır başlaması, bitmesi tartışılan dağın oyulması işi, “biz göremeyiz ama belki torunlara nasip olur” diyenleri yanılttı ve artık trafiğe açıldı.
Alanya’ya girerken, tarihi yarımadanın inşaattan paçasını sıyırmış batı cephesi tüm ihtişamıyla gelenleri karşılıyor.
Trafik ışıklarında beklerken, kova- kürek mayolarıyla plaja koşturan misafirleri artık izleyemeyeceğiz.
Akdenizi ve Damlataş plajını görerek şehre girmek bence çok önemli bir ayrıcalıktı.
Artık kamyonlar gibi önce, adı bir türlü konulamayan ve eniyle tarihe geçen otuz beş metrelik yola giriliyor ne yazık ki.
Haşim Yetkin hocanın renkli öykülerle süslediği Pazar Yürüyüşleri, Alanya’da spor zevkini yerleştirmiş olmalı.
Yer, gök, tüm sahil, renkli spor aletleriyle dolmuş.
Üzerlerinde nefes nefese bir şekilde aletlere eziyet eden çoğunluğu hanım sokak sporcuları görülmeye değer doğrusu.
Başörtülü
bir teyze, iki yandan öne doğru ittirdiği ağırlıklarla sırt kaslarını
geliştiriyor, bir yandan da sıkça verdiği molalarda kucağındaki
çitlembikten çitleyip, kabuklarını yere tükürüyordu.
Sahil sporcularının yanında onları gıptayla izleyen çocukları da, “anam inse de bir tur da ben binsem” der gibi bakıyorlardı.
Ama ben en çok, methini sıkça işittiğim Mahmutlar’ı merak ediyordum.
Girişi nasıl da yemyeşil olmuş, görülmeye değer.
Biraz kimlik kargaşası vardı haliyle.
Lüks bir semt olmakla köy kalmak arasında bocalamışlar gibi geldi bana.
Türkçe isimlerden Mahmutlar esnafı da uzaklaşmaya başlamış.
Türk Dil Kurumu her ne kadar “dilinizden utanmayın” dese de utanmadan edemiyoruz.
Ben otelinin adını doğru yazamayan otelciler tanıdım bu camiada.
Bildiğimiz kazma apartmanların adları Latincede konak anlamına gelen residence (rezidans diye okunuyor) olmuş ne hikmetse.
İpragaz bayisinin yanına furniture’ci (mobilya) konuşlanmış.
HSBC
(Hongkong Shanghai Banc Corporation) ATM’sinin yanına (bakın ben de
kartla para çekilen cam kulübeyi Türkçeleştiremedim) yanına “ayak yıkamak yasaktır” uyarısıyla Mustafa Yüksel Çeşmesi yerleştirilmiş.
Nasıl estetik ve özgün görmeniz lazım.
Yılmaz Glass (cam)’ın yanına komşusu iç çamaşırlarını asarak camcının tanıtımına turp sıkmış.
İki genç kız neşeyle motosikletle geziyorlardı.
Kafalarını da kask yerine başörtüsü ile korumayı yeğlemişlerdi.
Beton
blokların arasında kalan ender yeşil alanlardan birinde otlayan
siyah-beyaz ineği ve yanı başından akan plastik su şişeleri ile dolu
dereyi iki orta yaşlı Alman merakla izliyorlardı.
Baltavur Construction (inşaat) firması bu değişik ismi ile dairelerini satmaya çalışıyordu.
Oysa Yörükoğlu Kasabı vitrinine astığı malları ile yerli yabancı herkese ne ticareti yaptığını kolayca anlatıyordu.
Residence
arlarına sıkışmış cüce naylon seraları, turistleri İngilizce de
selamlayan Mevlana heykeli, yapay kayadan yapılmış bir hayli yapay saat
kulesi, soluk bayraklı DSP yazıhanesi, Kız Kuran Kursu ile, tezatlar
abidesi Mahmutlar gerçekten de görülmeye değermiş.
Uzun lafın kısası,
bir süredir uzak kaldığım, yirmi yıl yaşadığım, doğduğum Istanbul’dan
daha fazla arkadaşım olan Alanya’ya bu kez biraz turist kaldım..
Tunç Müstecaplıoğlu
27.03.2007