Yaşamınız ve modern Türkiye’yi yaratışınızın öyküsünü tüm öğrenim yaşamımız boyunca ezberledik. Özellikle sizin ölümünüzden sonra, devrimlerinizin kalıcılığını sağlamak adı altında, düzenli tekrar sistemini benimseyen yönetimler; adınızı, fotoğraflarınızı özdeyişlerinizi, büstlerinizi hemen her yerde kullanarak, küçük çocukların kafalarını karıştırıp durdular.
Örneğin ben, ilkokulda yoğun Atatürk tanıtımı ile bir süre; Tanrı, Hz. Muhammed ve Atatürk Kavramlarını karıştırır olmuştum.
Meydanlardan
caddelere, stadyumlardan bozuk paralara kadar her yerde, sizin ya
isminiz, ya da resminiz vardı. Benzer bir tanıtım, yaşadığımız yıllarda
uluslararası düzeyde yalnızca, Michael Jackson, Madonna gibi pop
yıldızlarına nasip oluyor.
Yaşasaydınız, eminim bu aşırı
şekilciliğe tepki gösterirdiniz. Hele Manavgat’ın Kızılot
Kasabası’nda,bir okulun anayol üzerindeki bahçesinde bulunan orantısız
heykel müsveddesini yapanı ve onu oraya dikeni iyice bir haşlardınız.
Güncel
politikacıların çoğunluğu yürürken çiklet çiğnemekte zorluk çekerken,
siz 57 yıllık kısacık ömrünüze onca başarıyı nasıl sığdırdınız? Sirozdan
erken ölümünüz nasıl sarsmıştı tüm dünyayı. Anneannem Heybeliada’yı
ziyaretinizde size dokunabilecek kadar yaklaşmış.
Mavi
gözlerinizin ihtişamını hala zevkle anlatır. Sizi canlı olarak gören
akrabalarımızın anlattıkları, yapay üzüntülü 10 Kasım törenlerine
oranla, hep daha çarpıcı gelmiştir.
Okulun kasvetli, loş
koridorlarında saatlerce ayakta durarak, sözüm ona sizi anardık. Her yıl
nereden de bulurlarsa, tüyler ürpertici sesli bir kız öğrenci, cıyak
cıyak bağırarak, sizinle ilgili şiirler okurdu. Bunların arasından
bazen, “Uuuuu, öldü bir ulusu dirilten başbuğ, bu inanılmayacak bir
iştir, fakat olup bitmiştir “ gibi, hepimizi ürküten tuhaf şeyler de
çıkardı.
Sonra da berbat bir kayıttan, sizin incecik sesinizden,
neredeyse bir kelimesini bile anlamadığımız 10. Yıl Nutku’nuzu
dinlerdik. Kalabalık ve sıkıcı tören atmosferi nedeniyle, her yıl en az
bir öğrenci fenalık geçirerek, taş zemine düşerdi.
Yaşasaydınız, eminim, bu berbat anma organizasyonlarına da bir çeki düzen verirdiniz..
Sizi
öylesine tabulaştırdık ki Sevgili Atatürk, ölümünüzün üzerinden 55 yıl
geçmesine rağmen, kimse yaşamınızı film diline aktarmaya cesaret
edemedi. En son İtalyan aktör Franco Nero ile ön anlaşma yapılmıştı.
Ancak ne olduysa oldu ve film yine gerçekleşmedi. Oysa çağdaşınız
Gandi’nin yaşamı ne güzel bir film oldu.
Hani siz tarlanızda kargaları kovalarken; kim oynardı Selanik’teki çocukluğunuzu acaba?
Bol gizemli Latife Hanım’la olan evliliğiniz nasıl yansırdı acaba beyaz perdeye?
İnönü
ve Bayar’la olan ilişkiniz de, ilginç pasajlarından olurdu. Sizin için,
Safiye Ayla’nın sesini çok severdi. Ancak çirkin bulduğundan onu
perdenin ardından dinlerdi derler. Gerçekten doğru mu?
Bir
seferinde bir yabancı diplomatın üzerine, yemek servisi sırasında
elindekileri döken garson için, “ Bu millete, uşaklık dışında her şeyi
öğrettim!..” demişsiniz. Bu özdeyişiniz, otelcilik eğitimi veren
okulların girişine yazılsa, amma da kara mizah olurdu değil mi?
Celal
Bayar gibi uzun yaşasaydınız, sanırım üzülürdünüz, Sevgili Atatürk!...
İlkokullarda günü, “ Türküm, doğruyum, çalışkanım “ diye başlatıp,
Devlet televizyonlarını da her gece İstiklal Marşı’yla kapatıyoruz. Ama
dış ülkelere olan borcumuz, 60 milyar Dolar’ı buldu.
Bizler, “Bir Türk dünyaya bedeldir” lafları ile büyüdük. Oysa şu anda bir İngiliz Sterlin’i 20 bin Türk Lirasına bedel.
Alaiye’yi erken ziyaretiniz, o yılların iletişim yetersizlikleri yüzünden, Alaiyeliler’i
nasıl da üzmüş. Günlerce sizin için hazırlık yaptıktan sonra,
beklenenden bir gün önce çıkıp gelmeniz; herkesin elini ayağına
dolaştırmış. Sahi kızdığınızdan dolayı mı, sizin için hazırlanan evde
gece yatısına kalmadan, bir kahve içip gittiniz? Ancak ne iyi ettiniz
de, üçgen, dörtgen, kare derken; Türk Diline bir de, zor okunuşlu
Alaiye’nin yerine Alanya’yı kazandırdınız.
Her neyse sevgili
K.Atatürk, 80’li yılların lideri bile moda terimle; “OUT” olurken, siz
hala; fikirleriniz, devrimleriniz, ileri görüşlülüğünüz ve bir çok başka
özelliğinizle “İN” siniz.
Çünkü siz bir moda değil, KLASİK’in ta kendisisiniz.
Tunç Müstecaplıoğlu