Aysel hanımın torunu olunca bundan birkaç yıl önce bir gün yolumuzun onun küçük kızı Mehtap'ın evinde kesişti.
Mehtap'ın evine ilk gidişimdi.
Teşkiye'deki bu sempatik eve girer girmez, kendimi sanki her gün uğradığım çok yakın bir arkadaşımın evindeki sıcaklığın içinde buluverdim.
Mehtap beni annesiyle tanıştırdı.
- Beyfendi siz bir opera sanatçısı mısınız?
- Yoo, neden öyle düşündünüz?
- Fular, sakal falan hani dedim..
- Göbek, boy, pos andırabilirim ama sesim ne yazık fiziki yapımı desteklemiyor Aysel hanım
Bu diyalogla yanıştık kendisiyle.
Sıradan bir anneanne olmadığı apaçıktı.
Nitekim sohbetimiz şöyle sürdü.
- Kadınların ellerinin neden öpüldüğünü bilir misiniz?
- Saygıdan mı acaba? ("bir yerden başlamak lazım derler" gibi serin bir espri
yapılcak ortam yoktu henüz)
- Bakın,bu günkü Cumhuriyet gazetesinde benimle yapılan röportagda anlattım.
ilk insanlar,avladıkları hayvanları henüz toplamayı bilemedikleri yılların
avlanamadıkları soğuk kış aylarında,mağradaki en yaşlı bireyi kesip
yerlermiş.Daha sonra depolamayı akıl edince de "tüh be onca atamızı
niye yedik boş yere"diye utanıp, yanlış insanların ellerini öperek bir tür
günah çıkarmaya başlamışlar..
- Çok ilginç hiç tahmin edemezdim.
- Siz pasta sever misiniz Tunç bey?
- İyisi olursa yerim ara sıra,neden sordunuz?
- Mesela, Divan, Pelit, Marmara gibi pastanelerin pastalarını nasıl bulursunuz?
- Saydıklarınız en kaliteli pastaları üretenler olsa gerek.
- Hepsi iğrentir.
- Yaa, siz kimin pastalarını tercih edersiniz?
- Kendi pastalarımı.
- Öyle mi?
- Evet, kreması, malzemesi, çikolatası ile hem hafif hem de lezzetli olur benim
pastalarım. Benden daha iyi yapanına hiç denk gelmedim henüz.
Bu arda Mehtap araya girdi. "Tunç sor bakalım en son kime yapmış?"
- Müjde ve Mehtap yiyemediler. Onlar doğmadan önce yapardım. Yoğun
Çalışma hayatı derken kısmet olmadı işte. Ben evime kimsenin gelmesini
de istemem biliyor musunuz?
- Öyle mi neden?
- Öyle işte. Kızlarım bile telefon etmeden gelemezler bana. Komşular ara sıra
evde pişirdiklerinden getirirler kapıma. Hiç sevmem kapımın zilinin
çalınmasını. Yüzümü bile göstermemden kolumu çıkartıp alırım tabağı ve süratle
kaparım kapıyı yüzüne getiren komşunun.
- Neden peki?
- Bir daha gelmesin diye neden olcak.
- İşe yarıyormu bari?
- Yoo,evlerinde ne pişirseler benimle paylaşmak istiyosarlar hala.Bir de elektirik
sayaç sorunum var.
- Nasıl br sorun bu?
- Sayaç evimin içindedir benim nedense. Memur gelip okumak ister, ben ise
kimseyi evime sokmam. Belediyeye gittim ve dedimki: "Ben size her ay
okuyup ödeyeceğim paranızı, yollamayın kimseyi kapıma bir daha"
Tamam da deseler, görevli değişince haberi olmayan bir şaşkın çalışıyor yine
kapımı.
- Eee,siz ne yapıyorsunuz bu durumda?
- Kapıyı açmadan vahşi hayvan gibi kükrüyorum kapının ardından en yüksek
sesimle. "Kim oooooooo?" diye böğürünce (anlatırken öyle bir ses
çıkardıki, ben bile irkildim oturduğum koltukta), nasıl kaçtığını bilemiyor gariban
memur, bir daha da gelmiyor.
- Çok ilginç bir yöntemmiş doğrusu..
- Peki, ilk seks nasıl başlamış onu biliyorm musunuz?
Bu ilginç sorunun ardından kapı çalındı..
"Eyvah Müjde geldi, Mehtap kaldır hemen kül tablalarını 'niye evde sigara
içiyorsunuz' diye kızar şimdi bize" dendi ve ortalık hemen toparlandı.
Müjde AR-Ercan Karakaş çifti ile tanışıp, daha formal bir havada konuşmaya
başlayınca, Aysel hanım araya girerek şöyle sordu bana.
- Ne anlatıyordum ben size az önce?
- İlk seksle ilgili bilgiler verecektiniz.
- Gel sana şu masanın üzerinde göstereyim nasıl yaptıklarını.
Mehtap derhal araya girdi.
- Anne yapma lütfen, rahat bırak adamı.. Hem ben sana aldığım yeni tekliften
söz etmek istiyorum. Sarığül,çeşitli okullarda tiyatromun tanıtımını yapmamı
istedi benden. (Mehtap'ın çocuklara yönelik başarılı bir tiyatrosu var)
- Paradan haber ver sen, para ödeyecek miymiş bu işe bari?
- Hayır, önce tanıtım istedi benden.
- Boşver para grtirmeyen işleri,belli ki seni boşuna çalıştıracak bunlar..
Osırda gözüm önündeki nota ilişti.
"Akşam kırmızı donunu giymeyi unutma" yazıyordu üzerinde.
- Mehtap, her misafirin önüne koyuyor musunuz bu nottan?
- Yook be Tunç, Beşiktaş'ta alışveriş yaptığı bir pazarcı anneme kırmızı bir don
hediye etmiş. 'Bunu yılbaşı akşamı giymeyi unutma' diye de iyice
tembihlemiş. Annem de untmayayım diye kendine not yazmış. Sonra da
düşürmüş işte.
Aysel hanım hemen konuşmaya katıldı..
- yırtıp atabilirsin kağıdı, giydim bile..
Yılbaşı gecesini onlarla birlikte geçirmemiz için davet ettiler bizi.
Bir başka programımız olmasına tağmen ben hemen kalmaya yeltendim.
Bu çok sempatik aileye,özellikle de Aysel hanıma doyamamıştım açıkçası.
Ama kızım Su bu plana karşı çıktı.
"ben arkadaşlarımla bir yılbaşı geçirmeye geldim,siz kendi programınızı
uygulayın"
(o akşam 7-8 taze gecin partisi vardı Mehtap'ın evinde)
Aklımız arkada kalarak ayrılmıştık evden.
Ertesi gün Mehtap tanışmamızı özetledi.
Annem seni, ablam da Ayşegül'ü pek bir beğemiş.
"Bu güzel kız, belli ki annesinden almış güzelliğini" demiş Müjde hanım.
Beğeniler yer değiştirse daha da iyi olurmuş ya neyse, konumuz bu değil.
Aysel hanımı anlatan programların bazılarını izledim.
Kendisiyle sadece birkaç saat paylaşmama rağmen,sanki kendi akrabamı
kaybetmişçesine üzldüm ardından.
Türkiye gibi,farklı renklere hoşgörüsü hayli kısıtlı bir ülkede aykırı bir kadın olarak
tutunmak,aslan gibi iki kız yetiştirmek,eserler yaratmak,bunları parayı
dönüştürmek çok önemli bir başarı.
Bir insanın asıl ölüm tarihi onun son kez anıldığı andır diye söz vardır.Ve ben
buna Çok inanırım.
Aysel Gürel belli ki hiç ölmeyecek.
Onu birkez de ben sevgi ve saygılarımla anıyorum..
Tunç Müstecaplıoğlu
05.03.2008