Feride, Antalya Tenis Kulübü'nün genel sekreteri Şefika Elmalıoğlu hanımefendinin kucağında mırıldarken görülüyor.
- Top derler ona Feride, tenis topu.
- Ben de oynayabilir miyim?
- Hayır onunla sadece tenisçi insanlar oynayabilir, biz kediyiz.
- Toplar bazen dışarı kaçıyor, gerçi biraz büyük ama ısırması fena
olmuyor. Başka topları olmasına rağmen neden hemen koşup alıyorlar.
Hiç istediğim kadar oynayamıyorum.
- Ne bileyim ben Feride, zor avlanan fare gibi bir şey olsa gerek bu.
- Bazıları oynarken çok sessizken, bazıları neden bağırıyorlar?
-
Sen, Sarman’ın kızı Sarsak’la aynı mısın ki? Bak o sessiz sedasız sinek
avlıyor, ama sen ne görsen soruyorsun. Hem dolaşma şu insanların
peşinde artık, biz onlardan farklıyız.
- Ama beni her gören kucağına
alıp seviyor, süt veriyor. Çok hoşuma gidiyor sevmeleri, ben de
mırıldayarak teşekkür ediyorum onlara. Büyük insanlar ne kadar
yumuşaksa, küçük olanları da o kadar canımı yakıyor. Çekilmekten
kuyruğumda neredeyse tüy kalmadı.
- İnsanların küçüklerine çocuk
denir Feride. Senle ben gibi yani. Henüz boyun otuz santime ulaşmadı,
biraz büyüyünce gösterilen bu ilgi kalmıyor ne yazık ki. Ben bile seni
tanımamazlığa geleceğim kısa bir süre sonra.
- Aa o da neden?
- Kendi başına bir kedi olarak büyü diye.
- Ben üşüyünce kime sokulacağım peki?
-
Tüylerin sana yeterli olacak, hem kulübün birçok saklanacak sıcak
köşesi var. Yaşadığın yerin kıymetini bil. Ülkenin en güzel tenis kulübü
diyor gelen giden.
- Ama hep aynı elli kişiyi görüyorum ben.
- Gelmeyen bin kadar insan daha var bu kulübe ait olan.
- Onlar neden gelmiyorlar ki?
- Zaten oynayan elli kişi de bu soruyu soruyorlar birbirlerine. Acaba ne yaptık da küstürdük onları diye.
- Onların sarı topları mı yok acaba?
-
Olmaz mı canım, kimi oyundan sıkılmış, kimi yenilince küsmüş, kimi
kendisine yeterince ilgi gösterilmediği için kızmış, kimi de buralardan
çekip gitmiş.
- Onlar gelsin ben onların kucağına çıkarak sevdiririm tüylerimi.
Bir tek senin ilginle dönmez ki onlar.
- Anne, tam ortaya kocaman bir şey astılar, üzerinde adamlar koşuyor. Ya o nedir?
-
Ona perde denir, üzerinde gördüğün de futbol denen bir başka oyun. Sarı
topla oynayan her adam aslında o oyunla daha ilgilidir. Hiç
tanımadıkları adamların yaptıkları ile sevinirler, üzülürler. Anlaşılır
gibi değildir senin anlayacağın.
- Aynısından yukarıda da var ama.
- Aynı işi yapan iki ayrı insana, aynı kulüp içinde iki ayrı yer vermişler. Adamlar da para kazanmak için koşuyorlar sürekli.
- Yukarıdan daha güzel kokular geliyor burnuma, ama çok gürültülü orası.
-
Senin gürültü dediğine düğün diyor insanlar. Bana soracak olursan, o
gelmeyenlerin çoğu işte bu gürültü dolayısı ile gelmiyorlar. Düğünün
sonrasında, onların da senin doğduğun gibi yavruları oluyor.
- Sen ve babam da orada mı evlendiniz anne?
-
Aman nerde.. Ben tam beş numaralı kortun arkasındaki çimenlerin
arasında bir böcek kovalıyordum ki birden üstüme çullandılar. Hami,
Sami, Harami, hepsi birden. Senin babanı ben bile görsem tanımam
anlayacağın.
- Hiç de romantik değil bu anlattıkların ama.
- Ama biz kediyiz Feride, böyle çoğalırız.
- Ben de öyle güzel kokulu düğün istiyorum.
-
Önümüz kış, hayal kurmayı bırak da gelen sarı topçularla aranı iyi tut.
Büyüyünce onlardan yemek yardımı gelmezse işin zor. Sütüm de bitti
zaten. Kalırsın çalıların arasındaki cılız börtü böceğe.
- Sen beni
hiç merak etme anne, küçük insanların tekerlekli oyuncaklarının altında
ezilmezsem, ben bu kışı geçiririm. Bahara da zaten büyümüş olurum. Senin
için bile avlanabilirim.
- Bırak şu hayalleri de gel benimle şimdi Feride. Sana kelebek avlamayı öğreteceğim daha.
- Ama ben onların yalpalayarak uçmalarını seyretmeyi daha çok seviyorum anne.
-
Bu kontesi ben mi doğurdum gerçekten de, inanamıyorum vallahi
duyduklarıma. Seni duyan da
- Cats müzikalinin baş sanatçısı filan
sanır. Aç patilerini ve düş peşime Feride, bak bir daha söylemeyeceğim..
Tunç Müstecaplıoğlu
22.09.2008