Altın Portakal Film Festivali rüzgar gibi geçti.
Ünlü sanatçılar, Antalya’ya kuyruklu yıldız gibi gelip gittiler.
Açılış gecesine katıldım.
Aklımda, Candan Erçetin’in buğulu sesi ve geç gelip, erken giden Hülya
Avşar ve onu bıkıp usanmadan fotoğraflayan gazeteciler kaldı.
Sahnedeki sanatçıya böylesi bir saygısızlık bu güzel sanatçıya yakışmadı.
Sonra Hillside partileri geldi ardından.
Elini sallasan bir sanatçıya çarpanlarından hani.
O güzelim partilerin ardından akıllarda her ne hikmetse en çok Tamer Karadağlı’nın çok tartışılan kibarlığı kaldı.
Arkadaşının karısının elini mi tutmuş, ısınsın diye ceketini mi vermiş nedir.
Yine seçilen seçilemeyen filmler konuşuldu.
Fransızların beğendiği filmi bizimkiler beğenmedi falan filan.
Ben geçen senenin galibi Yumurta adlı filmi daha yeni seyrettim.
Hatırı sayılır bir eziyetti.
Her türlü filmi olumlu önyargı ile izlememe rağmen Yumurta’yı sevemedim.
Belki sucuklu olsaydı çekilebilirdi.
Altın Portakal’ın altı milyon Euro’ya malolduğu kulağıma geldi.
Acaba harcanan paranın karşılığı alındı mı?
Kimbilir?
Antalyalı’dan kopuk bir elitist etkinlik diye eleştiriliyor en çok.
Hillside
Su ile yanıbaşındaki Cam Piramit arasında geçiyor olay ve şehrin
yaşayanları dışında kalıyor gibi bir yaklaşım var çarkın dışında
kalanlarda.
Hillside, bu güzel etkinliklere gerçekten de mükemmel ev sahipliği yapıyor.
PİANO PİANO ANTALYA
Aslında piano italyancada yavaş anlamına da gelse, Antalya yoluna hızla devam ediyor.
Sonra sıra Piyano Festivali’ne geldi.
Menderes Türel’in, bu konserde Fazıl Say’dan daha fazla ilgi gördüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
Beyaz uzun ceketi ve gülümsemesi ile oturdu piyanonun başına. “daha dün annemizin kollarında coşarken” i mi çalacak diye düşünürken Bach’dan bir konçerto çalmasın mı..
Hem de ezberden.
Dünyada bu özgüveni gösteren siyasi pek azdır sanırım.
Radikal AKP üst kademe yöneticileri, bu batı türü gösterileri severler mi pek emin değilim ama Antalyalılar pek sevdi.
Başkan, Fazıl Say kadar alkış aldı diyebilirim.
Sonra kadife uzun ceketi ile Fazıl bey sahne aldı.
Ben ilk defa izledim kendisini.
Başka bir alemde imiş gibi çalıyor.
Trans halinde olmak böyle bir şey olsa gerek.
Kendi besteleri ile uçurdu sanatseverleri.
Mozart (1756-1791), Bach (1685-1750), Çaykovski (1840-1893) de yaşadıkları yıllarda popülerdiler.
Ya da kısaca Pop sanatçıydılar.
Kimin klasik olup kimin unutulacağına zaman rüzgarları karar veriyor.
Aradan yüzyıl geçtikten sonra da dinlenenlerine klasikleşmiş sanatçı deniyor.
Fazıl Say ve besteleri de bence yüzyıllar sonra da dinlenecek.
Anadolu’nun Mozart’ı Say, Antalya Piyano Festivali’nin sanat yönetmeniydi.
2009 yılı programı gün gün anlatıldı izleyicilere.
Bir yıl sonrasını programlamak bizim genlerimize terstir.
Antalya her ay en az bir üst düzey organizasyona aşeriyor aslında.
Devamının geleceğini görüyorum şimdiden.
Ter dökenlerin emeklerini kutlarım..
Tunç Müstecaplıoğlu
10.11.2008