Eylül ayının son günlerinde Belek’de, Rixos Premium otelinde güzel bir program vardı. Türkiye-Avrupa Turizm Zirvesi konmuştu adına. Birincisi olmasına rağmen hayli yoğun bir ilgi vardı.
Almanya, ABD, Malta, Belçika, Mısır, Avusturya ve Hollanda’dan yerli ve
yabancı turizmciler gelmişlerdi. Hatta Singapur’dan gelen bankacıların
bile ilgisini çekmişti bu başarılı organizasyon. Beş yüz kadar
dinleyici, otuz dört konuşmacının, on üç farklı konuda söyleyeceklerini
dinlemeye gelmişlerdi.
Dört farklı panelde, film fragmanı gibi
ilginç konular kısa kısa işlendi. Her biri günlerce tartışılabilecek
konular, kuş lokumu kıvamında ağızda hafif ama güzel bir tat bıraktı..
AĞIR TOPLAR DA VARDI
Almanya’da
bile zor erişilen ünlü turizm şahsiyetleri, organizatörleri kırmayarak
Antalya’ya geldiler. Alman Seyahat Acenteleri ve Tur Operatörleri
başkanı Klaus Laepple bunlardan biriydi.
Almanya’nın yirmi bin
seyahat acentesinin yaklaşık dokuz bin tanesini ve onların 1.2 milyar
Euro cirosunu yöneten iki önemli küçük dev adam da Belek’deydi. Thomas
Bösl ve Manuel Molina.
Öger’in ikinci kuşak yöneticisi Nina Öger
de güzel bir konuşma yaptı. Biraz acelesi var gibi çok hızlı anlattı
Almanca olarak. Simultane çevirmenlerin beyinleri neredeyse su kaynattı,
çevirelim derken Nina hanımın hızlı ve mükemmel Almancasını.
Antalya
valisi güzel sözler verdi yabancı misafirlerimize. Konuşmasının sonunda
yine, artık hedefimizin uzaydan turist getirmek olduğunu söyledi.
Alaaddin beyin bir bildiği var herhalde. Uzaydan tanıdığı tur
operatörleri olmalı diye kuşkulanmaya başladım.
GÜNÜN YILDIZI MÜSTEŞARDI..
Yedi
açılış konuşmacısının ardından son olarak sözü müsteşar Musatafa İsen
aldı. Bilgisayarla sunum yapacağını görünce, “vay be adam iyi
hazırlanmış galiba” diye heveslendik.
Ancak Mustafa bey, bizimle
birlikte bilgi işlemcisinin hazırladığı sessiz sunumu izledi. İki konu
anlatmaya niyetliydi ama tüm bilgisayarının içini döktü. Bir tek eşi
dostuyla yazışması eksik kaldı. Nizamettin Şen ve Nina Öger, “ee bu
kadarı da sıktı ama”yı kibarca belirttiler ama o bizi ve konuklarımızı
uyutmaya kararlıydı. Onun adına sırtıma kadar terledim.
Umarım
bir daha bakanlığını, hele hele yabancı konuklarımız önünde temsil
etmeye gelmeden önce, yarım saat kadar bilgi işlemcisiyle oturur
çalışır.
BİRBİRİMİZİ NE ÇOK ÖZLEMİŞİZ MEĞER..
Konukların
çoğu, konuşmacıları dinlemek yerine koridorda söyleşip hasret gidermeyi
tercih ettiler. Ya anlatılanlardan sıkıldılar ya da onların da bir
şeyler anlatası vardı.
Hüseyin Baraner bana sunuculuk görevi
verdiğinden, neredeyse hep içerideydim. Kaplıca konusunda ben de lobide
olmak isterdim. Oldum olası sıcağı, sıcak suyu sevmemişimdir. İki ayrı
konuşmacı konuştukça üstüme kaynar sular dökülüyor gibi oldum.
SLOTE UTILISATION
İkinci
panelin konukları havacılık sektörü yöneticileriydi. İlginç bir
sohbetti. Ancak beylerin ya Türkçeleri biraz zayıftı ya da çevirmenlere
zahmet olmasın diye doğrudan İngilizcelerini söylemeyi tercih
ediyorlardı.
İgnoration, genious, crisis dynamic, slote
management, short term customer, head of marketing, act global-fact
global, low cost airlines doğrudan İngilizce terimlerdi. Bir de, promote
etmeli, push etmeli gibi ulusu meçhul cümleler de kurdular. Gerçekten
etkilediler bizi canım. “Vay be, elalemin dilini şakır şakır konuşuyor
adamlar” hissine kapılıyor insan. Önceleri yalnızca Türkçe anlatanlar da
bir süre sonra, “benim neyim eksik ki” rüzgarıyla İngitürkçe konuşmaya
başladılar.
ÖĞRENDİK BİR ŞEYLER TABİ Kİ..
Petrol
fiyatının bir dolar artmasıyla Rusya’nın bir milyar dolar daha
zenginleştiğini, nüfuslarının 2020’de 145 milyondan 120 milyona
ineceğini öğrendik mesela. Rus pazarının önümüzdeki yıllarda Türkiye
için öneminin çok daha artacağını da öğrendik.
Hollanda pazarında
da bir yıldız gibi parladığımızı, üç yüz binlerden, bir milyon Türkiye
ziyeretçisi rakamına ulaştığımızı ve tüm rakiplerimizi geride
bıraktığımızı da öğrendik.
Turizm Yatırımcıları Derneği başkanı
Oktay Varlıer nasıl da güzel özetledi günü. Kapanış konuşmacısı
olduğundan, ne yazık ki elli kişi kalmıştı onun bu renkli yorumunu
dinleyen. Eğer hep son konuşmacı olarak yorum yapacak olursa, artık
çoğunluk 18.30’a doğru gelip Oktay beyden özeti dinleyip evine
dönebilir.
Geçenlerde Selge antik kentine gitmiştim. İlk defa
gördüğüm bu görkemli antik şehir, restorasyon kapsamında olmadığından
tipik bir harabe görünümündeydi. Zaten eskiden bizde tarihi eserlerin
adına harabe denirdi. Harap olmuş yani.
İşte bu hazinenin
yanında yer alan köy ise orta çağı yaşıyor hala. Beşkonak kanyonu ve
Selge antik kentinin yanı başında, ama bu zenginliklerin değerinin
farkına varamadan yaşlanıp gidiyorlar. Bildikleri iş hayvancılık, biraz
da tarım.
Belek ve Kadriye belde başkanları, üç bin kilometre
öteden bize katkıda bulunmak için gelen bu önemli konukları dinlemeye
gelmeyince şaşırdım. Bir kilometre mesafedeki bu önemli buluşmaya,
toplantı salonuyla alakasız çelenk göndermekle yetinmişler sadece.
HÜSEYİN BARANER..
Ahmet
Barut, Kemal Özgen ve daha bir çok isimsiz kahramanın emeği geçmiştir
bu organizasyona eminim. Ancak bu zirve, Hüseyin Baraner’in çevresini
bizlerle paylaşma isteğinden kaynaklandı. Yirmi bir yıllık arkadaşım
Baraner, hiperaktif ve hırslı bir insandır. Hırsını, heyecanını kısa
sürede karşısındakine de bulaştırır.
İki dakika aynı yerde
oturmaya zor tahammül eder. Hızlı hızlı konuşur, yavaş konuşanı
dinlemez, konuşanın lafını böler, sıkıldığını hemen belli eder. O
nedenle, seveni kadar sevmeyeni de vardır. Bu toplantıyı haber verdiğim
bir arkadaşım, “Hüseyin sever böyle işleri” diyerek hafiften
organizasyonu küçümser havada konuşmuştu.
Bedri Baykam bir gün
kendisini eleştirenlere şöyle demişti: “Diledikleri gibi
eleştirebilirler. Ancak onların eleştirdikleri tabloyu ben çoktan
bitirdim, hatta yenisine başladım.”
Her zaman Avrupa’nın farklı
kentlerinde kurulan bu değerli Turizm Sirk Çadırı’nı bu kez Antalya’ya
kurduğu için Hüseyin Baraner’e teşekkür borçluyuz..
Tunç Müstecaplıoğlu
25.09.2005