Her yıl arkadaşlarla birlikte, birkaç günlüğüne de olsa kayak tatiline gitmeye çalışıyorum.
Annemin turizm şirketi faalken, ben kayak federasyonunda görev yaparken, yılda kırk günümü dağlarda geçirdiğim olurdu.
Kardeşimle birlikte, 1973 yılında Uludağ’da başlamıştım bu özel sporu yapmaya.
Ben 17 o ise 8 yaşındaydı.
Derken bu spor, ikimizin hayatına pozitif bir tutku olarak yapıştı kaldı.
Bu yıl Erzurum-Palandöken’e gitmeye niyetlendik.
Sarı
çam ormanları ile kaplı Sarıkamış’a oranla bir hayli kel olan
Palandöken, uzun pistleri ve kar kalitesi ile özel bir yerdir.
Meteorolojinin bir cilvesi olarak, mart ayı başında
Palandöken’de
kar kalınlığı on santim civarlarında olunca, rotamız yine sosyetik dağ
olarak da bilinen ve aynı tarihlerde iki yüz altmış santimetre kar
kalınlığı olan Uludağ’a çevrildi.
Hafta içinde dağ neredeyse bomboştu.
1935
yılında Atatürk için hazırlanan Büyük Otel ile turistik yaşamına
başlayan Uludağ, 1960’lı yıllarda kayak sporunun sevilip gelişmesinde
önemli bir rol oynadı.
Erzurum ve Kars’lı doğuştan kayakçılar, büyük şehirlilere öğretmenlik yaparak bu sporu sevdirdiler.
Beceren,
Fahri, Kervansaray, Yazıcı gibi oteller, o zamanlar böyle bir bilinç de
olmadığından kayak yapılması gereken pistlerin tam ortasına otellerini
diktiler.
Hala dünya kayak literatüründe hatalı, gecekondu tipi yapılaşmaya örnek olarak gösterilirler.
Dağın tüm pistlerinin bakımı, güvenliği, hizmet kalitesi vasat bir pansiyon düzeyindeyken, fiyatları Alp dağları düzeyindedir.
Yeni
yapılan ve adı konulamadığı için ikinci bölge olarak bilinen yerleşim
bölgesi de dahil olmak üzere, taş çatlasa kırk kilometrelik pist toplamı
vardır Uludağ’ın.
Fiyatları ise, toplam bin kilometrelik, beş
yıldızlı Avusturya dağlarındaki pistlerin çevresinde bulunan otel,
restoran, bar fiyatları ile çekişir.
İşletmeciler, özellikle de sucuk-ekmekçiler, “Uludağ kazıktır” özdeyişine zarar vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Hamburger, salep, bira, kola, köfte, sucuk, yerine göre 15 ya da 20 TL.
Mönü fiyatı falan sanmayın, kastedilen kuru ekmek içinde iki dilim sucuk.
Buz gibi havada, size soğuk çay ya da sıcak bira verebiliyorlar.
Garsona, “birader bunlar niye böyle pahalı?” diye sorunca da cevap hazır.
- burası Uludağ abi..
Yersen yani..
Kayakçıları dağların eteklerinden zirveye taşıyan ve adına telesiyej denen mekanik tesislerin fiyatları da bir alem.
Aynı tepeye çıkan iki telesiyejden biri 2.5 TL’ye yolcu taşırken diğeri 10 TL istiyor.
Nedir bunun sebebi diye sorduğumuzda cevap yine ilginçti.
- Bu tesisler UYB’ye ait.
- Nedir bu UYB?
- Uludağ Yatırımcılar Birliği
Yirmiye yakın teleksi, telesiyej, bir o kadar birbirinden farklı patron.
Tüm dünyada uygulanan ortak Skipass (zirvelere çıkış bileti) Uludağ’da bir türlü uygulanamıyor.
Bu sistemi uygularlarsa o zaman daha fazla vergi vermeleri gerekecek, o nedenle hiç niyetleri yok.
Fiş, fatura veren de yok.
Onları aynı masaya oturtmaya yetkisi olan kişilerde de vizyon kısıtlı olsa gerek.
Farklı vadilerde kayabilmek için, cebini kağıt parçalarıyla dolduruyorlar.
Düşürürsen de geçmiş olsun.
Avusturya, İsviçre, Fransa, İtalya, yani kayak turizminin ağabeyleri dağlarını bu sistemle pazarlıyorlar.
Hem de neredeyse Uludağ fiyatlarına.
Onların
farkı; kontrol, hizmet kalitesi, pist uzunlukları, çeşitliliği,
karların zamanında ezilmesi, kar azaldığında yapay kar makineleriyle
anında tamamlama, karda at yarışından, kar raftingine, buz pateninden,
kızak yarışlarına (bobsleigh) kadar da eğlenceli seçeneklerle dolu.
Uludağ’da hafta içinde pistleri masraf olmasın diye düzeltmiyorlar.
Hizmet, hafta sonunda gelenlere yapılanla sınırlı.
Bol karda riske girerek kayanlar pistleri ezerse, öğleden sonraya doğru bazı vadilerden güvenli kayma olanağı başlıyor.
Pistlerde dolaşan onlarca başıboş ve aç dağ köpeği, ara sıra eğlence olsun diye kayakçıları kovalıyorlar.
Sevgili Uludağ, sen benim ilk göz ağrım da olsan, bu kafa ile gidersen hiç adam olamayacaksın..
Tunç Müstecaplıoğlu
07.03.2009