Sizi yıllar öncesinden şahsen, İstanbul Kalamış’tan tanırım. Çevrenizde her zaman sevgi, saygı uyandıran bir insandınız. Üzüntüm, bu yazıyı kaleme almam, biraz da ondan kaynaklanıyor.
Milliyet Gazetesi’ndeki hoş yorumlarınızdan sonra, Kanal D’nin başarılı
programları ile karşımıza çıktınız. Bence her şey, zaman zaman diğer
kanalları karalama dışında her şey iyi gidiyordu.
Sonra, yine
Kanal D Televizyonu’nda, “CINE 5 çıktı, mertlik bozuldu” konulu,
seyredenlere bıkkınlık veren, yorumlar başladı. Size ve ekibiniz şike
kokulu sokak röportajlarıyla, sözde hukuki haklılığınızı, anlamsız
monologlar ve bitmek tükenmek bilmeyen programlarla tekrar edip
durdunuz.
Yok, “5000 $ veriyormuşsunuz da onlar görüntü
vermiyorlarmış minvalinde ve bolca safsata ile gerçekten spor izlemeye
çalışanlardan, zapping şampiyonları yarattınız.
Haklı(!) davanızı,
kanınızın son damlasına kadar savundunuz. Ne de olsa oyuncak elden
gitmişti. Görüntüsüz kalınca, davudi sesinizle serhat türküleri de icra
edemeyeceğinize göre, en etkin ve ilkel basın savaşını, “çamur atma”
yöntemini seçtiniz.
Derken aniden bir şeyler oldu, sanki bir sihirli değnek dokundu ve siz takım halinde;
o
her gün demediğimizi bırakmadığımız Cine 5’e geçiverdiniz. Emin olun bu
basın yoluyla yaşadığım ikinci büyük şaşkınlıktı. Birincisi de, “Mehmet
Ali Ağca nereye kayboldu acaba?” diye aranırken, Vatikan’daki suikast
girişimini öğrendiğimde hissetmiştim.
Beyefendi, bu ne ilkesizlik böyle. Siz papağan mısınız ki her gece, muhtemelen patronunuzun emriyle CİNE 5’e sövüp durdunuz.
Hiç yüzünüz kızarmadı mı Erol Aksoy’la el sıkışırken onun suratında ki alaycı gülümsemeyi fark ettiğinizde?
Galatasaray
– PSG maçının devre arasında, şahsiyetli takımınızla yan yana oturup,
beşlik simit gibi sırıtarak; her Allah’ın günü yerden yere vurduğunuz
kanala geçişinizi kem küm müjdelerken, gerçekten hiç sıkılmadınız mı?
Size
bu yazdıklarımı mutlaka benden önce yazanlar, ya da telefon ederek
söyleyenler olmuştur.Ancak emin olun ki, spor aktüalitesini takip eden
herkes, benim yazdıklarımın bin beterini kendi aralarında konuşuyor.
Dört
büyüklerin yıldız sporcularının, rakip kulübe transferleri de hep
sancılı olmuştur. Ama o sporcuların hiç birinin ağzından, bir diğer
takımın kişiliğine, ya da tarihine yönelik ters bir söz
duymamışsınızdır. Bence de gerçek profesyonellik bunu gerektirir.
Tüküreceğini yalama riski, camianın içindeki herkesin başının üzerinde,
Demokles’in Kılıcı gibi duruyor çünkü. Eskiler boşuna dememişler,
“bükemeyeceğin bileği öpeceksin” diye. Bilek bu şekilde öptürülünce,
manevi olarak çok can acıtıcı olsa gerek.
Merakla bekliyorum,
sizin eskiden yaptığınız gibi, CİNE 5 aleyhindeki kampanyalarını
mecburen sürdürecek olan diğer “oyuncakları yitik” kanallara, bas
sesinizle ne öğütler vereceksiniz şimdi?
Yine bir CİNE 5 üyesi
sporsever olarak sizi, takımınızı ve yapacağınız programları bireysel
olarak protesto ediyorum. Çok eleştirilen, ne yazık ki sıkça da
aşağılanan kutsal meslek gazetecilik; aynı promosyon savaşlarında olduğu
gibi bir yara daha aldı sizlerin bu geçişiyle.
Böyle transfer olmaz olsun.
Tunç Müstecaplıoğlu
19/10/1996