Ben her yıl Triatlon yazısı yazmaktan sıkıldım.
Gelip göremiyorum da neler olup bittiğini.
Organizasyonda çalışmaktan da yırttım.
“Artık, bizim sportif dünya görüşümüz uyuşmuyor” gibisinden bir şeyler geveleyip, üçüncü yılın sonunda tüydüm.
Müfit, organizasyonu öğrendikten sonra, her işi de kendisi yapmaya başlayınca, bize yapacak pek iş kalmamıştı zaten.
Hadi bari size eski anılardan bir kaç demet yazayım.
1991 yılında, ilk yarışmanın basın toplantısı için, o zamanların çiçeği burnunda oteli Grand Kaptan’dayız.
Ana sponsorlardan Vakıfbank, (o zamanlar parayı bastırana sponsor deniyordu ve “powered by” gibi öz Türkçe karşılıkları bulunmamıştı.) otelin neredeyse her yerini Vakıfbank bayraklarıyla kaplamaya başlamıştı.
Hani
izin versek, pantolonlarımızın arkasına bile Vakıfbank stickeri (etiket
yazınca, kaplanmış defterlerde kullanılan etiketler geliyor gözümün
önüne, idare ediverin İngilizcesiyle) yapıştırabilirdi.
Neyse, toprağı bol olsun Şükrü Kaptanoğlu bu bayrakları görünce bir hışım bizim toplantıyı bastı.
“bu bayraklar hemen buradan kaldırılacak” diye gürledi.
Biz, nedenini anlamak için birbirimize bakarken de açıkladı: “dışarıdan gören, bankaya borcu vardı, ödeyemedi, banka da geldi otele el koydu sanacak.”
Hem bankayı hem de Şükrü amcayı ikna ederek, bayrak sayısını makul bir sayıya indirmeye çalışmıştık.
TRİTLON VE TRİTLETLER
Basın da bir alemdi o zamanlar.
Nerede şimdiki şık gazeteciler.
O zamanlar, atlet ve terlikle toplantı izlemeye gelenleri vardı.
Basın sözcüsü olduğum için herkese, benim bile henüz bilmediğim Triatlon sporunu anlatmaya çalışıyordum.
Şöyle diyaloglar da olabiliyordu:
- abi bu Tritletler nerden denize girer?
yarışma Aytur otelinin önünden başlayacak, 1.500 metre yüzdükten sonra iskeleden karaya çıkacaklar.
yok abi onu sormuyom ben, bunlar mesela bugün nereden denize girerler?
ne bileyim ben, hem sen bunu niye soruyorsun ki ?
sporcu kızları üstsüz filan çekersek, gazeteye doğru dürüst fotoğraflı bir haber yapmış oluruz diye sorduydum.
Bizler, henüz tanış olmadığımız bir organizasyonun derdinde, onlar da mal derdinde gibi durumları epeyce yaşamıştık.
Yarışmanın
bir gün öncesinde, topluca makarna, korbonhidrat içerikli yemekler
yenilen ve yarışma bilgilerinin verildiği akşam yemeğine “Pasta Party” deniliyor.
Ben, cümleyi Türkçeleştirmeyip, doğrudan programı okuyunca bir arkadaşım şöyle itiraz etmişti:
“akşamın sekizinde kimse pasta yemez ki Tunç..”
Yarışmanın ünlü Triatletlerini bizim ağırlamamız gerekiyordu.
Yazışmalarda kendilerinden üst düzey, ünlü anlamına gelen Top Atletler diye söz ediliyordu.
Ben, yazılanı okumaya kalkınca yine bir arkadaşım beni düzeltmişti.
“Şu adamlardan sık sık top diye bahsetmesen olmaz mı?”
YAŞASIN TELEVİZYON BİZİ ÇEKECEK..
TRT de gelmişti Alanya’ya, hem de daha ilk yılında.
Spikerleri Hüseyin Başaran, yarışmanın startının ramazan topu ile kaleden verileceğini öğrenince sevinmişti.
“Tamam,
bu çok ilginç olabilir. Top patlasın, ancak yarışma başlamasın. Ben
yüzme başlangıcını çekene kadar da kimse yüzmeye kalkışmasın.”
Top patlayıp da herkes suya hücum edince, kaleden koşturarak inen Hüseyin bize epeyce kızmıştı.
Tek kamerayla gelip, yirmi kilometrelik bir alana yayılan bir yarışmayı, tek kişi ile çekmeye kalkışınca olmamıştı haliyle.
Ama onun çektiği görüntülerin yayımlanmasının bizim için önemi büyüktü.
Kapanış
yemeğinde, Plaza’nın bahçesine kurulan dev perdede hep beraber
heyecanla, ana haber bülteninin bitip, spor haberlerinin başlamasını
bekliyorduk.
Ve beklenen an geldi.
“1. Uluslararası Alanya Triatlon yarışması dün başarıyla tamamlandı.”
Şapkamız olsa havaya atabilirdik.
Bir buçuk dakikalık görüntüler bizi ne çok sevindirmişti.
Şevket Tokuş’la kucaklaşırken şöyle demişti bana:
“yıllarca şu kameraları Manavgat’tan bu tarafa getiremiyorduk, hepiniz varolun”
O gün, sonraki yıllarda Eurosport’un, saatlerce Alanya’dan ve yarışmadan bahsedeceğini hayal bile edemiyorduk.
İlk
heves, yarışmayı 1990 yılının kasım ayında tanıtmaya, Istanbul ve
Ankara’ya gitiğimde herkes önce ilgiyle dinliyor, sonra organizasyona
daha on bir ay olduğunu öğrenince de,
“kardeşim biz nereden hatırlayalım şimdiden bir sene sonrasını, sen bize on gün kala yine hatırlatıver” diye başlarından savıyorlardı beni.
O YILLARIN AKTÖRLERİNİ TANIMAK İSTER MİSNİZ ?
Zaman nasıl da su gibi akıp gidiyor.
Bizlerle işbirliği yapmak üzere Tom Gouw geldiğinde, karım dört aylık hamileydi.
Su şimdi 15 yaşını doldurmak üzere.
Organizasyon da öyle.
Her spora yetenekli belediye başkanı Cengiz Aydoğan, ilk Halk Triatlonu’nda yarışmacı bile olmuştu kaymakam Lütfü Yiğenoğlu ile birlikte.
Müfit Kaptanoğlu’nun, Feyzi ve Abdurrahman Açıkalın’ın, Halis Koç’un, ve de benim, lüle lüle uzun saçlarımız vardı mesela o yıllarda. (arşivleri kurcalamanın gereği yok lütfen)
Levent Eren daha yeni harita mühendisi çıkmıştı ve dal gibiydi.
Başkanımız Necip Azakoğlu nasıl da sportmendi anlatamam.
“Elin çulsuz Hollandalısı bitirir de benim neyim eksik, ben de katılacağım bu yarışmaya” diye tutturmuştu.
“Yapma etme başkan senin temsil görevlerin var” diye zor ikna etmiştik kendisini.
Azakoğlu mikrofonu eline alınca, yaptığı muzip şakalarla tüm yerli ve yabancı konuklarımızı gülmekten kırar geçirirdi.
Hüseyin Hacıkadiroğlu, daha o yıllarda geliştirmişti kollara numara yazma tekniğini.
Mehmet Ali Dim, en olmaz denilen işleri çözerdi.
Serdar Noyan, bizim yerel yıldız sunucumuz, o güleç yüzüyle ne de iyi sunardı yarışmacıları.
Bazen, isimleri telaffuzundan, Triatletin annesi zor anlardı oğlunun finişe vardığını, ama gerçekten başarıyla anlatırdı.
Derginin
basılıp basılmamasına, yine ekim ayının ortalarına doğru karar verilip,
yarışmanın kapanış gecesine ancak yetiştirilirdi.
Hey gidi günler hey.
Katrina gibi geçti yıllar.
Hasan Sipahioğlu, gülen gözleriyle her zaman destek verirdi, daha o yıllarda.
Başkan olunca desteğini daha da artırdı.
AVRUPA AVRUPA DUY SESİMİZİ..
Yarışmanın yirmi beşincisi yapıldığında, yani 2015 yılında, bizler artık Avrupalı olacağız.
Dört yüz otuz milyonluk Avrupa nüfusuna, seksen milyonumuzla yüzde yirmilik bir artış sağlayacağız.
Ben hala bunun ne işimize yarayacağını tam kestirmiş değilim.
Daldan dala atlayarak yazının sonuna geldik.
Triatlon Alanya’nın gururudur.
Yaşayanları sahip çıkmıştır.
Daha nice yıllara..
Tunç Müstecaplıoğlu
05.10.2005