Antalya’nın charter seferleri ile tanışması 1967 yılına dayanıyor. Almanya kökenli Touropa ile başlayan seferler, 1974 yılına kadar alçakgönüllü bir ilerleme kaydederken, biz Kıbrıs’a bir Barış Harekatı düzenledik. Dünya kamuoyu bunu Kıbrıs’ın istilası olarak kabul edince, Antalya’ya charter, yani doğrudan seferler taa 1984 yılına kadar durdu.
Antalya sevdalısı turistler ise, o yılların bir tür yakın egzotik
destinasyonu olan Antalya’ya Istanbul aktarmalı olarak gelmeye
başladılar.
Bu onlar için bir hayli zahmetli ve pahalı bir gezi oluyordu.
Otelde eli yüzü düzgün animasyon ile ilk kez tanışmam 1975 yıllarına dayanıyor.
O yıllarda Antalya valisinin bile tatil için zor girebildiği bir tatil köyü vardı.
Kemer’de İtalyanlar’a ait olan Valtur..
Orada daha yarım gün geçirdikten sonra tatil dünyam değişivermişti.
Muhteşem
açık büfe restoranı, yemeklerde masalara konan ücretsiz enfes şaraplar,
her köşede spor sahaları, hatta köyün uzak bir köşesinde çıplaklar
kampı, kadın-erkek neredeyse herkesin çıplak girebildiği bir hamam,
yalnızca kola takılan farklı renkteki boncuklarla alınabilen içecekler,
klimasız, televizyonsuz, hatta kapı kilidi bile olmayan odaları ile
adeta uzaya gittik gibi olmuştuk.
Adına animatör denen o sempatik ev sahipleri ile de ilk kez orada tanışmıştım.
Gitar
çalabilen, profesyonel düzeyde voleybol oynayabilen, çıplak ayakla su
kayağı yapabilen, sahneye çıktıklarında enfes dans edebilen, şarkı
söyleyen, ip cambazlığı yapan, yelken kullanabilen, ok atabilen
insanların toplandığı bir tür harikalar diyarında gibiydim.
Bir hafta içinde bir çoğu ile arkadaş olmuştuk bile.
Ayrılırken
herkes onlarla fotoğraf çektiriyordu, becerileri ve konukseverlikleri
ile otele gelen misafirler üzerinde bir tür hayranlık hissi
uyandırıyorlardı.
Bir çok Avrupalı’nın Antalya’yı sevmeye başlamasında;
İtalyan, Fransız, yani ülkemiz ile ilişkileri bir kaç ayla kısıtlı olan bu animatörlerin büyük katkıları olmuştur.
Türk otelcilik sektörü, yıllarca yabancı işletmeci ve yöneticiler tarafından yönetildi.
Yabancı zincirler, bizim konuya uzak olmamızdan dolayı ülkemizde çok iyi paralar kazandılar.
Derken bizler de otel yapmayı, işletmeyi, tanıtmayı, doldurmayı öğrenince, yabancılar birer birer çekildiler.
Bugün,
800 küsur otelli, yılda 15-16 milyon (1984’de bu rakam 50.000 kadardı)
turist hedefli Antalya otellerini, 500.000 kişilik bir Türk turizm
ordusu yönetiyor.
Her departmanı iyi yönetmeyi becerdiğimiz gibi, eğlence işinde de bence zirvedeki bir kaç ülkeden biriyiz.
Benim çocukluğumda otelcilik, ne tür bir meslek olduğu algılanamadığından pek saygın bir meslek değildi.
Çocuklar yaramaz ya da normal okullarda başarısız olurlarsa, son şans olarak bir de otelcilik ve meslek lisesine gönderilirdi.
Animasyonun bir otel için hayati önemini anlamayan bir çok insanın burun kıvırdığına tanık olmuşumdır.
Otel animasyonu diye yazıp, Ekşi Sözlük ya da Google’dan bakarsınız daha çok olumsuz yorumlar bulursunuz.
Cüneyt
Özdemir de, geçtiğimiz aylarda Instagram hesabından yaptığı hatalı
yorumu ile bu sektörde çalışan bir çok profesyoneli üzmüştü.
Her meslekte olduğu gibi eğlence sektöründe de iyilerin yanında kötüleri de var tabi ki.
Animatörler,
bir otelin işletmesini en iyi noktalardan gözlemleme fırsatına sahip,
departman amiri ayrıcalıkları ile donatılmış bir meslek grubunun
üyeleridirler.
Misafirlerle oturup birlikte yemek yerler, onların
dertlerini dinleyip çözüm üretmeye çalışırlar, birlikte oyun oynarlar,
dans ederler, onları eğlendirirler.
Otelin misafir ilişkilerinden de sorumlu can damarlarıdırlar.
Meslek
hayatına animatör olarak başlayıp üst düzey yönetici olan ya da farklı
eğlenceler, eventler düzenleyebilen şirketler kuran bir çok tanıdığım
oldu ve hepsi o yerlere çok çalışıp hak ederek geldiler.
Örneğin,
Club Robinson’la bütünleşmiş rahmetli sevgili Mahmud Var ile 1983
yılında Club Med Foça’da tanıştığımda, o bir diş hekimliği öğrencisi idi
ve Foça’da tenis öğretmenliği yapıyordu.
Bütün iş kollarında olduğu gibi animasyonda da değişiklikler oldu.
Onca emekle sahnelenen müzikallere ilgi bence artık azaldı.
Daha fazla canlı müzik dinlemek, oturduğu yerde seyretmek yerine piste kalkıp dans ederek ortama katılmak istiyor insanlar.
Farklı türden müzikler çalabilen DJ’lerin düzenledikleri partiler, yabancı müzik ve gösteri grupları da bir hayli revaçta.
Evvelden çok daha düşük olan animasyon bütçeleri, zaman içinde biraz daha artmaya başladı.
Yıllar önce, “Kadınlar kendilerini güldürebilen erkeklerden daha çabuk etkilenirler” benzeri bir özdeyiş okumuştum.
Aynı söz eğlence sektörü için de geçerli.
Her
yaş grubundan misafirler, kendilerini rahat hissettikleri, gülüp, dans
edip, eğlenebildikleri ülkeleri, otelleri tercih ediyorlar.
Antalya
bu rakamlara ulaştı ise ve kendisine yılda 30 milyon misafir gibi zorlu
hedefler koyabiliyorsa, bunda aslan paylarından biri de Türk
konukseverliğini doğru anlatabilen, çalışkan, yabancı dile yatkın ve
zorlu şartlarda, baskı altında bile güleryüzle hizmet etmeye çalışan
animasyon sektörüne aittir.
Öyleyse hep birlikte kadehlerimizi turizm sektörünün bu cefakar neferleri için kaldıralım.
İyi ki varsınız sevgili kardeşlerim, yolunuz az dikenli olsun..
Tunç Müstecaplıoğlu
04.07.2019