Viyana bizi işte bu güzel tabelayla karşıladı.
Tüm Avusturya, ünlü bestecileri Mozart'in resimleri ile süslenmişti.
250. doğum günü kutlanan Amadeus, 35 yıllık kahırlarla dolu ömrüne bir
çok sanat eserinin yanı sıra “Sihirli Flüt” operasını da eklemiş..
Wolfang Amadeus Mozart, Avusturyalılar tarafından başarılı bir ticari ürün haline getirilmiş.
Biz,
henüz dünyaca ünlü sanatçılarımızın daha ölenleri ile bir türlü
helalleşemezken, güncellerini yumurtaya bulayıp hapse tıkmaya uğraşırken
Avusturyalılar, 1700'lü yıllardaki yaramaz çocuklarının yüzünü,
kemanını, çikolatadan tişörte, neredeyse her yere basarak hem hayırla
anıyorlar hem de para kazanıyorlar.
AVUSTURYA BAHANE KAYAK ŞAHANE
Yaklaşık bir otobüs Türk kayaksever, üçüncü Viyana kuşatmamızı spor amaçlı gerçekleştirdik.
Bizden önce, on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Kanuni Sultan Süleyman ve Kara Mustafa Paşa deneyip başarısız olmuslar.
Kanuni,
Viyana hariç epey yeri ele geçirmis. Oysa biz, Viyana'nın en önemli
alışveriş caddelerinden Maria Hilferstrasse'yi bile fethettik.
Farklı meslek ve yaş gruplarından kırka yakın kayakçı ve kaymayıp da gezici ekip, her gün başka bir dağ kasabasını keşfettik.
Nerenin pisti daha uzundur, hangi Intersport mağazasında, hangi marka kazaklar indirimdedir, bilmeyenimiz kalmadı gibi.
Kaprun,
Zell am See, Saalbach&Hinterglemm, Badgastein, Kitzbühel, Flachau
derken, otobüs kazan biz kepçe arşınladık her yeri.
Bir yıldır
bakkala arabayla gitmeye şımarmış kaslarımız şaşırdılar haliyle. Sanki,
kısa bir süre sonra başlayacak olan Torino 2006 kış olimpiyatlarına
hazırlanıyor gibi, günde beş-altı saat kaymaya çalışınca, bacaklarımızı
akşamları buhar banyosu, sauna ve havuzla zor teselli ettik.
Türkiye'nin
sadece onda bire yakın toprağı olan Avusturya'da sekiz milyon kadar
insan yaşıyor. Toprak deyince ovalar yaylalar gelmesin aklınıza. Ülkenin
% 63'ü dağlardan oluşuyor.
Geçen yüzyılın yoksul çiftçileri,
kendi dağlarında bizim gibi turistleri kış aylarında kaydırmaya, yaz
aylarında da bisikletle ya da yürüyerek gezdirmeye başlayınca birden
zenginleşmişler...
Sekiz milyonluk Avusturya, turizmde 22 milyar
Euro yıllık ciro ile bizden yüzde elli daha fazla para kazanıyor. Bu
paranın yarısını kış, diğer yarısını ise yaz aylarında üretiyorlar.
Bizim
gibi üç yüz günü güneşli bir ülkeye oranla, eksi on beş derecede, sarp
dağları binlerce mekanik tesisle birbirine bağlayarak para kazanmak çok
daha zor emin olun.
Bir de konfor katmışlar soguk dağlarına
ki göz kamaştırıcı. Alttan ısıtmalı, deri koltuku, camekanlı
telesiyejleri, karın dibine kadar ulaşılan asansörleri, yürüyen
merdivenleri görünce;
tuvaletine otopark ücreti gibi para verilen Uludağ tatilcilerinin ağızları açık kaldı.
“Yerli malı yurdumun malı, artık hep onu kullanmalı”
gibi milliyetçi güzel özdeyişler vardır ya hani. Türkiye'de kayıp
söğüşlenenler, eğer daha önce gitmediler ise, bir gün mutlaka
Avusturya'ya, ya da bir başka Avrupa ülkesine giderek verilen hizmet,
fiyat ve kalite karşılaştırmasını yapmalı derim.
GELEN HABERLER CANIMIZI SIKTI..
Kuşlar grip olmuş,
Ağca,
daha önce tüydüğü mapushaneden yürüyerek çıkmış, hatta sahilde çay
içiyormuş, başı bağlı muhafazakar bir güzele aşık olmuş, televizyonlar
bu üfürük haberi ana haber bültenlerinde yirmi dakika gösteriyormuş,
hacılar sanal şeytanı taşlayacağız diye yine capcanlı dindaşlarını ezerek öldürmüşler, falan filan..
HER ŞEY Mİ İYİYDİ ?
Diye soracak olursanız eğer (biraz asker mektubu gibi oldu burası galiba) cevabım kesinlikle hayır olur.
Kendi hava yollarının hatası nedeniyle geç vardığımız otelin sahibi bizi daha girişte şöyle haşladı:
“niçin gecikeceğinizi bildirmediniz? sizin yüzünüzden boş yere eleman bulundurup fazla mesai ödemek zorunda kaldım.”
Yataktan kalktıktan on sekiz saat sonra, kalacağı otele varan grubu karşılayışı böyleydi otuz yıllık Avusturyalı otelcinin.
Aynı otelden çıkacağımız gün içimizden bir hanımın, iki sene önce o kasabada satın aldığı kayağı kayboldu.
Araştırınca bir de ne öğrenelim.
Kayağı
iki yıl önce satın aldıkları dükkanın görevlisi, otellerin kayak
depolarını gezerken kayıtlarından düşmeyi unuttuğu, satıp da parasını
aldığı kayağı, kendisinin farzedip, kimseye haber de vermeden alıp
gitmiş.
“Niye bize sormadan verdin sana emanet ettigimiz kayağımızı ?” diye sorduğumuz resepsiyonistin cevabı ise şöyleydi.
“80 kişiye nasıl sorabilirdim ki bunu?”
salak, sormaya ya da bilgilendirmeye gerek duymadan veriyor satın alınmış kayağı, sonrasında da cevabı bu.
Derdimiz bunlarla sınırlıydı sanmayın, bir de uçak maceramıza kulak verin.
Giderken ve gelirken, Avusturya Hava Yolları fevkalade canımızı sıktı.
Bütün
dünya, koşulsuz müşteri ya da misafir memnuniyeti diye eğitimler alıp,
nasıl daha iyi olurum diye birbirinin derisini yüzerken, bu dangalaklar
nasıl oluyor da böylesi kötü bir hizmetle yaşayabiliyorlar anlamak
mümkün değil.
AVUSTURYA ÇÖP YOLLARI
Gidişte dört saate yakın rötar yaptılar İstanbul’da.
Özürü filan geçtik, uçakta bir sandviç bile vermediler.
Verdiklerini de para ile sattılar.
Saatlerce
beklettikleri 121 kişinin uçakta küçük hoşluklarla gönüllerini almak
yerine, onlara sandviç satmaya çalışmak, ancak bu köylülerin aklına
gelir.
Dönüşte yaşadıklarımız ise uçuş oskarlarına aday olur.
Koltukları fazla satmışlar.
Yani, satılabilecek 150 koltuk olmasına rağmen varsayalım 170 bilet satmışlar.
Böyle acayipliklerin Amerika'da yaşandığını gazetelerde okumuş ama hiç yaşamamıştım.
Benim gibi, bizim turdan kimsenin daha önce bir uçuşta çifte rezervasyon uyanıklığı başına gelmemiş.
Avusturya Hava Yolları görevlisinden şu şekilde öğrendik olayı:
“Bingül
hanım ve Timur bey sizinle birlikte uçamayacaklar. Onlar önce Münih'e
gidecekler. Oradan aktarmayla ancak gece yarısı Istanbul'a
varabilecekler. Münih'te beklerlerken kendilerine yemek vereceğiz.”
“peki bunu kabul etmezsek ne yaparsınız?”
“biletinizde yazıyor beyefendi, bunlar havacılıkta olağan olaylardır.”
“iyi de Timur bey grubun rehberi, bu iş nasıl olacak?”
Bir saatlik uğraş sonrası iki arkadaşımızı Münih'e kaçırılmaktan kurtardık.
Bu konuşmaları yaparken, bir başka bankoda farklı bir tartışma daha yaşanıyordu.
Eskisehirsporun
eski milli futbolcularından Ali beyin biletinin en alt yaprağını
İstanbul'daki hava yolu yetkilisi muhtemelen yanlışlıkla koparmış.
Ali beyden bunun icin 100 Euro ceza istiyorlar. Adam da haklı olarak vermek istemiyor. Diyalog şöyle devam ediyor.
“Beni çok kızdırdınız. Artık 100 Euro'ya da razı değilim. Yeniden bilet alacaksınız.”
“Bakın
beş metre ötede sizin yediğiniz halt yüzünden mücadele veriyoruz.
Parasını bir ay önce ödediğimiz uçağa, kalkış saatinden iki saat önce
gelmemize rağmen koltuk kapma savaşı veriyoruz. Bu yaptığınız insanlığa
sığıyor mu sizin?”
“Orası beni ilgilendirmez. Bunlar iki farklı konu.
Kadın
adeta ortamızdan çatlatacak bizi. Başarısız bir pazarlıkla, bu haksız
cezayı yeniden 100 Euro'ya indirip, kaybolan eşeğimizi yeniden bularak,
sinirlerimiz pişmaniye teline dönmüş bir şekilde canımızı uçağa
atıyoruz.
Uçağın kapısı kapanmak üzere iken bir de bakıyoruz ki,
annesi ve babası tarafindan bize emanet edilmiş 14 yaşındaki İzzet
Köseoğlu uçakta yok.
Az öce uçağın kapısına kadar birlikte
geldiğimiz İzzet, alışverişe mi daldı acaba diye düşünüp dışarıya
koştururken bir de ne öğrenelim..
Bir başka dangalak Avusturya
Hava Yolları sorumsuzu, yanında aynı hava yolundan onu uyarması gereken
bir Türk görevli de olmasına rağmen, çocuğu kaçırır gibi koşturarak,
cebine bir miktar harçlık koyup, kağıt da imzalatarak Zagreb'e
yollamasın mı?
Herkes uçakta, grubun en genci “emanet Izzet” ise kapıları kapanan Zagrep uçağında.
Aynı
saatlerde İzzet’in anası ve babası heyecanla, yaşamında ilk kez yanında
ailesi olmadan tatile giden İzzet’i İstanbul’da bekliyorlar.
Ne kadar uğraştıysak da getirtemedik İzzet'i bizim uçağa.
Bizden saatler sonra Istanbul'a geldi genç adam.
Bavulları ise Viyana’da unutulmuştu.
Ancak bir kaç gün sonra gelecekmiş.
Eyy Avusturya Hava Yolları’nın duygusuz yöneticileri..
Beni kara listenize alın.
Unutur da bir gün, yine herhangi bir uçağınıza binme gafletinde bulunacak olursam, almayın beni kapınızdan içeri.
Umarım bize çektirdiginiz bu eziyet, en yakın sürede sizin de başınıza gelir.
Sizler, o güzelim ülkenize yakışmayan, üçüncü sınıf bir şirketin, basiretsiz elemanlarısınız.
Tunç Müstecaplıoğlu
18.01.2006