Geçtiğimiz günlerde Belek kavşağından Kadriye'ye saptıktan kısa bir süre sonra, yolun kenarında yürüyen küçük bir kervan gördüm.
İki insan, birkaç tane de hayvandan oluşuyordu eküri..
Aynadan baktığımda, yürüyen adam ve kadının pek Türk'e benzemediğini görünce merakım arttı ve durup beklemeye başladım.
Birazdan yanıma geldiklerinde, kendimi tanıtıp kendileriyle tanışmak istediğimi söyledim.
Bir
katır, bir eşek, biri tamamen kör üç köpek, katırın üzerindeki tahta
kafeste huzursuzca miyavlayan bir kedi, 53 yaşında bir adam (Cosmos) ve ondan birkaç yaş büyük bir kadından oluşan ekiple hemen kaynaştık..
Bir de horoz olsa, "Bremen Mızıkacıları" ile karıştırılabilirdiler..
Aynı Hz. İsa'nın Kudüs'e gidişi gibi bir katır ve eşekle yola koyulmuşlar.
Katırın adı Martina, eşeğinki ise Fatima..
Macaristan'da iki gözü kör köpek Üleş katılmış onlara. Peşlerini bırakmayınca almışlar ekibe.
Sonra, Romanya'da bir yavru kedi sıçramış İrmgard'ın, nam-ı diğer Damian'ın omzuna.
Onun adını da Tuna koymuşlar.
Yine Romanya'da ekibe adını Jana koydukları ikinci bir köpek takılmış.
Bu arada Romanya'nın Karpat dağlarında ölümden dönmüşler.
Psikolojik sorunlu bir çoban, bizim gezginler uyurken koskoca bir sopayla başlarına vura vura komaya sokmuş onları.
Amaç, bizim parasız yolcuların fotoğraf makinesini çalmakmış.
Köyün kahvesinde yaptıklarını anlatınca hemen köy halkı koşup kurtarmış.
Cosmos bir hafta, Damian ise üç hafta komada kalmış. Hala üzerlerinde etkisi var.
Son olarak Fethiye'de yakışıklı bir kurt köpeği ile karşılaşmışlar.
Çevredekiler, "aman dikkat bu hayvan on iki koyunu parçaladı, iki de insan yaraladı" demişlerse de Wolf gruba hemen alışmış. Grubun yegane Türkiye doğumlu canlısı Wolf anlayacağınız.
Yürüyerek Kudüs'e gidiyorlarmış..
"İyi de bu yol Kudüs'e gitmez ki" diyecek oldum.
"Biliyoruz, biraz denize ayaklarımızı sokmak istedik" demesinler mi..
Onlarla
karşılaşmadan bir ay kadar önce uçakla, anneme aldığım 250 gram
ağırlığındaki yavru kediyi getirirken çektiğim sıkıntıyı hatırlayarak
utandım.
Kemik torbası Haspa'yı, güzel kafesinden uçaktaki diğer
yolcuları miyavlayarak rahatsız etmesin diye bir dakikalığına kucağıma
almaya kalkınca, her tarafıma dışkılamıştı teşekkür anlamına..
Kendilerini bir kaç gün otelimizde ağırlamak istediğimi söyleyince, önce tereddüt edip sonra kabul ettiler.
Bundan sonra bana anlattıklarının ilginizi çekeceğini sanıyorum.
*Köln'den 2000 yılında Kudüs'e gitmek üzere yola çıktık.
*Aslında gezimiz 1997 yılında başladı.
*Sponsorlar bizi bir oraya bir buraya yürütünce, Almanya'da gezmekten sıkılıp esas amacımız olan Kudüs yollarına koyulduk.
*Asıl
isimlerimiz farklı da olsa, bundan 1.700 yıl önce bugünkü Arap
yarımadasında yaşamış ünlü halk kahramanları Cosmos ve Damian'ın
adlarını aldık.
*Yedi çocuklu bir ailenin evlatları olan bu ikiz
oğlan, kısa sürede kırık çıkık tedavisi konusunda herkes tarafından
tanınır hale geliyorlar.
*Tedavi ettikleri hastalarından hiçbir
karşılık beklemeyen kardeşler o dönemin güçlü şahsiyetlerini bir süre
sonra nedense rahatsız etmeye başlıyor.
*Çeşitli komplolar sonucunda, bu iki koyu Hıristiyan genç ölüme mahkum ediliyor.
*Elleri ayakları bağlanıp suya atılıyorlar önce. Mucize bu ya kurtuluyorlar.
*Ardından
günlerce kırbaç işkenceleri, yakarak öldürme cezalarından da bir sıyrık
bile almadan kurtulunca gençlerin kafalarını keserek öldürüyor Araplar.
*Kardeşlerden biri, yaşlı bir kadının hediye ettiği tek bir elmayı kabul ettiği için, öteki ölene dek konuşmamış kardeşiyle
*Bu aşırı gururlu, amatör doktorların anısına, özellikle Almanya'da bir çok kliniğe ve kiliselere onların isimleri verilmiş.
*İşte bu eski Tıp kahramanlarını anmak amacıyla yürüyorlarmış Kudüs'e.
*Aralarında bir aşk-meşk falan da yok
*Ayrı çadırlarda yatıyorlar. Bizden de özellikle iki ayrı yataklı oda istediler.
*Tek gelirleri, Damian'ın babasının emekli maaşından bağlattığı 250 €'luk aylık gelir.
*Hayvanlara hiç binmeyip, hep yürüyorlar.
*Yanlarında likit gaz tüpleri, bulgur, her türlü yiyeceği taşıyorlar.
*Ayda bir kez lokantada yiyebiliyorlar.
*Türkiye'yi Almanya gibi pahalı buluyorlar.
*Günde 20-25 kilometre kadar yürüyebiliyorlar.
*Kendilerine
ait bir internet siteleri var. Yolda fırsat buldukça bir İnternet
Cafe'ye girip siteye gönderilen mektupları cevaplıyorlar.
*İki
yıl içinde Kudüs'e varmayı düşünüyorduk, ama bu gidişle üç yılı bulacak.
Öylesine misafirseversiniz ki her üç kilometrede bir durduruyorlar
bizi. Gelin bir çayımızı için, gözlemeye buyrun diyerek bizi
duraklatıyorlar.
*"Davetli olarak girdiğimiz her ev ne kadar
temiz ise yollarınız da o kadar pis. Siz arabayla gittiğinizden
farketmiyor olabilirsiniz. Ama tüm yol kenarları çöp dolu. Adeta bir çöp
denizinde yürüyoruz."
*Kudüs'e varınca sonrasını planlamadık daha. Hele bir varalım da bakarız sonrasına..
Otellerimizdeki misafirler, çalışanlar, esnaf, kolonya ve lokumlarla karşıladı kendilerini.
Herkes çeşitli armağanlarla donattı Kudüs yolcularını.
Bir Alman, kendilerine biraz kabaca takıldı: "Tamam canım belli zaten, bunlar Alman değil Köln'lü".
Köln'den marjinal insanlar daha fazla çıkarmış onun deyişine göre.
Yorgun gezginlerimiz beş gün kaldılar bizde.
Arkalarından su dökerek uğurladık.
Bu konfordan sonra artık kolay kolay devam edemezler zannediyordum ki yanılmışım.
Daha bir mutlu yüz ifadesiyle devam ediyorlar şimdi yollarına.
Neredeyse her gün telefonla ya da mesajla haberleşiyoruz.
Gerçi, daha bizden çıktıktan on kilometre sonra katır Martina adamı sebepsizce teperek ayağını morartmış. Zorunlu mola..
Hayvan bu, olacak artık o kadar.
Siz bu yazıyı okuduğunuzda, eğer yeni bir tepik olayı olmazsa Alanya'yı geçmiş olacaklar.
Yolda denk gelirseniz durun ve selamlayın bu sıra dışı insanları.
Yürümeyi
unutmuş bizlere şaşırtıcı gelse de, unutmayın ki nimetlerinden
yararlandığımız tüm keşiflerin mucitleri, toplumun genel-geçer
kurallarına uyumsuz insanlardı.
Yolunuz açık olsun Kudüs
yolcuları. Bizim memleketin parkurunu da ezilmeden atlatırsanız, biliniz
ki sizler de Cosmos ve Damian gibi ölümsüz olacaksınız..
Tunç Müstecaplıoğlu
10.05.2005