Fuarlara gidip,dönüşte orada Alanya adına yapılan tanıtım faaliyetlerini yazınca, bu fuarlara emeği geçen bazı dostlarımı kırdığımı gözlemledim. Oysa, eleştirmek hayli keyifli bir iş,herkese öneririm. Şöylece bir bakıp; “Iıh Olmamış...” demek, bana objektif bir görüş bildirimi gibi gelse de bu eleştiri, o işi organize edenleri mutsuz edebiliyor. “Sen de oradaydın, düzeltiverseydin!..” gibi kontra eleştiriler alabiliyorum.
Bu nedenle bu kez kolları sıvayarak, bence neler yapılması gerektiğini
yazacağım. Önce herkes şapkasını önüne koysun ve başlayalım.
Türkiye
hemen her fuarda, Yunanistan ve Kıbrıs’tan daha kötü tanıtılıyor. Bunu,
giden herkes biliyor ve bu konu fısıldaşarak dertleşiliyor. Alanya’nın
durumu da aynı. Bazen Ayvalık, Çeşme’den daha iyi duruyor ama, genelde
renksiz ve dezorganize. Bu konuyla ilgilenenler yazacaklarımın bir
çoğunu biliyorlardır. Ben, özellikle deneyimsizleri ve işini daha iyi
yapmak isteyenleri aydınlatmak istiyorum. Olabildiğince kısa anlatmaya
çalışacağım.
Uluslararası bir fuar; dev bir buluşma, ticaret
fırsatıdır. O ülkeye gitmek bile, bizim gibi, her yere vize gereken
üçüncü sınıf ülke vatandaşları için zor bir iştir.
100 dönümlük
alana yayılan,binlerce kuruluşun katıldığı,300 bin kişinin ziyaret
ettiği bir fuarda insanın standdan tuvaleti, tuvaletten de standı
bulması bile başlı başına bir iştir. Birçok yabancı kuruluş, fuar
organizatörleri; fuara ziyaretçi ( visitor ) olarak ya da stand
kiralayarak ( exibitor ) katılan kişilere ayrı ayrı kitapçıklar
hazırlayarak bilgi veriyor.
Ben, son 5 yıl içerisinde, çalıştığım
kuruluşları temsilen on ayrı ülkede otuza yakın fuara katıldım. İyi
hazırlandığımız fuarlardan hep verimli sonuçlarla döndük. Fuara katılım,
tanıtımın can damarlarındandır ve hazırlığı iki ayrı ülkede;
1- Türkiye’de, 2- Fuarın düzenlendiği ülkede yapılmalıdır.
Eğer
tanıtılacak olan, Alanya gibi 100 bin yataklı koskoca bir bölge ise,
buna o yörede yaşayan, turistlerden geçinen tüm kuruluşların katılması
gerekir. Belediye, ALTİD ve ALTSO’nun bir çatı altında toplanması bence
iyi ama, yine de yetersiz. TÜRSAB’dan çevreci kuruluşlara;
kuyumculardan, sanayi esnafına; restoranlardan, diskotek işletmecilerine
kadar herkes bir şehir konseyinde bir araya gelmedikçe, organizasyonun
bir bacağı hep kısa kalmaya mahkum olacaktır. Yöneticiler de, “Ben
yaptım bu kadar oldu. Beğenmiyorsanız siz yapın!...” mantığında
olmamalı.
Alanya, kendisini ziyarete gelen her ülkenin fuarına,
stand kiralayarak katılmalıdır. Bu fuarlara katılacak kişiler ve fuarın
yapılacağı ülkede ön hazırlığı yapacak elemanlar, önceden
belirlenmelidir.
Şehir konseyi, tanıtım işini tamamıyla
profesyonellere bırakmalıdır. Tanıtım, arada bir toplanarak yapılan bir
iş olmamalıdır. İyi bir sekreterya, arşiv, yabancı dil bilen elemanlarla
kadrolaşan ve yılın on iki ayında sadece bu işle meşgul olan bir ekip
oluşturulmalıdır.
Ayrıca bu ekip, Alanya’yı ziyarete gelen tur
operatörlerinin temsilcilerini, basın mensuplarını da ağırlamalıdır.
Tanıtım malzemeleri, bunların kalitesi; çevrilip, kimlere hangi
adetlerle dağıtılacağı da, ayrı bir uzmanlık konusudur!...Körü körüne,
“alayım broşürlerimi elime, çıkayım yollara memleketimi tanıtmaya...”
devri kapanmak üzere olduğundan, İntenet’le iletişim şart hale
gelmiştir. Çok iyi niyetli yapılmasına rağmen, turistin dilinden anlayan
üç-beş acenteci ve otelcinin katalog çalışması için bir araya gelerek;
“şuraya bir de balık pazarının resmini koyalım!...” geyikleriyle,
ilkokul küme çalışmaları gibi, tanıtım malzemeleri üretilmemelidir.
Alman,
İskandinav, Rus; hangi ülkeyi hedeflediysek, o ülkenin ajanslarından
destek almalıyız. Yöremiz için önemli olan tur operatörlerinin
yöneticileri, belediye başkanı düzeyinde karşılanmaya başlandı. Bu bence
çok önemli bir gelişme. Şehremini ve ekibi fırsat yaratıp, her fuarda
Alanya’nın partnerlerini ziyaret etmelidir. Alanya’nın rakipleri “dursak
düşeriz”mantığıyla, her gelişmeyi takip ediyor.
Kıç üstü yerde
oturan Alanya’da ise, zayıf bir kıpırtı var sadece. Alanya standı;
sadece Alanyalı otelcilerle, yabancı acentecilerin buluşma yeri
olmamalıdır. Alanya’ya turist getiren incoming acenteleri de sahip
çıkmalıdır Alanya standına. Burada yeni yeni oluştuğunu sandığımız,
ALTİD – TÜRSAB konsensüsünü iğnelemek istedim.
Bu Turistler Buralara Nasıl Gelir?
Bu
işe başlamadan önce, duyduğum bazı turistik terimleri birbirine
karıştırıyordum. Benim gibi karıştıranlara yardımcı olur umarım. İşte
turizmin beş hayati sacayağı.
OTEL : Turistlerin deplasmandaki evleri. Bazı misafirler, kendilerini evin gerçek sahibi sanarak otelcileri kızdırırlar.
INCOMING
ACENTESİ : Yabancı, ya da Türk tur operatörlerinin Türkiye Temsilcisi.
Çalışacak bölgeleri, otelleri belirler. Turistlere otel dışında
aktiviteler organize eder. Kısaca, turistlerin hava limanından otele
gelişinden, dönüşüne kadar; iyi, sağlıklı, eğlenceli, güvenli bir
biçimde tatil geçirmelerine katkıda bulunur.
UÇAK FİRMASI : Turistleri en kısa yoldan ülkemize taşır, sonra da onları evlerine geri uçurur.
SEYAHAT
BÜROLARI : ( Almanya’da Reisebüro deniyor ) Tur operatörlerinin
oluşturdukları programları, tatil tüketicilerine çeşitli tanıtım
malzemeleriyle sunarlar. Tur operatörlerinin eli, ayağı görevini
görürler. Genelde, yaptıkları satış üzerinden çeşitli yüzdelerle
komisyon alırlar.
TUR OPERATÖRLERİ : Turizmin gerçek
kahramanları. Temsilcileri, çalışacakları ülkeleri, şehirleri, bölgeleri
ve otelleri anlaşmalarla belirledikten sonra, tatil paketini
oluştururlar. Uçak ve sigorta anlaşmalarını yaparlar. Programlarını,
milyonlarca mark tutarındaki tanıtım masraflarıyla, seyahat büroları
aracılığıyla pazarlarlar. Bazı ülkelerde; Mahmutlar’da minibüste
kazıklanan turistin zararından bile mesul tutulabilirler. İşleri iyi
gittiğinden pastadan büyük payı kazanabilecekleri gibi, kötü sezonlarda
en çok etkilenen yine tur operatörleridir.
VEE!... TURİST :
Turizm filminin esas oğlanı. Rüzgar esse etkilenir. Her şey onun için
düzenlenir. Beş sacayağını yaşatan temel ögedir. Asarsanız, kesersiniz,
öğrencileri döversiniz gelmez. Denize dışkınızı dökersiniz, dökmeyene
gider. Geldiğinde dükkana çekiştirirseniz almaz, ilgilenmezseniz küser.
Ailenin en hassas çocuğudur.
Başımızdan eksik olmaması, ortak temennimizdir.
Tunç Müstecaplıoğlu
20.01.2000