Geçtiğimiz günlerde, dünyada en çok seyahat satın alan ülkelerin başını çeken Almanya’nın başkenti Berlin’de bir turizm fuarı vardı. ITB’nin açılımı, uluslararası turizm borsası anlamına gelir.
Berlin’deki fuar, gerçekten de dünya turizminin nabzını tutar her yıl.
46.’sı yapılan bu önemli turizm fuarına, bu yıl 188 ülkeden 11.163 kuruluş katıldı.
70 turizm bakanı, dikkatleri kendi ülkelerinin üzerine çekmeye çalıştılar..
170 bin ziyaretçi, bu yıl hangi ülkeye gideceklerine karar vermek için bu fuarı gezdi.
Gerçekten de, kimin turizme ihtiyacı yok ki?
Fransa, İspanya, ABD, Çin, İtalya, Türkiye, İngiltere, Almanya, dünyada en fazla turist çeken ülkeler.
Pekiyi, bunca ülke arasında nasıl öne çıkılabilir?
Bir turisti evinin bahçesinden çıkarıp, uçağa bindirip, evinden çok uzaklarda tatil yapmaya iten etkenler nelerdir?
Sayfalarca
anlatabilinecek bu etkenlerin başında, farklı bir kültürü tanıma,
düşlediği tatile cebindeki parayla erişebilme, kendini orada güvende
hissetme diye özetleyebiliriz.
Geçtiğimiz yıl, yaklaşık olarak 940 milyon kişi kendi ülkesinin dışına tatile gitti.
Bu hızlı trafiğe yetişebilmek için, Boeing ve Airbus firmaları her yıl 1.000’den fazla uçak yapıp teslim ediyorlar.
Havacılık endüstrisini de ayakta tutan, işte bu karınca gibi gezen, tüketen turistler.
Tur
operatörleri, rekabetin de getirdiği baskıyla her yıl, henüz
keşfedilmemiş, tanınmayan bölgeleri piyasaya sürmeye çalışıyorlar.
Turizm en kırılgan sektörlerdendir.
Bir ülkede yaşanan bir gerilim, bir turistin tatilini o yıl o ülkede yapmayacağı anlamına gelir.
Arap Baharı, komşularımızın turizm gelirlerini kısa sürede yerle bir etti.
Gitmeyi
düşündüğü ülkede iç ya da dış sorun olduğunu öğrenen bir turist, “siz
hele kendi iç işlerinizi bir halledin, ben size daha sonra gelirim
inşallah” der ve katalogda başka sayfalara geçer.
Çünkü, dünyada gezip görülecek o kadar çok yer var ki.
Can güvenliğinden sonra, uçuş mesafelerini ve konaklama seçeneklerini sayabiliriz.
Konforlu otel sayısı artmadan turist sayısı da artmaz.
Türkiye olarak biz, her yıl 30 milyondan fazla turist ağırlıyoruz.
Bu rakamın % 25’i olan 7.5 milyon misafirimiz Almanya ve Rusya’dan geliyor.
Sizi en çok ziyaret eden ülkeler ise ABD ve Britanya.
Bize gelen turistler ortalama olarak 4 gece kalırken, sizde bu ortalama otuz güne kadar çıkabiliyor.
Bizim
misafirlerimiz, soğuk ülkelelerinden yola çıktıktan 3 saat sonra, yaz
aylarında 30 dereceye kadar ısınan sıcak denize ulaşıyorlar.
Türkiye’nin,
şimdilik fiyat-kalite dengesini iyi tutturması, aile turizmine yeni
ürünlerle hızla adapte olması rakipleriyle arasını açıyor.
Hedef kitlenizin önemli bir bölümünü oluşturan Avrupalılar, acaba hangi nedenlerle Hindistan’a gitmek isteyebilir?
2-3 saatte sıcak denize ulaşabilen bir Alman, Goa’ya ancak 7.5 saatte varabiliyor.
Muhteşem Goa’nın, kitle turizminden pay kapması (kum-güneş- deniz turizmi) şimdilik hayli zor görünüyor.
Bir
Avrupalı, yanıbaşında bir saatte gidip kayak yapabileceği Alpler
dururken, Hindistan Himalaya’sına giderek kayak da yapmaz kolayına.
İncredible India çok ilgi çekici ve başarılı bir tanıtım kampanyası.
Yıllar
önce sokak hayvanlarını unutan bir Avrupalı için, sadece kafesler
ardında gördüğü ve belgesellerden tanıdığı bir maymunu doğada eliyle
beslemek görkemli bir duygudur.
Ormanlarında çok çok sincap, geyik
yaşayan ülke insanları için Hindistan’ın doğal parkları ve ormanları
tarif edilmesi güç heyecanlar yaratır.
Bengal kaplanı ve diğer büyük
kedilerle aynı atmosferi soluyabilmek, doğasında hala filleri,
gergedanları, kızıl pandaları, timsahları, bizonları olmak çok özel
ayrıcalıklardır.
Otantik mimariniz, ışıl ışıl düğünleriniz, giyim
tarzınız, panayırlarınız, festivalleriniz, sizin için hayatınızın rutin
parçaları, bunları bilmeyenler için şaşırtıcı unsurlardır.
Hindistan’ın batılılaşmaya özenmemesi, olduğu gibi yaşaması, önemli avantajlarındandır.
İçlerinde 16’sı tarihi eser statüsünde olan, 22 adet Unesco tescilli dünya mirasına sahip olmak kimi kıskandırmaz ki?
Hinduizm, Sihizm, Budizm, Jainism gibi farklı dinleri anlamaya çalışmak kimin ilgisini çekmez ki?
Artık,
daha önce gittiği bir ülkeye çekecek ilginç bir obje bulamadığı için,
yanında pek fotoğraf makinesi götürmeyen bir Batılı, ülkenize ayak
bastığından itibaren neyi görüntüleyeceğini şaşırır.
Mumbai’deki açık
hava çamaşırhanesi, üzerinde binlerce insanın dolaştığı plajlar,
Bollywood stüdyoları, tüm bu zıtlıklar, bir turisti bir ülkeye bağlayan,
döndüğünde komşusuna anlattıran etkenlerdendir.
Hintli turistlerin en çok ziyaret ettiği ülkelerin başında Britanya geliyor.
Bu ülkeyi ziyaret edenlerin % 35’i akraba ziyaretine gidiyorlarmış.
Singapur, Amerika, Tayland, Malezya, Çin ve Nepal sonraki tercihleriniz olarak kayıtlara geçmiş.
700 bin Hintli turist Britanya’ya giderken, ülkemize 70 bine yakın bir ziyaret olmuş.
Agra’daki
bir aşk ve vefa başyapıtı olan Şah Cihan’ın Tac Mahal’i, bana her
nedense Istanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’nı hatırlatır.
Gerek 360
yaşındaki Tac Mahal, gerekse 150 yaşındaki Dolmabahçe, yapıldıkları
yıllarda ülkelerimizin ekonomik durumları hayli kötüymüş.
Çok tepki almışlar.
Tıpkı Paris’in Eyfel’i gibi.
Sonraki yıllarda, ülkelerinin sembollerinden olacağı kimin aklına gelirdi ki?
Bana göre, Osmanlı tarihinin en önemli gezgini olan Evliya Çelebi de 1650 yılında bir turistti.
1492 yılında keşfettiği yeni kıtayı Hindistan sanan ve bunu öğrenemeden ölen İtalyan denizci Kristof Kolomb da.
Özetle, turizm bir yaşam biçimidir.
Ne başlangıcı tam bellidir ne de ne zaman sonlanacağı.
Nükleer
silahlarla, yaşadığımız bu güzel Mavi Gezegen’i havaya uçurmadıkça da,
insanlar bir kıtadan bir kıtaya çeşitli amaçlarla gezeceklerdir.
Biz Çelebililer, kardeş ülke olarak gördüğümüz Hindistan’ın başarılı gelişimini ilgiyle gözlemliyoruz.
Bunca
doğal, kültürel güzellikleri bünyesinde barındıran o güzel ve inanılmaz
ülkenizin, doğru bir planlamayla en kısa sürede turizm dünyasında hak
ettiği yeri alacağına yürekten inanıyorum.
Tunç Müstecaplıoğlu
Mart 2012