Bundan bir önce yazdıklarımı beğenenlerin yanısıra Fatih Terim’e fazlasıyla övgüler düzdüğümü düşünen arkadaşlarım da vardı.
Düşüncelerimi biraz daha açmam gerekiyor.
Evet, Adanalı Corleone'nin iletişim sorunları olduğu apaçık.
Yanlış zamanda, yanlış mimiklerle, yanlış şeyler söylüyor.
Hem de sık sık.
Takım kötü giderken şeker bir suratı olabiliyor.
Hoşgörü bekleyen, baba bir ifade.
Buna, kuyruğu sıkıştırmanın sosyal bir yansıması da diyebiliriz.
Başarı geldikçe, dil, mimik, vücut dili ne varsa keskinleşebiliyor.
Tıpkı, Iskoçyalı (Highlander) filmindeki Christophe Lambert gibi.
Kılıcı ile adam öldürdükçe kılıcın enerjisi artıyordu ya hani.
Karakter zaafiyeti de diyebiliriz buna.
Ancak bu adamın, entellektüel üyelerden oluşan bir opera ve bale sevenler derneğini yönetmediğini de unutmamamız lazım.
Yönettiği
kitle, Servet gibi Hun suratlı sert abiler, hesap vereceği makam sıkma
baş karılı federasyon başkanları, onu değerlendirecek basın da Erman
Zebse.
Kenarda ölçülü çıldırması beni pek rahatsız etmiyor aslında.
Hakemleri baskı altına alabilmek de bir sanat adeta.
Basketbol ve voleybol gibi mola alıp yönlendirilemeyen oyunculara sesini duyurabilmek zor bir iş olsa gerek.
Takımı biz yönetsek, bizi de 8 kamera ile kaydetseler, hatırı sayılır komik görüntülerimiz çıkardı ortaya.
Eskiden arenaya gladyatör ve vahşi hayvanları atarlarmış, şimdi bunların yerini futbolcular almış adeta.
Olanaklar olmasına rağmen sahanın üzeri kapatılmıyor.
Onlar üşüyecek, kayacak, ıslanacak, terleyecek, canları acıyacak, bizler de parmaklarımızla öldür işareti yapacağız.
İşte böyle bir ortamda takım yönetmek, bunca güç odakları ile boğuşabilmek için özel bir dayanıklılık gerekir.
Bu güç FT'de var bence.
Kaybedince hesabı kimden soruyorsak, öyle ya da böyle kazanınca da ilk alkışı aynı insan hakeder diye düşünüyorum.
Gürer Aykal, Cem Mansur, gibi bir adam Türk takımın yönetemezdi ki.
Bir teknik direktörün skora katkısı % 20 ise bu adam tümünü yansıtıyor bu takıma.
İtalyan milli takımını yönetseydi bu sonuç çıkamazdı.
Bizim futbolcularımızı motive edebilecek, ürkütebilecek bir mimik, İtalyan futbolcusunu beş dakika güldürebilirdi.
Donadoni bizim haylazları yarı finale taşıyamazdı.
Fener'in, "beden eğitimi hocası bu ya, bundan hoca mı olur"
diye yolladığı Hiddink de Rusya ile yarı finalde (yılda 7 m dolar
kazanıyor) yine Fener'in, bir ibneliğini bırakmadığı Joachim Löw de yarı
finalde (yıllık geliri 4.2 m USD)
Yıllık geliri 14 m USD olan
İngiltere teknik direktörü Fabio Capello, maçları diğer Britanya
takımları ve bizim gibi evinde çekirdek çitleyerek seyrediyor.
Bizim ter bombası Adanalı ise hala EM'de görevli.
Bizim kendimiz beğenmeme gibi bir huyumuz vardır nedense.
Bir kadına, "ne kadar güzelsin bu akşam"
dediğinde, sana beş dakika saçının iyi yapılamadığını, sivilcesini
falan anlatıp aslında pek de güzel olmadığına seni ikna etmek için
uğraşır.
"yahu şu Antalya ne güzel bir yer böyle" derler.
Biz bir saat yapılan hataları anlatırız.
Başarının, övgünün tadını çıkaramayız bir türlü.
Bize layık değildir çünkü.
GS’de 14 yıl boyunca şampiyonluk görememiş, elin şalgam suratlı uğursuzu nasıl olur da bunca başarılara imza atar?
Tarkan ve GS dışında hala ülkemizin dünya genelinde bir tanınırlığı yok ne yazık ki.
EM 2008 ardından herkes bu takımı konuşacak.
"yenilmez yürekler, geri dönüşün kralları" diye anılıyorlar daha şimdiden.
3.5 milyon okurlu Bild gazetesine Türkçe kutlama manşetleri attırdı bu adam ve takımı.
Futbolda kazanınca ülkede herşey yoluna girmiyor haliyle.
1954'de dünya şampiyonu olan Federal Almanya’nın devlet başkanı Dr. Adenauer, şampiyonlar onuruna bir davet vermiş.
Davette
futbolcuların tavırlarını şımarıkça bulan Adenauer, Fritz Walter ve
arkadaşlarını hatırladığım kadarı ile şöyle uyarmış:
"beyler
şampiyonluğunuz kutlu olsun, ancak ortada pek de abartılacak bir durum
olmasa gerek. insanlık için bir icat mı gerçekleştirdiniz, bir hastalık
için bir aşı mı buldunuz, alt tarafı top oynuyorsunuz."
Ama sevip kıskananımız artıyor.
Merak edip gelen turistlerimiz de artacak
Sevelim sevmeyelim, takımın başındaki adama, ekibine teşekkür borcumuz var....
Tunç Müstecaplıoğlu
23.06.2008