NELERE GÜLERSİNİZ?
Mizah konusu açılınca ben de bu konu hakkında bir şeyler yazmak istedim.
Yıllar içinde sinema ve tiyatroda giderek seçici olmaya başladım her nedense.
Beni korkutan, iğrendiren, geren, gösterilerden kaçar oldum.
Dolayısıyla, yıllar içinde giderek daraldı seyredeceklerim.
Beni heyecanlandıran, bilgilendiren, sürükleyen, en çok da güldüren filmler vazgeçilmezlerim arasına girdi.
Woody Allen'dan, Emir Kusturica'ya farklı yönetmen ve oyuncular benim mizah duygularımı gıdıklıyorlar.
Aynı
insan, yıllar içerisinde ya benim ya da sanatçının farklılaşmasından,
ya da benim o günkü ruh halimden dolayı beni güdüremiyebiliyor.
Devekuşu Kabare'nin ilk zamanlarında onlara nasıl da hayrandım.
Oysa sonraları hiç gülemez oldum.
Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, Nejat Uygur'a bayılırdım ilk gençliğimde, sonra nerem kalktı bilmiyorum gülemez oldum.
Genco Erkal'ı nasıl da severdim, sonra birden adam sanki her rolü aynı sesle oynuyor gibi geldi bana, gidemez oldum.
Ferhangi
Şeyler'le hayran olduğum, İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You
kitabına Bayıldığım Ferhan Şensoy'un yıllar sonra bir cümlesine tahammül
edemez oldum.
Hatta, Şensoy'un Okan Bayülgen ve Özgü Namal'ın da rol aldığı bir oyununda, hayatımda ilk kez bir tiyatronun yarısında çıktım.
İçten gülmeye öylesine hasretim ki bilemezsiniz.
Sosyal gülücükler dışında kahkahayla gülmeyi kastediyorum.
Eve gelince bir daha hatırlayıp, başkalarına anlatmaya çalışırken de gülünen türler yani.
Geleyim yeni komedyenlerimizle ilgili yorumlarıma..
Cem
Yılmaz'ın gösterileri çok seviyorum, CD'sini aldım ara ara yine
gülüyorum. Kardeşim onu Leman'ın mikro sahnesinde izledikten sonra şöyle
demişti: "abi bu adamı konserveleyip saklamak lazım, çünkü çok komik".
Kendisi ile aynı görüşteyim.
Gelin görün ki aynı adamın sinemalarını sevemiyorum. yaptığı esprilere gülmeye çalışıyorum ama olmuyor.
Ya da ben onun filmlerine stand up gösterileri gibi bir yanlış beklentilerle giderek hayal kırıklığına uğruyorum.
Yahşi Batı da yine kötü bir filmdi.
Yılmaz Erdoğan hem iyi bir tiyatro yazarı, hem de iyi bir sinemacı bence.
Vizontele, Neşeli Hayat dünyanın her yerinde zevkle izlenir inancındayım.
Tıpkı Kusturica filmleri gibi.
Haybeden Gerçeküstü Aşk'ı BKM'de ve aldığım CD'de toplam 5 kere izledim, diyaloglarına hala doyamadım.
Ben de argoyu pek sevmem, ancak yerinde kullanılırsa kulağımı tırmalamıyor.
Bir dilin esnekliği, tarihçesi, atalarından kalan kaba komedisi olarak algılıyorum.
Yanımda oturan kişiyle de bağlantılı bu düşüncem.
Kızımla birlikte seyredersem, argo konuşmalardan rahatsız olurken, bir arkadaşımla birlikte izlerken pekala gülebiliyorum.
Recep İvedik'e gelince..
İlk filminin belki de ilk seansına gittim.
Hiç kimsenin yorumunu dinleyip de etki altında kalmak istemiyordum.
İstisnasız bütün bir salonun acaip sesler çıkartarak güldüğü bir başka filmi izlediğimi hatırlamıyorum.
Bazıları nasıl da basit ve iğrenç de olsa güldüm ben de bolca.
Her gittiğim eserden bir öğreti de beklemediğimden, koyverdim kendimi..
Sonrasında beğenmeyenleri dinledikçe çok güldüğümü söylemeye utandım açıkçası.
Neyse ki siz eski arkadaşlarıma rahatça anlatabilirim.
"Nesine güldün ki bunların" derseniz inanın hatırlamıyor ve nedenlendiremiyorum.
Ara
sıra kendi kendime, "oğlum sen Woody Allen'ın entellektüel Manhattan
komedilerine bile yarım ağız gülerken nedir bu cıvataları çıkmış halin?"
diye sormamaya çalışarak bolca güldüm..
Kadınlar, bir erkeğin
karısını ondan daha vasat ya da çirkin bir kadınla aldatmasını
algılamakta zorlanırlar. (bu da ayrı bir yazı konusudur, daha yaşlanınca
ve cesaretlenince bu konuya da girerim belki bir zaman)
Basit skeçlerden oluşan bir filme neden güldüğümü siz de sorgulamayın lütfen.
Hele, "senin
gül gibi bir mizah dağarcığın varken sen nasıl böyle seviyesiz
komedilere gülersin, bu senin entellektüel duruşuna yakışıyor mu hiç" diye girişmeyin bana hemen..
Gülüyorum işte ne yapayım...
04.01.2010