Corona günlerinde, tarihin kara sayfalarına geçecek bir sapığı anlatmak istiyorum size. 2008 yılında duymuştuk adını, sonra da unuttuk bir çoğumuz. Geçenlerde aklıma geldi bu iblis ve eski gazete sayfalarından araştırdım biraz. Josef’in yaşam öyküsünden ileride bir film ya da dizi çekileceğini tahmin ediyorum.
Josef 1935’de Avusturya’da doğmuş.
Viyana’nın 130 km kadar batısında Amstetten’de yaşıyor, elektrik teknisyeni.
1956 yılında bir mutfak çalışanı olan 1939’lu karısı Rosemarie ile evleniyor.
Kendisine ait 5 evi ve bir atölyesi oluyor zaman içinde.
1973-1996 yılları arasında, atölye işlerinin yanısıra pansiyonculuk da yapıyor.
Komşuları tarafından; disiplinli, çalışkan, otoriter ama babacan bir aile babası olarak tanınıyor.
1967’de kayıtlı ilk sapkınlık eylemleri ortaya çıkıyor.
21 ve 24 yaşlarında iki ayrı genç kadına tecavüzden bir süre hapis yatıyor.
Avusturya yasalarına göre 15 yıl sonra sabıkası kayıtlardan siliniyor.
Eşi Rosemarie ona 4’ü kız, 2’si erkek tam 6 çocuk doğuruyor.
1957’li Ulrike, 1960’lı Rosemarie, 1963’lü Harald, 1966’lı Elisabeth, 1971’li Josef ve 1972’li Doris.
Çocuklarının içinde en şanssızı 4. çocuğu Elisabeth.
TRAJEDİ ASLINDA 1977’DE BAŞLIYOR..
Josef, yani öz babası, Elisabeth’e ilk kez 1977’de, Elisabeth henüz 11 yaşındayken tecavüz ediyor.
Elisabeth bunu kimselere anlatamıyor, sıkça evden kaçıyor, hatta bir seferinde Viyana’ya kadar gittiği oluyor.
Her seferinde polis onu bulup evine teslim ediyor.
28 Eylül 1984 tarihinde Josef, daha önceden kusursuzca tasarladığı bir planını gerçekleştiriyor.
Elisabeth’den, ona atölyesinde yardımcı olmasını rica ediyor.
Bodrum katına indiklerinde de ona bir sıvı koklatarak bayıltıp yatağa kelepçeyle bağlıyor.
İşte o gün, Elisabeth’in tam 24 yıl sürecek kabusu başlıyor.
Ertesi gün Josef, kızının bir kez daha kaçtığını polise bildiriyor.
Bir ay sonra da ona zorla yazdırdırıp imzalattığı bir mektubu hem polise hem de karısı Rosemarie’ye gösteriyor.
Elisabeth sözde, bir dini tarikata katılmış, artık orada yaşayacakmış ve kendisini unutmalarını, aramamalarını istiyormuş..
Bir süre arandıktan sonra da konu unutulmaya başlanmış.
Josef kızının zindanını çok iyi tasarlamış.
Onun yaşadığı binaya yaklaşmak bile yasakmış.
Yerin
altında, penceresiz, beş küçük odadan oluşan, bir metre yetmiş santim
yüksekliğinde, altmış metrekare büyüklükte bir kara zindan.
Bodruma
indikten sonra ancak sekiz kapı geçtikten sonra ulaşılan, ana kapısı
elektronik kilitli, 500 kilo ağırlığındaki çift kapıdan oluşan bir
girişi var.
İçeride çok yüksek desibelli gürültü de yapılsa, binanın önünden geçenin tek bir tını bile duyması olanaksız.
Josef, bölge yönetimine başvurarak bu inşaatları için bedelsiz destek de almış.
Elisabeth yedi ay kadar kelepçeli, yatağa bağlı olarak yaşamış.
Daha sonra Josef, seks sırasında zorluk çıkarıyor diye çözmüş kelepçeyi.
Babası ona kızdığı zamanlar günlerce elektriği kesmiş, sıkça tekmelemiş, dövmüş.
Josef bu binanın yanına bir havuz yaptırmış.
Yukarıda insanlar sevinçle havuza girerken, zaman zaman zindana sular sızmış.
Elisabeth elleriyle fareler yakalamak zorunda kalmış.
Josef 24 yıl içinde zindana ucuz giysiler ve yiyecekler getirmiş.
Elisabeth’i,
“kaçmaya çalışırsanız ya kapılara verdiğim elektrik şokundan ya da
kapıya dokunulunca devreye giren zehirli gaz nedeniyle ölürsünüz” diye
tehdit etmiş.
ÇOCUKLAR/TORUNLAR DÜNYAYA GELMEYE BAŞLIYOR
Elisabeth, 4 yıl yalnız yaşadıktan sonra babasından; dördü erkek, üçü kız, tam yedi çocuk dünyaya getirmiş.
1988’li Kerstin, 1990’lı Stefan, 1992’li Lisa, 1994’lü Monika, 1996’lı erkek ikizler Michael ve Alexander ve 2002’li Felix.
Michael doğduktan bir kaç gün sonra nefes almakta zorlanmış.
Josef onu doktora götürmek yerine ölmesini beklemiş, daha sonra da sobada yakarak yok etmiş.
Elisabeth, yedi doğumu da doğal yöntemlerle, herhangi bir tıbbi yardım almadan yapmış.
Josef, ona doğumda yardımcı olması için bir makas, bir de yere döşek getirmiş.
Çocuklarını büyütmesi için de, 1960’lı yıllardan kalma bir bebek eğitimi kitabı.
Çocuklar doğduktan sonra da onlara televizyon, kanarya, boya kitapları almış.
AŞAĞIDAKİLER-YUKARIDAKİLER
Elisabeth’in çocuklarından, Kerstin, Stefan ve Felix de, seks zindanında güneş yüzü görmeden tutuklu olarak yaşamışlar.
Lisa, Monika ve Alexander’ı ise, Josef zaman içinde onlar daha bebekken yukarıya almış.
Karısını
ve komşularını da, “Elisabeth bunları tarikattayken doğurmuş, orada
bakmasına izin vermedikleri için de, birer mektupla geceleri bizim
kapıya bıraktırmış” diye kandırmış.
Diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi, Avusturya’da da sosyal hizmetler bölümü bir hayli aktiftir.
Onlar, bu süre içerisinde altı kez evi ziyaret edip durumu anlamaya çalışmış, ama işin içinden bir türlü çıkamamışlar.
BU BİR HASTALIK MI YOKSA ENFES BİR ŞANS MI?
19 Nisan 2008’de, Elisabeth’in en büyük çocuğu Kerstin çok hastalanmış ve bilincini kaybetmiş.
Elisabeth, Josef’e yalvararak kızının hastaneye götürülmesini sağlamış.
Kerstin hayata döndürülmüş ve Josef’e “bu çocuğun annesi, babası nerede?” diye sorulmuş.
O yine aynı dini tarikat öyküsünü anlatsa da, uyanık bir doktor konuyu polise ve basına iletmiş.
Haber, yerel basının hemen ilgisini çekmiş, gazete ve TV aracılığı ile Elisabeth aranmaya başlanmış.
Haberi
Kerstin ve oğlu Stefan TV’den öğrenince Kerstin, Josef’i artık
zindandan çıkmaları gerektiğine, çıkınca da ona zarar verecek bir
beyanda bulunmayacağının sözünü vererek ikna etmiş.
Artık, 73 yaşına
gelen Josef ikna mı olmuş, ya da yıllar içinde o sapık kalbi mi
yumuşamış bilinmez, ancak hepsini zindanlarından gün yüzüne çıkarmaya
karar vermiş.
Sanki, hepsi dini tarikattan vazgeçip evlerine dönmüşler.
Avusturya
polisi, Elisabeth’in önceden ezberletilen ifadesine inanmamış ve onu,
“hemen doğruları anlatmazsan, seni çocukları alıkoyma gibi bir çok
suçtan hakimin önüne çıkaracağız” diye tehdit etmiş.
Ve Elisabeth, 24 yıllık esaretinin ayrıntılarını tek tek anlatmaya başlamış.
Yaşananlar,
babasının bu süre içerisinde kendisine yaklaşık olarak üç bin kez
tecavüz etmesi, babasından doğurduğu yedi çocuk haberi, ulusal ve
uluslararası kanallarda geniş yer almış.
DNA testleri sonucu, tüm çocukların Josef’ten olduğunu kanıtlamış.
Josef
mahkemede, “Elisabeth çok asi bir çocuktu, ona dış dünyadan herhangi
bir zarar gelmesin diye hapsettim” gibi palavralar attıysa da mahkeme
onu kısa sürede, tecavüz, ensest, hürriyeti alıkoyma, cinayet girişimi
suçlarından müebbet hapse mahkum etti.
Mahkemeye giden Elisabeth’i gören Josef hıçkırıklara boğulmuş.
HAYAT DEVAM EDİYOR, HEM DE ÇOK DAHA GÜZEL OLARAK
Sonrasında neler mi oldu;
Olayın tüm kahramanları hala sağ.
Josef’in karısı Rosemarie, olay anlaşıldıktan 2 ay sonra 10 Haziran 2008’de ilk kez zindanı ziyaret etti.
Oradan kızının ve torunlarının giysi ve oyuncaklarını toparladı.
Elisabeth, bu işlerden haberi olduğuna inandığı annesi Rosemarie ile bir süre görüşmedi.
Çıktıktan 2 yıl sonra, 2010’da annesiyle görüşmeye başladı.
Zindandaki 3 çocuğu, üst katta zindandakilerden habersiz yaşamış diğer 3 çocuğu ile tanışıp kısa sürede kaynaştılar.
Bu sürece, Elisabeth’in diğer 5 kardeşi de dahil oldular.
Elisabeth, artık çocukları ile birlikte Perg bölgesinde yaşamını sürdürüyor.
Perg, kabusun yaşandığı Amstetten’e 35 kilometre uzaklıkta.
Onlara kısaca “Fritzl kurbanları” deniyor.
Avusturya hükümetinin koruması altındalar.
Elisabeth’in bugüne kadar tek bir söyleşisi bile yayımlanmadı.
Evinin çevresine yaklaşmak yasak.
Evin çevresinde dolaşanlar, basın mensupları, orada yaşayan insanlar ve polisler tarafından uyarılıp uzaklaştırılıyor.
Araba ile eve yaklaşan 50 € ceza ödemek zorunda kalıyor.
Zindan ve diğer evler bir yatırımcı tarafından 160.000 €’ya satın alındı, artık orada bir kaç yeni ev var.
Elisabeth, önceleri bir temizlik takıntısı geçirdi, günde 10 kez duş alıyordu.
Sonra, ehliyet aldı, neşesi yerinde, alışverişe kendisi gidip geliyor, hayatında sevdiği bir adam var.
Josef, hapishanenin psikopat mahkumlarının yer aldığı bir bölümde yaşıyor.
Diğer mahkumlar ona zarar vermesin diye 12 yıldır çok iyi korunuyor.
Hapishanede temizlik işleri yapıyor.
Josef şu sıralar 85 yaşında ve bunama belirtileri var.
Benzerine pek rastlanmayacak bu kabus, onlarca bilim insanı, sanatçı, sporcu yetiştirmiş olan Avusturya’da yaşandı.
Sapığın dini, kültürü, vatanı yok.
Bir daha yaşanmaması dileğiyle..
Tunç Müstecaplıoğlu
16.04.2020