Kuzey komşumuz Rusya ile yıllarca çeşitli nedenlerden dolayı savaştık.
ABD'nin de etkisiyle her kış başı, "aman dikkat her an komünist Ruslar gelebilir" diye korkutulduk.
Derken kapılar açıldı ve biz birden "yaşasın Ruslar geliyor" diye sevinir olduk.
Önceleri sadece ticari bir sevinçti bu.
Sonra bir de gördük ki, meğer eski düşman komşumuzla ne de çok benzeşirmişiz.
Şerefe kadehler kalktı, aşklar filizlendi, gelinlerimizi bağrımıza bastık.
Bu güzel kadınlar, hem iyi bir eş hem de iyi bir anne oluyorlarmış.
Binlerce Rus-Türk evliliği, bizi komşuluktan sonra bir de akraba yaptı.
Bir Türk dostumun kayınvalidesi durumu şöyle özetlemişti:
"Sizde olmayan bir çok şey bizde var, bizde olmayan da sizde."
Ah bir de birbirimizin dilini anlayabilsek.
Her gelen milletin dilini öğrenmeye becerikli bizlere şimdi yeni bir ev ödevi geldi.
Rusça öğreneceğiz, başka yolu yok.
Konuşamayınca iletişim de zorlaşıyor.
Barmene
sert sert bakıp, yüksek sesle Rusça bir şeyler anlatan adamın neden
böyle sinirli olduğunu Rusça bilen bir çalışanımıza sordum.
Adam sinirli değilmiş, sadece içkisine iki buz daha istiyormuş.
Sadece alfabelerimiz değil, beden dillerimiz, tonlamalarımız da hayli farklı.
Konuşabildiğimiz her Rus ile iyi bir iletişim, hatta arkadaşlık kurabiliyoruz.
Tarkan'la coşup, Vladimir Troşin'in duygusal şarkılarıyla birlikte hüzünlenebiliyoruz.
İnternet
aracılığı ile Türkçe öğrenmeye çalışan genç kızları tanıyınca,
Moskova'da Türkiye sevenler tarafından bir Türkiye Kulübü kurulduğunu
görünce, bizim şarkıcısının adını zor hatırladığımız Türkçe şarkıların
yüzlerce Rus genç tarafından doğru tonlama ile söylenmesine gıpta
ediyoruz.
Artık sıra bizde.
Biz de bu dili öğrenmeli ve çevremizdekileri de öğrenmeye teşvik etmeliyiz.
Justiniano otelleri olarak biz, yılda otuz beş binden fazla Rus misafiri dört yüz bin gece boyunca ağırlıyoruz.
Bu
rakam, Türkiye'ye giriş yapan bir milyon dokuz yüz bin Rus konuk
rakamına oranla devede kulak gibi kalsa da, ilişkilerimizin giderek
boyutları gelişiyor.
Çeşitli anket ve sosyolojik araştırmalarla
onların nelerden hoşlandıklarını sorup, tatildeki beklentilerini doğru
anlamaya çalışıyoruz.
Rus-Türk akrabalığının henüz başlarında olduğumuzu düşünüyorum.
Kış aylarında bizi tercih etmemelerine rağmen, pek yakında Almanya'dan gelen misafir sayılarını yakalayacaklarını görüyorum.
Almanya'da
kırk senedir yaşayan ve nüfusları üç milyona yaklaşan Türkler ile Alman
toplumu arasında hatırı sayılır bir gerginlik var.
Almanya'dan, hala
Türkiye'yi gelip görmemiş altmış beş milyon Alman'ın gelmeme
nedenlerini de en çok bu olumsuz enerjiye bağlıyorum.
Oysa Rusya ile açılan tertemiz beyaz sayfalarımız var.
Bir çoğu, yaşamlarındaki ilk yurt dışı tatili için Antalya'ya geldiler.
Bizi
giderek artan sayılarla tercih etmelerini, sadece onlara en yakın sıcak
deniz olmamıza, Rus yapımı olan uçaklarının hava limanlarımızı rahatça
kullanabilmelerine, ya da onlara tanıdığımız vize kolaylığına
bağlamıyorum.
Yunanistan, Mısır, İspanya, Kıbrıs, İtalya ve Fransa da çok güzel ülkeler.
Bizde olan her şey neredeyse onlarda da var.
Bizdeki
içten davranışı, güleryüzü, parçalanırcasına sonuna kadar hizmete açık
duruşumuzu, doğal konukseverliğimizi o ülkelerde bulamıyorlar.
Yukarıda adını andığım ülkelere gittim, ben de bulamadım.
Yeterli
eğitim alamadan servise çıkan bir garson bile, kısa sürede bir çoğunun
deneyimli çalışanından daha samimi bir iletişim kurabiliyor.
Artık biz onların sıcak Daçalarıyız.
Birbirimizi tanıdıkça daha da seviyoruz.
Bu özel ilginin kıymetini biliyor ve şöyle sesleniyoruz:
Değerli Rus konuklarımız, sizleri ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Tunç Müstecaplıoğlu
18.06.2006