Balear adalarının başkenti Mayorka’ya gitmeden önce, belki Alman basınının da etkisiyle, bu güzel adayı çok ucuz bir tatil beldesi sanırdım. Mayorka, (Mallorca diye yazılıyor) yine İspanya’nın hasadını topladığı, Atlas Okyanusu’ndaki Kanarya Adaları’nın aksine, Girit ve Kıbrıs adaları gibi, Barselona ile Sardunya adalarının ortasında bir Akdeniz adası.
“İsla de la Calma”, yani Huzur Adası diyor adanın yerlisi
Mayorkinler adalarına. Mayorka, yine Balear adalarına bağlı olan,
Menorka, İbiza, Formentera, Cabrera, Dragonera ve daha bir çok küçük
takım adanın en büyüğü. Bu adalar, Alman, İngiliz ve Hollandalı
turistlere cazip gelen bir numaralı bölge. Antalya, kısa bir süre sonra
tahtlarını sallayacak olsa da, şimdilik lider konumundalar.
Mayorka’nın
700.000 nüfusuna, yaz aylarında 180.000 de yerli, yabancı yazlıkçı
eklenince, 550 kilometre uzunluğundaki sahilleri tıka basa doluyor. Altı
bin yıl öncesine dayanan yaşam izleri olan adanın, en büyük şehri olan
Palma, İsa’dan yüz yıl kadar önce Romalılar tarafından kurulmuş.
Ada
halkı, Roma, Arap, İspanyol kültürlerinin sentezi gibi. Kendilerini
asla İspanyol gibi görmüyorlar. Çünkü onlar, Barselonalılar gibi
Katalan. Restoran mönüleri dahil ilk dil Katalanca. İspanyolca, yabancı
dil muamelesi görüyor. Katalan kökenli bir futbolcunun İspanya milli
takımında oynamasını bile istemiyorlar. Örneğin, Atletic Bilbao futbol
takımı, değil yabancı futbolcu, kendi bölgeleri dışında İspanyol
futbolcu bile oynatmıyorlar. Bölgesel ayrımcılık diz boyu anlayacağınız.
WILKOMMEN IN DER SCHINKEN STRASSE..
Mayorkalıların
milliyetçiliği, kırk yıldır bu güzel adayı mesken tutan Almanları hiç
ırgalamıyor. Ada halkı da sıkı tüccar doğrusu. Sırf Almanların hoşuna
gitsin diye, onların en çok tükettikleri domuz jambonu ve biranın
adlarını caddelerine koymuşlar. Evet, gerçekten de “Playa de Palma”da,
(Palma plajı anlamına geliyor) en işlek iki caddenin adı, Bierstr. ve
Schinkenstr.
Sanırım Mayorka’nın adını ucuza çıkaran, bu plaj ve
çevresi. Genç turistler, on litrelik plastik kovaların içinden, bir
metrelik dev kamışlarla içkilerini emip, taşkınlıklar yapıyorlar. Alman,
İngiliz ve Hollandalı turistler kendi aralarında pek
anlaşamadıklarından, gittikleri barlar, işletmeciler ve seyahat
acenteleri tarafından ayrılmış. Gecenin sonunda genelde olay
çıktığından, artık aynı mekanlarda eğlenemiyorlar.
Hani sıkça duyduğumuz, “otelinizde çok Rus var, Avrupalı turistler onların davranışlarından rahatsız oluyor”
eleştirisi var ya. Bu işin orada iyice suyu çıkmış vaziyette. Ortada
pek Rus da olmadığından, şimdilik Avrupalı holiganlar birbirlerinin
eğlenme tarzlarına tahammül edemiyorlar.
Barlarda bazı bar
görevlileri, sırf eğlence olsun diye, cüzi bir bedel karşılığında,
trafik polislerinin yaptığı gibi, bar müşterilerini alkol metreyi
üfleterek eğlendiriyorlar. Çok alkollü çıkanlar, gururla haykırarak
diğer arkadaşlarına hava atıyorlar.
SANKİ HEYBELİADA..
Turistler,
adanın muhtelif yerlerini işgal etmiş durumda. Ancak orasının da,
Adrasan, Çıralı, Patara benzeri, henüz piranalar tarafından
keşfedilmemiş bölgeleri var. İstanbul’un Prens Adaları’nda olduğu gibi
bolca fayton tıkırdıyor caddelerde. Katalanlar, atlarının kıçını
bağlamayı şimdilik akıl edememişler. “Hayvan bu, ne yapalım, sıkışınca
yapacaktır yolun orta yerine” diye düşünüyor olsalar gerek. Canım asfalt
yollar gübre kokuyor.
Asfalt demişken unutmadan belirteyim. En
ücra kırsal yollarını bile asfaltlamışlar. Kilometrelerce otoyol,
mükemmel aydınlatma ve yönlendirme tabelaları ile sanırsınız bir İsviçre
sayfiye şehri.
Hala aktif yel değirmenleri, yüz yıllık zeytin
ağaçları, yol peyzajında kullanılan zakkumları, rengarenk begonvilleri,
sıcak, bol tuzlu deniziyle, tipik bir Akdeniz adası.
Yılda yedi
milyon turist sadece bu adaya gidiyor. Bir günde 120 bin kişiye servis
verebilecek dev bir hava limanına sahipler. Almanya’dan geldiğimiz için,
biz de geçici olarak Avrupalı muamelesi gördük. Girişte kimlik bile
sormadılar. Bir nevi iç hat uçuşu yapmıştık sanki.
CİNAYETİ BEN DE GÖRDÜM!..
Biliyordum dayanamayacağımı, ama yine de gittim şu acayip “Boğa Güreşi”ne. Sokak kedisine sertçe bir “pissst”
desem, sert bakışlarıyla karşılaşabileceğim çoğunluğu kadın ve çocuktan
oluşan yüzlerce turist, doldurmuşlardı kırık-dökük arenayı.
Önce,
tribündeki orkestranın marş tempolu müziği eşliğinde, yasal işkence
çetesi alkışlarla tribünde yerini alanlara tanıtıldı. Sonra, o güne
kadar sadece çayırlarda otlamış, arkadaşlarıyla oynaşmış bir boğa
yavrusu fırlayıverdi arenaya. Karanlık bekleme ahırında ne olduğunu
anlayamadan sırtına yediği ucu püsküllü şişi saplayanı arar gibi telaşla
bir o yana bir bu yana koşuşturdu.
On kadar matador yamağı,
pembe pelerinlerle boğayı kızdırmayı sürdürdüler. En ummadığı anlarda da
yine sırtına orta boy şişler saplayarak direncini iyice kırdılar. Son
olarak sahneye gelen kırmızı pelerinli süslü matador, onu biraz daha
yorduktan sonra koskoca bir kılıcı rasgele saplayarak oracıkta
öldürüverdi.
SANKİ ORTA ÇAĞA GİDİVERDİK..
Mendiller
sallandı, şapkalar, bilumum armağanlar, matadora fırlatılarak bu akşam
üstü cinayeti kutlandı. Sonra, görevlilerden biri hayvanın kulağını
kerpetenle keserek matadora teslim etti. O da, en ateşli alkışlayan
seyircilerden birine kesik kulağı armağan etti.
İki canlı at, bir
cansız boğayı kum zeminin üzerinde sürükleyerek arenayı bir sonraki
kanlı gösteriye hazırladılar. Tıpkı Truva filminde Aşil’in, Hektor’u
sürüyüp götürdüğü gibi gitti canım boğa mezbahaya. Oysa, “biraz daha sağa çak boynuzunu”
diye içimden ne taktikler vermiştim rahmetli boğaya. Boynuzunun ucunda,
ama öldürmeden, şöyle güzelce bir havalandırabilseydi
yumurtalıklarından matadoru.. Seyircilerin çoğunluğu benim gibi mutlu
olacaklardı, eminim.
Gösterinin henüz başıydı ama, biz dahil
seyircilerin üçte biri kalkıp otelimizin yolunu tuttuk. Hani mağlup
takımın taraftarları, takımlarından ümidi kesince tribünleri terk
ederler ya, aynı öyle gittik.
MAYORKA’YI GİDİN BİR GÖRÜN..
Eğlenmeye
susamış genç turistleri, bol miktarda apart otelleri, marketleri,
diskotekleri ve restoranları ile sanki Alanya’nın gelişmişi gibiydi
Mayorka. En büyük şehri Palma, güney Fransa’nın lüks şehirlerini
andırıyordu. Adanın kuzeyindeki Alcudia şehri ise sakin ve şık bir
şehirdi.
Devletin desteği (KDV % 8), belediyelerin yetki ve para
kullanımı, halkın turizm bilinci, her yıl akan milyarlarca Euro dövizin,
aynı bölgeye akıllı projelerle yönlendirilmesi ile Mayorka, kitle
turizminde Akdeniz’in ağası konumunda. Yaşadığımız, çalıştığımız,
Antalya bölgesi ile karşılaştırmak amacıyla herkese gidip görmesini
öneririm.
Tunç Müstecaplıoğlu
31.08.2004