İçinde efsanelerin de olsun. Biraz on binlerce yıllık tarihinden bahset.
Termesos, Likya, Perge, Klikya, Kolonoros derken biraz kafam karıştı da.
Ali,Ayşe, Mahmut’un, Xanadu, Myra, Phaselis’le ilintisi ne? Sahiden 2.000 yıl önce
elektriksiz Pamfilya halkı 15.000 kişi toplanıp Aspendos denen tiyatroda ay ışığında
oyun mu izlerdi?
Hepsinin çıplak gerçeğini de istemiyorum senden. Öyküleriyle dillendir tarihini.
Heredot, doğru mu anlatmış sence Anadolu insanını? Aslında Lochness canavarı falan yok İskoçya göllerinde. Ama yöre halkı öylesine inanmış ve sevmiş ki o sanal canavarlarını,göllü köy olmuş sana turistik belde.
Yanına domates,hıyar serası diktiğiniz kaya mezarları bizde olsaydı nasıl sever,korurduk
onları bir bilsen. Sahi, koskoca Bergama Tapınağı’nı nasıl oldu da kaptırdınız Germanya’ya?
Bir çalar saat karşılığında, tarihi Dikilitaş’ları bağışladığınız doğru mu?
Akdeniz denen şu Okyanus yavrusu su kütlesini nasıl oluyor da böyle uzun süreler
ısıtabiliyorsunuz? Ah siz Türkler, nasıl da sahil-kumsal turizmine yoğunlaşmışsınız.
Oysa arkanızı dönüp de Toroslar’ın bir farkına varsanız, vah Yunan’ın,İspanyol’un
haline.
Geçenlerde,restorasyonu bitene dek kenarlarına baraka dükkanların konuşlandığı
o enfes Side tiyatrosunu gezeyim dedim. Kapıdaki bekçiye “içeride neler var?” diye
sordum. Cevap, tiyatro kadar ilginçti. ”Taş var beyim. Koca koca, bolca eski taş var.”
Yahu,bu uzaylıları nereden buluyorsunuz böyle?
Oysa ben sana geldim Türkiye!.. Yüzden fazla ülke arasından seni seçtim de geldim
buralara. Anlat bana kendini. Niçin böyle misafirseversin?Türkülerinde neden hüzün
hakim? Türkiye,Türkiye olana kadar kimler yaşadı bu topraklarda?
Yemeklerini tatmak istiyorum.Ne içtiğini,dinlediğini,giydiğini görmeye geldim. İtalyan
ses sanatçısı Eros Ramazotti, İstanbul’a geldiği gün bir İtalyan restoranına
götürülmüş. Aynı salaklığı yapma bana ne olur.
O verdiğin kötü Nescafe’nin,Schnitzel’in iyisini bizim oralardaki köy lokantalarında
bile buluyorum zaten. Yok mu yöresel tatların,cam bardakta çayın,sonrasında belki
falıma bakacağın bir Türk kahven?
Ben buraya senden etkilenmeye geldim. Hazırım kültürünü özümsemeye,dönünce
ballandırarak komşuma anlatmaya. Çekme beni kolumdan karanlık deri dükkanlarına.
Onlar artık bizim memlekette,hem de daha ucuza var.
Oysa ben seni tanımaya geldim. Tüm gün sahilde yatsam da aslında senin o ünlü içten gülümsemeni görmeye geldim. Evimde asfalt ve betondan sıkıldım. Ben buraya yeşile, maviye,sıcağa geldim.
Al beni ara sıra kumsaldan,götür dağlara,yaylalara,tiyatroya. Anlat bana mimar Zenon’u, Nasreddin’i,Mevlana’yı,Keykubat’ı. Sıkıldım artık Erdoğan’dan, Gül’den, Chirac’tan Schröder’den.
Boşver biraz Avrupa’yı,onun yararı meçhul Birliği’ni.Anlat bana Hitit’i,Efes’i,Santa
Claus’u.Binlerce yıl önce Kayseri’de yapılan ilk ticari fuarı. Amazon denen kadın
savaşçıların aslında Karadenizli olduğunu.
No problem ya da Hello diyeceğine iki Türkçe laf fısılda kulağıma. Merhaba, şerefe, hatta beceremesem de “teşekkür ederim”bile çok egzotik ve oryantal geliyor kulağıma. Çünkü, ben bir turistim dostum. Senin evine, Anadolu’ya, seni tanımaya geldim.
Destanlarını dinlemeye,geleneklerini öğrenmeye,onlardan etkilenmeye geldim. Haydi,
bana bir masal anlatsana...
Tunç Müstecaplıoğlu 20.12.2002