Belki de hiçbirisisinizdir.
Nedense çapkınlık terimleri hep erkekler için türetilmiştir.
Belki bir tek “kulağı kesik” sözcüğü hızlı kadınları tanımlayabilir.
Ne de kötü geliyor kulağa değil mi?
Sanki yakalamış da ibret olsun diye kulağını kesmişler gibi.
Erkeklere biçilen sözcükler, toplumsal değer yargılarının da etkisiyle daha zararsız gelir kulağa nedense.
Zampara, hızlı, tokmakçı, aşıcı..
Bir de uluslararası benzetmeler vardır..
Don Juan, Kazanova bunlardan bazıları.
İşte ben, nedense bu adamların varlıklarını merak ettim.
Bir kere Don Juan (Don Huan diye okunuyor) bir kurgu kahraman.
Yani, öyle birinin yaşamış olma ihtimali yok gibi.
Bir söylentiye göre 1600’lü yıllarda İspanya’da yaşamış.
Kadınları evlilik vaadi ile kandırdıktan sonra, ardında kırık kalpler, kızgın koca ve babalar bırakarak ortadan kaybolmuş.
Don Juan, yazılanlara göre kadınları seven bir adama benzemiyor.
Seviştiği kadınları, manevi olarak tamamen tükettikten sonra onları terk ediyor.
Oysa Kazanova, ya da orijinal adı ile Giacomo Giralomo Casanova (Cakamo Ciralomo Kazanova diye okunuyor) yaşamış bir karakter.
1725
yılında Venedik’te doğup, 73 yıl sonra da 1798 yılında, şimdiki Çek
Cumhuriyeti’nin Duchov şehrinde ardında 122 sevgililik bir özgeçmiş
bırakarak ölmüş.
Kazanova’nın, yaşamamış da olsa Don Juan’dan en
temel farkı, seviştiği kadınların tümüne âşık olması, aşklarının
bitiminden sonra da arkadaşlığını sürdürmesi.
Soyadını biyolojik babasından değil, annesinin kocasından almış Kazanova.
Altı çocuklu bir ailenin en büyüğü.
Histoir
de ma vie (Hayatımın Kitabı) adlı eseri, sadece 122 aşk öyküsünü
anlatmıyor, aynı zamanda 18. yüzyılın sosyal yaşamını da aydınlatıyor.
Seks
hayatına 11 yaşında öğretmeninin kızıyla başlayan sinyore Kazanova,
aslında eczacı olmak isterken, 15 yaşında kendisini kilisede çalışırken
buluyor.
Çeşitli işlerde çalışan Kazanova, asker olarak İstanbul’a ya da o zamanki adıyla Konstantinopolis’e de geliyor.
21 yaşına geldiğinde, 1.91’lik Giacomo babasının tiyatrosunda kemancı oluyor.
1755 yılında 30 yaşındayken, büyüye olan ilgisinden dolayı beş yıl hapse mahkûm oluyor.
Bir yıl sonra, bu hapishaneden ilk kaçabilen tutuklu olarak tarihe geçiyor.
Sonrasında kendisini şövalye olarak tanıtmaya başlıyor.
Uçkur belası uğruna yapmak zorunda olduğu birçok düelloda yara alıyor.
Her seviştiği kadına âşık olan bu adam, sonraki iş yaşamında Paris’te piyangoculuğa başlıyor.
Oradan kazandığı paralarla kurduğu ipek fabrikasını da hayırlısıyla batırıyor.
Yirmiden
fazla kitap ve oyun yazan Kazanova, bir tür Arsen Lüpen. (kibar hırsız
olarak da bilinen, zekice yaptığı soygunlardan sonra kartvizitini de
bırakmasıyla tanınan bir roman kahramanı)
Diplomat, işadamı, asker, din adamı, casus, politikacı, filozof, sihirbaz, yazar.
Bunlar kendisinin bilinen bazı çalışma alanları.
Tüm
kadınları keşfedilmesi gereken bir hazine gibi gören Kazanova, her
sevişmesine özel bir ısınma ve jimnastik ritüeli ile hazırlanıyor.
Hayatını da şöyle özetliyor: “Bir
sürü kadınım oldu, eğlendim, oynadım, küçük gördüm, küçük görüldüm.
Aşkın dünyadaki en büyük merak olduğunu, giderildiğinde ise yok olduğunu
gördüm..”
Uzun bir zincirin yalnızca bir halkası olduklarını
bilmelerine rağmen, bile bile neden takılırlar kadınlar bu ilginç,
küstah ama sevimli âşıkların peşine acaba?
Sizce, ıssız adamlar ıssız da ölmeye mahkûm mudurlar?
Tunç Müstecaplıoğlu
21.06.2009