Lobimizin girişindeki güzel mermerlerin üzerine renkli ayak izleri yerleştirdik, gelen misafirlerimizi şeffaf plastikten yapılmış seperasyonun arkasında maskeli resepsiyonistlerimiz karşılıyor. O sırada, maskeli misafirlerimizin bavulları, maskeli bellboylarımız tarafından dezenfekte ediliyor.
Umman işi sıkı tutuyor.
Ülkeye giriş ve çıkışlar Temmuz sonuna kadar kapalı ya da özel izinlere tabi.
Nasıl sıkı tutmasın ki..
Test yapılan her 100 kişiden 28’inde virüs belirleniyor.
Bu rakam bazen yüzde kırka kadar çıkabiliyor.
Türkiye’de ise bu rakam (eğer verilere güvenilirse) yüzde iki düzeyinde.
Dolayısıyla hepimiz birbirimizden korkuyoruz.
Henüz restoranlara, barlara açılış izni verilmedi.
Plaj ve havuzlar da kapalı.
Spa ve dükkanlar da.
Odaya yiyecek & içecek götürebiliyoruz.
Aynı maskeli tiyatro burada da geçerli.
Hepi topu 25 misafirimiz var 1.200 yatak kapasiteli otelde.
GELSELER BİR TÜRLÜ, GELMESELER BİR BAŞKA ZOR..
Hem bu sayının artmasını istiyoruz, hem de gelecek olanlardan virüs kapmaktan korkuyoruz.
Özel
sektör işinde de, “ee biz iyiyiz böyle kapalı otel olarak, iş yok, ama
her ay düzenli ve eksiksiz olarak maaşlarımızı yatırıverin lütfen”
formülü pek tutmuyor.
Hepimiz, ancak çark dönerse ondan belirli bir oranda pay alabiliyoruz.
Bu
ahval ve şerait içinde, evinde oturmak yerine bir otel odasında
oturmayı tercih eden misafirlerimize de gözümüz gibi bakmaya
çalışıyoruz.
Çalışan cephesinde de durum pek bundan farklı değil.
Onların lojmanlarını da kimya depolarına çevirdik.
Ama sokağa çıktıklarında kimlerle temas edip de geliyorlar; lojmana, personel araçlarına, yemekhaneye, otele acaba?
Birilerinde virüs çıkarsa ne filmler göreceğiz, henüz onu düşlemesi bile fena..
Umman’da
öyle oteli çit ya da bitki ile çevreleyip dışarıdan gelenlere kapatmak
da yasak olduğundan, otelin bahçesini dışarıdan gelenler her daim
gezebiliyor.
Bırakın insanları engellemeyi, hayvanlarla bile başetmesi kolay değil.
Dün
neredeyse bir deve kervanı girdi otelin içine, önce bitki ve
ağaçlarımızın tatlarına baktılar, sonra da güzelim yollarımızı açık
tuvalet olarak kullanarak ayrıldılar.
Pek öyle ses çıkarma şansımız
da yok, çünkü bizim tesisler 10 yıldır burada, develer ise en az 5000
yıldır Umman’da ev sahibi konumundalar..
Tavuk kışlamaya da benzemiyor, boyları 3 metreye, ağırlıkları da 700 kiloya kadar varabiliyor.
Ne zaman uygun bulurlarsa geliyor ve gidiyorlar.
Ayrıca, tedarikçiler, taşeron firma çalışanları da sıkça içimizdeler.
Kimi kimden koruyacağımız konusunda sıkça zorlanıyoruz.
“Şeytan azapta gerek” misali, bunların üstüne bir de 2 günlük şiddetli yağmur, ardından da sel felaketi yaşadık.
Otellerimizde iki milyon dolara yakın hasar oluştu.
Şimdi zararımızı sigorta şirketlerine anlatarak hasarımızı gidermeye çalışacağız.
Ne güzelmiş o eski günler öyle.
Misafirler 125 dönümlük alanda, üç farklı plaja, üç farklı havuza yayılmışlar, mutlular.
Bizler
de ne güzel, “bu sene nelerin üstüne hangi kuşları kondursak da,
misafir memnuniyetini biraz daha yukarı çeksek” gayreti içindeydik.
Ne zaman gelecek o güzel eski günler acaba?
Yar, bize tez zamanda karantina görüntüsüz bir turizm bahşet yine..