Yöneticilik yaşantım boyunca başka türlüsünü düşünemediğim, iş yaşamının “olmazsa olmaz”larından olarak kabul ettiğim ekip çalışması, özellikle de Çelebi gibi binlerce insanın bir arada çalıştığı organizmalarda aslında güzel bir zorunluluktur.
Tam da şu sıralarda, ağustos ayında çalışmaya başladığım hızla büyüyen
Çelebi hava Servisi’nde bu büyüme aynı hızla organize edilmeye
çalışılıyor.
Bu konuda uzman kuruluşların yöneticileri, bizlerle
görüşerek bu süreçlerin nasıl daha iyi yönetilmesi gerektiğini
yorumlarken, kalite bölümümüz de hizmet kalitemizi yükseltme çalışmaları
yapıyor, standartları belirliyor.
Holding, ÇHS, Çetur, Gıda grubu,
Güvenlik, Liman işletmeleri, Marinacılık, Yurtdışı projeleri diye farklı
bölümlerin, sadece adlarını saymak bile zaman alır.
Çelebi şimdilik Türkiye, Macaristan ve Hindistan’da faaliyet gösteriyor.
Almanya ve Belçika’nın da eli kulağında..
İstanbul’dakiler
eksi beş derecede uçakların kanatlarını buzdan arındırabilmek için
de-icing yakıtını heyecanla beklerken, başarılı ve titiz taze Mumbai
genel müdürümüz Taner Sarı, bir başka coğrafyada, Mumbai’de otuz üç
derecede yaşamaya ve daha önce hiç tanımadığı bir kültürün insanlarını
yönetmeye çalışıyor.
Üç faklı ülkede çalışan binlerce kişinin, aynı ülkü ve ekip ruhu ile çalışmasını hemen istersek hayalci oluruz.
O nedenle de, bence ideale yakını bunun küçük birimlerde modellenmesi olabilir.
Biraz klasik de olsa tıpkı, “demokrasi önce, en küçük topluluk olarak bilinen aileden başlar” örneğinde olduğu gibi.
İçini herkesin farklı dolduracağı ekip ruhu da böylece uzun vadede yavaş yavaş yerine oturur.
Bu
ruhun oluşması da ancak, diğerlerine önderlik yapabilecek, özenle
seçilmiş, sorumluluk alabilen, yetkisi de olan departman liderleri ile
mümkün olabilir.
Çelebi yönetim kurulu, seçtiği lider özellikli yöneticilerle diğerlerine de şu mesajı veriyor diye düşünüyorum.
“Herbert
von Karajan beyde bizim istediğimiz özelliklerin bir çoğu var, o
nedenle de onu bu pozisyona getirdik. Sizler de, onu kendinize örnek
alarak çalışırsanız, bir gün sizin de o pozisyona gelmeniz mümkün
olabilir. Herbert bey, sizden bir isteğimiz de yerinize sizin gibi
değerli başka insanları da yetiştirmeniz olacak”..
Şirket bünyesinde, postabaşından, CEO’ya kadar farklı sorumluluk, yetki, güç ve beceride liderler var.
Grubun tepesindeki lider, tüm bu senkrondan da sorumludur.
Şimdi sizlere, yöneticilik hayatım boyunca aldığım bazı notları iletmek istiyorum.
Okuyacaklarınızın
bir çoğu, ya okuduğum bir kitaptan aklımda kaldı, ya da katıldığım bir
eğitimde duyup not aldım, ama hepsini bizzat uygulayıp iyi sonuçlar
aldım.
- Başkasını modellemek yerine kendiniz olmaya çalışın.
- Aksi takdirde, size ait olmayan davranış ve konuşmalar ilk yağmurda üzerinizden akacaktır.
- Çalışkanlık ve sabırla beslenmemiş hiçbir zekanın önemi yoktur.
- Her türlü umarsızlık ve “sana mı kaldı şimdi bu yani” bakışlarından yılmayarak proje üretin ve liderinize sunun.
- Fikir getirmek, önermek takımın işidir, kararı ise çekici elinde bulunduran lider verir.
- Ancak bu ön hazırlığı yapan, projeleri yarı mamül hale getirmekten gocunmayanlar bir gün o çekici ellerine alabilirler.
-
Hayatta kalmanın yegane yolu, işimizi iyi yapmaktan, onunla
bütünleşmekten, sürdürülebilir farklılıkları yakalayıp rakiplerden
farklı ve üstün hizmetleri üretmekten geçer
- Kendinizi
karşınızdakinin yerine koymak, ya da sözün Yunanca kökeni ile en (iç)
pathos (duygu) yani empati tabi ki önemli. İğne-çuvaldız örneği de bizim
tarihi empati örneklerimizdendir.
- Bunun daha da gelişmişi ise, ‘birisiyle
konuşurken o görüşmeden sıyrılın ve konuştuğunuz kişi ile kendinizi
üçüncü bir kişi olarak dışarıdan gözlemleyin, bu size daha sağlıklı
iletişim fırsatları yaratabilir’ öğretisi geliyor.
- İletişim
becerilerinizi, modern iletişim cihazları ile haberleşme yetilerinizi de
geliştirin. Bu size, hem zaman hem de hız kazandıracaktır.
- Merak, araştırma, hatta öğrenme açlığı kişiyi düzenli olarak geliştiren bir duygudur, doymamasında yarar vardır.
-
Geri bildirim terimi hala kulağımı tırmalıyor. Feed back ola ola bu
kadar Türkçe olabilmiş. - Sizden istenen bir bilgiyi mutlaka
isteyen kişiye zamanında bildirin.
- Başarı, tıpkı sevinç gibi paylaştıkça büyüyen bir olgudur.
- Birlikte sevinip üzülebilme takım olmanın gereklerindendir.
- Daha önce, amatörce de olsa takım sporları yapanlar iş hayatına daha rahat uyum sağlarlar.
-
Takım arkadaşı için çabalama, onun hatasını kapatmaya gayret etme, onun
başarısı için ona yol açma, onun kaçırdığı bir sayıdan sonra üzüntüsünü
paylaşma, attığı golde sevincini bölüşme, sakatlandığınızda,
güçsüzleştiğinizde yanınızda birilerinin olduğunu hissetme, bir
başkalarına arkanı dönebilme rahatlığı, başkalarına güven duygusu,
sporda olduğu gibi iş hayatının da önemli kriterlerindendir.
- Bunu
iki örnekle açmak isterim. Konuyu bir dönem Galatasaray ve milli takımın
mentorluğunu yapan psikolog Profesör Dr. Acar Baltaş’tan dinlemiştim.
Fenerbahçe ve Beşiktaşlı’lar alınmasın lütfen, benzer örnekler onların
takımlarında da yaşanmıştır mutlaka.
- Hakan Şükür’le bir röportajda şöyle bir diyalog yaşanmıştı:
- Hakan, o zor kafa golünü nasıl atmıştın sen öyle?
-
Aslında o pozisyon Taffarel’in çok zor bir topu çıkarmasıyla
başlamıştı, sonra kalecimiz topu Ergün’e uzattı, Ergün iki kişiyi
çalımladıktan sonra güzel bir ara pasıyla topu Emre’ye kazandırdı,
Emre’nin mükemmel ortasından sonra da bana sadece topa kafayla dokunmak
kalmıştı..
- Evet, işte iş hayatı da aynen böyle. Her başarılı işten
sonra sadece kendinize pay çıkarmaya çalışırsanız, bir gün atacağınız
muhtemel bir golün pasını da boşuna beklersiniz.
- Uğruna mücadele etmediğiniz hiç kimse, sizin için severek mücadele etmeyecektir.
- Bir öykü de Hıncal Uluç’tan..
-
“Tarih 18 aralık 1960. Galatasaray o gün Fenerbahçe’yi 5-0 yenmiş.
Maçın dört golünü atan Metin Oktay, soyunma odasında başını önüne eğmiş
elleriyle kafasını tutuyor. O yıllarda gazetecilere soyunma odalarının
kapıları henüz açık. Genç muhabir Hıncal Uluç hemen Metin Oktay’ın
yanına oturup soruyor. ‘ne oldu Metin, nedir senin bu üzüntülü halin?’
-
O tarihte 24 yaşında olan, daha sonra 55 yaşında bir trafik kazasında
ölen ve centilmenliği ile taraflı tarafsız herkesin sevdiği Metin
Oktay’ın cevabı bir ders niteliğinde:
“yaa Hıncal, yarın şimdi
bütün gazeteler beni yere göğe sığdıramayacaklar, ben mesleğime nasıl
şımarmadan devam ederim, onu düşünüyordum..”
- Ayinesi (aynası) iştir kişinin diye bir laf vardır ya hani. Bence ayinesi takımdır kişinin.
-
Şımarmadan koşan, başarısını ve başarısızlığını içtenlikle takım
arkadaşlarıyla paylaşabilen, doğru kurgulanmış, çağın getirdiği
dinamizme ayak uyduran takımlar yaşamlarını büyüyerek sürdürebilirler.
Bu yazı bitmez sandınız ama bitti işte.
Bari bu da bu yazının son sözü olsun:
Delhi kargo binasında çalışan genç bir Hintli, aksanlı İngilizcesiyle bir sorana “bir merdiven beş işçi”
ile başlayan ve bugünlerde 53 yaşına giren Çelebi’nin başlangıç
öyküsünü gurur duyarak anlattığı gün, ben global anlamda bir takım
olduğumuza inanacağım..
Tunç Müstecaplıoğlu
Şubat-2010