Haydi bakalım, nur topu gibi yeni bir gündemimiz daha oldu.
Alanya belediye meclisi, bikinili kadınların, mayolu adamların şehir içinde dolaşıp dolaşmamaları konusunu meclis gündemine getirdi.
Alanya’nın içinden geçerken, hani şehrin girişi henüz trafiğe kapatılmadan önce, ne de güzel görüntüler olurdu.
Otoyoldan daha yeni çıkılmış, trafik ışıklarında beklerken, karşıdan karşıya pembe bikinili kızlar geçerdi.
Kamyon şoförlerinde kızlara doğru buğulu bir bakış, adeta ‘Haşmet Harikalar Diyarı’nda..
Aslında, Mayorka, Cannes, Nice de Alanya’ya benzer.
Bu şehirleri gezdim, kumsal dışında bikinili insanlara rastlamadım.
Hele Fransa bu konuda hayli katı.
Mayo ile çarşıda dolaşanları belediye görevlileri kibarca uyarıyorlardı.
Hatta, üzerinde şehrin amblemi olan bir tişört hediye ederek mayoluları giydiriyorlardı.
Ben tatildeyim, ramazanmış, gittiğim ülkenin örfü-adeti imiş, hiç umurum yazmaz diyerek Avrupa’da bile sokaklarda dolaştırmıyorlar insanları.
Hele Amerika’da, üstsüz güneşlenmek bile neredeyse her yerde yasak.
Yumuşak Turizm diye bir laf vardı bir zamanlar.
Yani, gittiğin ülkenin ortamına ayak uyduracaksın.
Nasıl
ki camiye ayakkabı ile girilemiyor, kilisede yüksek sesle konuşulmuyor,
mezarlıkta kafa çekilmiyor, Müslüman bir ülkenin caddelerinde de
bikini, yokini ile dolaşmayacaksın.
Modern ülkelerden birinin plajında sevişirken yakalanırsanız, başınız ciddi şekilde belaya girer..
Türkiye’de,
şehrin göbeğindeki Cumhuriyet Meydanı’nda bu işi yaparsanız,
partnerinizin de rızası olur ise kabahatten sayılıyor sadece.
Yani, gereğinden bile daha esneğiz.
Şeffaf bikini ile dolaşan turistler bile gördüm ara sokaklarda.
Bunların hepsi de Paris Hilton gibi değil ki.
Anneanneler, e benim neyim eksik ki deyip, onlar da antika mal beyanında bulunabiliyorlar.
Yirmi
yıl kadar önce Club Alantur’daki Almanlar, öğle yemeğine üstsüz gelen
diğer vatandaşlarını şikayet için topluca dilekçe yazıp otel müdürüne
gitmişlerdi.
İçlerinden tanıdığım bir genç adama nedenini sorduğumda şöyle demişti:
Çorba içerken yanımdaki kadının memesi çorbama girecek diye aklım çıkıyor.
Yani, herkes de memnun değil bu kadar özgürlükten.
Bir akrabam 1960’lı yılların erotizmini şöyle anlatmıştı:
Moda
plajında herkes mayo ile dolaşır, yazın ortalarına doğru yeterli göz
banyoları tamamlandıktan sonra kimse kimseye bakmaz olurdu.
Ne zaman
ki bir kadın, mayosunun üzerine elbisesini geçirir ve merdivenlerden
yukarı çıkmaya başlar, herkes onun bacaklarını çaktırmadan süzerdi.
Gizemli bir frikik her daim cazipmiş demek ki.
Istanbul’un burnunun dibindeki Poyrazköy’e tekneyle gitmiştik arkadaşlarla.
Yüzerek kıyıya çıktık.
Bakkaldan bir şeyler almaya niyetlendik ki bir tabela bizi durdurdu;
Mayo ile köyün içerisinde dolaşmak kesinlikle yasaktır.
Pantolonla yüzüp gelemeyeceğimiz için kös kös geriye yüzmüştük.
Yine eski bir anı daha.
Alanya’da, kiremitte şişi ile meşhur sempatik doğu kökenli bir arkadaşım beni heyecanla restoranına çağırmıştı.
Tunç ne olur yardım et, bu adam bize bağırıp çağırıyor bir türlü ne istediğini anlayamıyoruz.
Masada
oturan yaşlı bir çift, etraflarında yine doğudan üç garson, birinin
elinde sürahi, ötekisinde su şişesi, bir diğerinde de su bardakları.
Alman karı kocaya ne istediklerini sordum.
Bana da yüksek bir ses tonu ile şöyle dedi:
Şişenin içindeki suyu sürahinin içine koyun öyle verin diyorum, anlamamazlığa geliyorlar.
Suyu sürahiye döküp masalarına koydum ve şımarıklıklarını onların anlayacakları bir dilde anlattım.
Almanlar yayın yapmışlar, yapsınlar..
Bence bunda utanacak bir şey yok.
Onların gezici ekipleri böyle haberleri kovalıyorlar zaten.
Sadece bizim için de değil.
Yunanistan, İspanya, İtalya’da olanları da aynı sivri dilleriyle aktarıyorlar.
Bu
girişimin, AKP’nin planlı bir şekilde ama çaktırmadan ülkeyi İslam
Cumhuriyeti’ne dönüştürme gayretlerine katkısı olmayacağını da tüm
saflığımla umuyorum.
Turistlere her zaman maddi olarak ihtiyacımız da olsa, paçayı dibine kadar kaptırmanın da bir alemi yok.
Kuralları severler, tutarlı olursanız da uyarlar.
Gittikleri yere uyum sağlayacaklar, aynı diğer gittikleri ülkelerde ve yaşadıkları yerde uydukları gibi..
Tunç Müstecaplıoğlu
13.09.2008