Tarihçiler, İsa’dan çok önce şarapla başlayan içki içme alışkanlığının, ne zaman sona ereceğini pek kestiremiyorlar. Ancak, birkaç yüzyıl önce, Kızılderililerin çubuk ile başlayan tütün tüketimi bağımlılığının, muhtemelen 100 yıl içerisinde biteceğini öngörüyorlar.
Akciğer kanserinden ölümlerin ve birçok hastalığın bir numaralı sanığı
konumdaki sigara, bunca kısıtlama ve kınamaya rağmen, Pazar payını
sürdürüyor.
Sigara paketinin üzerine “sağlığa zararlıdır “diye
yazıldı; TV reklamları yasaklandı; çeşitli kuruluşlar aleyhine
konferanslar, kampanyalar düzenlediler ama nafile. Hatta hatırlarım,
sigaranın zararlarını anlatan bir panelde bile, dumandan göz gözü
görmüyordu...
Eski sinema yıldızlarından Humphrey Bogat, sigaranın o yıllardaki en önemli propaganda aktörlerinden biriydi.
O
yıllarda, Bogart gibi sigara içmeye çalışan, milyonlarca genç çıkmıştı
ortaya. Ama hiç kimse, dumanı ciğerine onun gibi yapıştıramazdı. Kızdığı
zamanlarda öyle bir nefes çekerdi ki sigarasından, duman ya bir daha
hiç dışarı çıkmayacak; ya da usulca ayak parmağından vücudunu terk
edecek sanırdık.
Sanatçılar, 1970’li yıllara kadar filmlerde
fosur fosur sigara içebilirken, tepkiler sonucu, film yapımcıları bu
sahneleri azaltmak zorunda kaldılar. Hatta ünlü çizgi film kahramanı Red
Kit bile sigarayı bırakmak zorunda kaldı(!) Ağzında bir saman çöpüyle
idare ediyor şimdi.
Ben sigarayı 1930’lu yılların yanlış bir
alışkanlığı sanırdım. Oysa ne yazık ki, günümüz dünya gençlerinde sigara
kullanımının başlangıcı, bazı yörelerde 12 yaşına dek düşmüş durumda.
Yemek, su, uyku, cinsellik tümüyle doğal vücut gereksinimlerinden.
Sigara ise; genelde hatalı özenme sonucu sonradan, zoraki olarak kazanılmış bir alışkanlık.
Gözlerinizden
yaşlar gelerek, sigara içme alıştırmaları yapan bir kız arkadaşımı
hatırlarım. Bir yandan öksürük krizleri geçirir; bir yandan
da,”göreceksiniz, bu mereti içmeyi becereceğim!..” derdi, 1973 yılında,
16 yaşındayken. Birkaç yıldır bırakmaya uğraşıyor. Çabaları henüz sonuç
vermedi. Ancak o, ağızlıkla başladığı günah çıkarma seanslarını, son
gördüğümde kulağına taktırdığı metalle sürdürüyordu.
Sigaranın
sadece içenlerin anladıkları bir çekiciliği olsa gerek; yoksa kül
tablası gibi kokma, diş, el ve bıyıkların renk deformasyonu, otuzlu
yaşlarda merdiven çıkma zorluğu, sporu yeterli performansla yapamama
gibi gerçekleri kabullenmeleri nasıl açıklanırdı?..
Yaşama sıkı
sıkıya bağlı bir akrabam, iki buçuk yıl önce kalp krizi geçirmişti.
Sigara içmesi kesinlikle yasak olmasına rağmen, 50 yıllık alışkanlığına
söz geçiremedi. “Damarlarınız tıkalı, içerseniz ölebilirsiniz...” diyen
doktorlarına, inanılmaz bir boş vermişlikle gülümsedi ve hiç içmemesi
gereken bir süre içinde şimdilik 25 bin ( yazıyla yirmibeşbin ) adet
tüketti.
O nedenle. “Tiryakilere iyi davranın, çünkü onların az
ömürleri kaldı!...” gibi saf grafittiler vız gelir tırıs geçer bizim
nikotin özürlülere.
Bir gazete haberinde doktorların; “sigarayı
bırakmazsan bacağını kesmek zorunda kalırız1..” dedikleri adam , içmeye
devam ederek önce iki bacağını, ardından da iki kolunu kaybetmişti.
Yakınlarının yardımıyla içtiği son sigaradan sonra da ölmüştü doğal
olarak.
İnanılmaz öykülerden bir demet gibi değil mi? Ama yaşanmış
bir trajedi. Sigara bağımlılarının içinde yeni yeni uygarları da
türemeye başlamadı değil. Örneğin bazıları bizleri duman altında
bırakarak pasif bir içici konumuna getirmelerinin verdiği yapay bir
sıkıntıyla,
“Sizi rahatsız etmiyor umarım”gibi şeyler söyleyip, yanıtını bile beklemeden sigaralarını yakıyorlar.
Çünkü
bu”kutsal ve ulusal içeceğimiz sigara..” kardeşim. İçmeyenin orada o
anda bulunma şansızlığı kendi sorunu. Batılılar çok sigara içen
yakınlarını, “Bir Türk gibi sigara içiyorsun” diye boşuna uyarmıyorlar.
Biz, toplum olarak, adına deyimler üretilecek kadar çok içiyoruz
sigarayı.
Azılı bir sigara antipatizanı olarak, bu Pazar sigara
kulübü daimi üyelerinin dişlerini epeyce gıcırdattım galiba. Neyse ki
onlar bu asabiyetlerini bir sigara yakarak halledebilirler.
Kendilerini
bu günlerde; ayrı vagonlarda, ayrı otobüslerde seyahat eder, bazı
lokantaların ayrı bölümlerinde yemek yer,iş bulmakta zorluk çeker hale
geldiler. Fazla kızmasınlar diye 100 yıl içerisinde, eğer hala içen
kalmışsa, orta çağdaki LEPRA’lı hastalar gibi; kendilerine ayrılmış özel
banliyölerde oturmak zorunda kalacaklarına değinmedim bile.
İçki masasında, yatak odasında, maçta, okulda, kısaca her türlü stres, keder ve sevinçte hep seni arıyorlar.
Sen neymişsin be mendebur sigara..
Tunç Müstecaplıoğlu
11/11/1993