10. Moskova Türk (Turizm) Fuarı’nı da geride bıraktık. Türk fuarı diyorum,çünkü neredeyse her köşeye,bucağa Türk turizmciler hakimdi. Fuar panoları, yol ilanları, dergiler, radyo, TV ve gazeteler hep Türkiye kokuyordu.
Geçtiğimiz yıl Rusya ve diğer Rusça konuşan eski cumhuriyetlerden
1.600.000 kişi seyahat satın almış. Bunların yaklaşık %60’ı,yani
1.000.000’u Türkiye’ye gelmişler. Ve yine bu misafirlerin %60’ı,yani 600.000’i Antalya’yı ziyaret etmişler.
Moskova
turizm fuarı, genelde şık giyimli erkek turizmcilerle, baygın bakışlı,
alımlı Rus hanımlar arasında cereyan eden bir etkinlik. Bu hanımlar, tatile genelde yalnız gelmeyi tercih ediyorlar.
Yanlarına
ara sıra, genç yaşta edindikleri kendi çocuklarını,ücretsiz olduğundan
komşularının çocuklarını,bazen de eşlerini alıyorlar.
Çok renkli sentetik kumaşlardan sıkılmış olacaklar ki,artık vitrinlerde pamuklu giysiler ön plandaydı. Her
daim bakımlı Rus hanımlarda görmeyi kanıksadığımız ince
sigaralara,günün her saatinde çiğnenen çiklet,her an kulağa yapışmış cep
telefonları da eklenmiş.
“Nefesiniz bir çam ormanı etkisi yaratsın” türünden reklamlar öylesine tutmuş ki,polis,hostes,otel görevlisi,garson,hemen herkes,görev sırasında bile çiklet çiğniyordu.
Memleketimizde
günlüğü 5 $’a yarım pansiyon yatak bulabilen Rus turistlerin aksine
Türk turizmciler,Moskova’daki asık suratlı otellerin gecesine 300 $’a
varan gecelik bedeller ödediler.
Moskova’nın zor telaffuz edilen havalimanı Şeremetyevo’nun adına tam zor zahmet alışmışken,bu kez Domadiyedova havalimanı ile tanıştık. Bina, yeni ve modern ancak pasaport polisleri yine faciaydı. Rus hanımlar bizde nasıl şüpheyle karşılanıyorsa, benzer bir davranışı Rus polisleri bize yaşattılar. Tam diyemiyorlardı ama,hani ülkelerine hiç gitmesek daha memnun olacak gibiydiler.
Kaldığımız otelin adı da Rusça sınavı gibiydi: Mejdunarodnaya. Uluslararası anlamına gelen bu ismin akılda kalması da hayli zor oldu. Bazı vatandaşlarımız, Mezopotamya oteli diye otellerini bulmaya çalışıyorlardı.
Otelin
geniş avlusunun ortasında,gelip geçen ahaliyle pek ilgilenmeyen bir
Halkla İlişkiler,ya da yeni adıyla Misafir İlişkileri masası vardı. Üç
yıldızlı bir Türk otelinin yıllık cirosunu,bir fuar gününde yakalayan
kaldığımız otelin konuklardan sorumlu çalışanı,50 kişi giriş yaparken
modern ekranlı bilgisayarında fal açıyordu. Mesai değişiminde bu kez yeni görevli fal bakmaya başlıyordu.
Moskova, 855
yıl önce Yuri Dolgoruki tarafından kurulmuş 12 milyonluk bir metropol.
Şehir, 300 yaşındaki Saint Petersburg’a oranla Rusya’nın tarihine
tanıklık etmiş, yaşlı bir çınar adeta. Rusya’da,başta Enka olmak üzere
Türk iş insanlarının saygın,gıptayla bakılan bir yeri var.
Sokaklarında bunca lüks,yolların çamurundan dolayı da pis otomobil dolu bir başka ülke var mıdır bilemiyorum. Şehir
içinde, adına prospekt dedikleri 12 şeride varan geniş caddelerde kırık
dökük Lada’lar 100 kilometreyi aşan hızlarıyla Mercedes ciplerle
yarışıyor.
Irak savaşını onlar da merakla izliyorlar. Tatile
çıkmaya Türkler gibi geç karar verdiklerinden,on gün içinde gelme
eğilimleri belli olacak. Fuara ilgi tatmin ediciydi. Bazı bölümlerde
kalabalıktan dolayı yürüyemedik, yüzdük desem yeridir.
Savaşa dönecek olursak,herkesin bu savaşı algılama biçimi,ya da yeni deyişle paradigması farklı. Alman kanallarında,”petrol için kan istemiyoruz”diyen insanlar gösterilirken,savaş yanlısı İngiliz Sky Channel ise aynı savaştan,“Irak’ı kurtarma operasyonu”diye bahsediyordu.
Bu
psikolojiyle Irak’a giren ve yaralanarak savaş dışı kalan ABD’li
asker,bir Alman hastanesinden kameralara hayret dolu gözlerle şunları
söylüyordu:”Anlaşılır gibi değil,biz Irak halkını kurtarmaya geldik,onlarsa bize ateş açıyorlar.”
Moskova
fuarında Türkiye,yoğun kalabalığın olduğu bölümden ayrılarak başka bir
bölüme alınmıştı. Bu özel salon bazı meslekdaşlarımızın pek hoşuna
gitmedi. Seneye eski yerine döneceği haberini aldık.
Bu fuara Türkiye’den 1000’e yakın turizmci geldi. Almanya’da bozulan moraller Rusya’da toparlanır gibi oldu. Almanlar savaşın bitiminden,yani ateşkesten 30 gün sonra işlerin açılacağını öngörüyorlar. Ruslardan ise net bir tepki yok.
Savaştan dolayı tatilini erteleyen birisinin, fiyat indirimiyle tatile gitmeye ikna edilebileceğine inanmıyorum.
Korkan bir insana,tatilini armağan da etsek gelmeyecektir. Bu görüşte
olmayan dört ve beş yıldızlı oteller fiyat indirimine giderlerse,diğer
oteller, özellikle de zaten en son satılan bölgeler zor günler
yaşayacaktır.
Özetle fuar umut vericiydi. Ayıya ,”sence bu yıl armut mevsimi nasıl geçecek?”diye sormuşlar. Ayı da,” armut bol olacak”diye
cevaplamış. Niye dediklerinde de,”çünkü ben öyle olmasını
istiyorum.”demiş. Bilmiyorum,acaba ben de ayının ruh halinde miyim?
Kovboy-Diktatör
düellosunun süresi 2003’ün kaderini çizecek. Ancak,öyle ya da böyle bu
savaş bitecek. Akdeniz’in her yıl 200 gün kadar ısınan tertemiz
sularında yine denize girilecek ve güneş yine 300 gün parlayacak.
Her karanlık tünelin sonunda aydınlığın olduğunu unutmayalım. Türkiye,artık Avrupalı tur operatörlerinin vazgeçemeyeceği bir tatil ülkesi. Rakiplerine oranla da, fiyat, servis, tesis anlamında hatırı sayılır avantajlara sahip.
Hepimiz
elimizdeki turistik ürüne güvenelim,güçlerimizi birleştirelim ve onu
elbirliğiyle geliştirmeye çalışalım. Ve unutmayalım ki, ”pek yakında her
şey yine güzel olacak.”
Tunç Müstecaplıoğlu
30.03.2003